Evrimleşme Vardır-2

Abdurrahman ESEN

Bediüzzaman Hazretleri Kur'anın esrarını, imanın esaslarını izah ederken sunduğu tefsir ve hadis usulü, mantık, sosyolojik, fenni ve matematikî ve de felsefi deliller arasında geçmişteki alimlerden farklı olarak ''fıtrat-ı selimenin şehadeti''ni de esas alır, nazara sunar. Said Nursi Hazretlerini geçmişteki ulemadan ayıran belirgin farklardan birisi de budur. Bu hususiyet özellikle bu zaman insanının bir cihetle hem en kıymet verdiği ve hem de en muhtaç olduğu bir metottur. Fıtrat dilini anlamak, okuyabilmek için mesela kurbağaları, mesela kartalları, mesela kurtları, kirpileri, nebileyim filleri on yıllarca gözleyen, gözetleyen bilim insanları var. Öğrenip bize aktardıklarından da bizler hayrete düşüyoruz.

Dikkat edilirse Cenab'ı Hak mukteza-i rahmet ve hikmet olarak birçok hakikatlerle birlikte imanın esaslarını da fıtrat dili ile ya dillendiriyor, ya arattırıyor ya da hissettiriyor.

Cenab'ı Hakkın dünyaya gönderdiği her bebek masumdur ve İslam fıtratı üzerinedir. Hayat serüveninde yol aldıkça fıtrata yerleştirilen duygu ve kabiliyetler açılır, inkişaf eder, neşvü nemaya başlar. Bu neşvü nema Allah'ın vaz ettiği dinin umuru doğrultusunda olduğu ölçüde insan İndallah'ta değer kazanır. Asfiya, evliya, sıddıkîn, salihîn, âbidîn, ârifîn, mü'minîn, muvahhidîn, kâmilîn makamlarına yükseltgenir. Bu mümeyyiz insanlar da cemiyet içerisinde kolayca fark edilir; Mübarek adam, melek gibi adam gibi mümtaz vasıflarla bilinir, anılır, yad edilir.

İstidat ve kabiliyetler sünnetullah ve şeriatın vaz ve tahdit ettiği hudutları ihlal etme yanlışlığını işlerse insan nefsine de çevresine de zararlı düşmeye başlar. İşlediği yanlışlığın boyutuna bağlı olarak manevi şahsiyeti mutlak surette etkilenir, onunla şekillenir. Birileri hakkında dilimize gelen vicdansız adam, insafsız adam, cimri, hasut adam tabirleri kişinin fıtratını vasıflandırırken hayal dünyamızda da kişinin görünür suretinden farklı arızalı bir sureti tersim olur.

İşlenen yanlışların boyutunun büyüklüğü ve çeşitliliği nisbetinde tasvir ve tavsifatımız da değişir; canavar, şeytan, hınzır, fahişe, domuz, ayı, tilki, yılan gibi kelimelerle tanımlanır. İşte eğer kişi hakkında yapılan bu tanımlamanın bir doğruluk payı varsa; veya tanımlamanın doğruluğu nisbetinde tanımlanan kişinin şahsiyetinin tanımlamaya evrildiğini gösterir.

İnsanın gözle görülen bir zahiri "sureti" vardır bir de genelde gözle görmediğimiz ef'aliyle, hissiyatı ile düşünce ve fikirleriyle, emelleri ile şekillenen bir manevi şahsiyeti, " sireti" vardır ki bu suretin de var olduğunu Resulullah Efendimiz (a.s.m.) bir çok Ayat ve hadis-i şerifleri ile bize bildirmektedir. Cennet ehlinin kazanacağı göz kamaştırıcı bedenî güzellik de, Cehennem ehlinin müstekreh, çirkin, ürkütücü, İğrenç görüntüleri de detayı ile zikredilmektedir. Yani uhrevi hayatta "siret"ler ortaya çıkar; yani dünyevi "suretler"; işledikleri amelleri, yaşadıkları hayat tarzları yapıp ettikleri ile o siretlere evrilirler. Yalancılığı meslek edinenler, zaniler, facirler, fasıklar, katiller, münafıklar... herbiri amellerinin cinsine ve miktarına göre iğrenç görüntüleri ile herbiri azap ve ceza unsuru olan ürkütücü hallerine evrilirler. Bu da işlenilen günahların çirkinliğinin ve iğrençliğinin gözle görülebilmesi halidir.

Resulullah Efendimizin (asm) "Cehennem ehlinin bir dişi bir dağ kadardır" buyurduğu hadis-i şerifi bize bu hakikatin bir cihetini bildiriyor. Bazı ehlullaha yaşatılan bazı müşahadeler meselenin ehemmiyet ve ciddiyetini dünyada da göze göstermektedir. Alem-i misalin kendisine açıldığını ifade buyuran Bediüzzaman Hazretleri bazı müşahedelerini bizlere bildirmektedir. Mesela kendisini çok taciz eden bir hapishane müdürüne; " Kötü niyyetle geldiğinde seni yılan suretinde görüyorum" der.Yani o zalimin sireti kendisine açılmış, onu müşahede etmiştir. Daha birçok hain insanın çirkin sireti Üstad hazretlerine temessül etmiştir.

Ayet ve Hadis-i Şeriflerle bize bildirilen bu hakikatların tezahür ve temessüllerini, yansımalarını çok küçük ölçekte de olsa bizler de çevremizde müşahade edebiliyoruz.

Karikatür bir fikri, bir düşünceyi, bir hakikati birkaç çizgi ile ifade etme sanatıdır. Genelde de hicvetme, yerme, tahkir etme amacına hizmet eder. Bu sanatın genel çıkış noktası da budur. Bu amaçla insan tiplemeleri mümkün mertebe en çirkin şekli ile çizilmeye çalışılır. Dikkat edersek eskinin karikatürik tiplerin canlı örnekleri çevremizde çok çok görülmeye başlandı. İnsanlar zahirde özenti, moda rüzgârı, heves gibi sebeplerle hakikatte ise yaşantı tarzı, toplumdan aldığı telkinli eğitim, taşıdığı itikat etkisi ile düpedüz karikatüristik tiplere evrilmektedir. Bunun ötesinde fıtri cinsiyetinin kimliğini inkar ile kendini mevcutta hiç olmamış ucûbe bir mahluka evrilterek cemiyette bela olanları görüyoruz.

Mesela nazenin bir civan iken kartalozların saplantıları etkisi ve insî şeytanların telkini ile makyajla kendini yaşından büyüğe evriltip envai bela ve musibete düçar eden nice masum fıtratlara bakın.Daha sonra ise istifade etmediği, elinden çıkıp giden ni'metin, yani kaybettiği gençliğinin teravet ve munis letafetinin kıymetini bilmemenin acısını bastırmak, açığını kapatmak için yüzünü badanaliyarak, günahlara bulanmaktan kaybettiği nuraniyetini; sözüm ona estetik müdahalelerle kendini genç göstermeye gayretle, kendini gençliğine evriltmeye çalışılır.

Heyhat ne fayda! "Ba'de harabil Basra" misali...

Saplandığı fasit kültürün etki ve özentisi ile tanıdığınız gencinizin kırıtarak ve sırıtarak çevresini ince bir Fransız aksanıyla "bonjuğ" demesi sanki dedesinin dedesinin Fransız olduğu hissini sizde uyandırır. Edasıyla, çalımıyla etrafını "helov; baaay" diye selamlayan, çalımlıyanın aslında bir İngiliz olmadığını zor anlarsınız. Gerçi anlamanızın da bir yararı olmaz; zira zikren, fikren, ahvalen, yaşantıları ile Fransızlaşmış, İngilize evrilmişlerdir.

Zahirde rol icabı veya sözde san'at namına yapılan, yansıtılan rezilliklerin aslında kişinin siretinin çirkin, korkunç bir surete evrildiğinin açık bir göstergesidir.

Esas dikkat etmemiz gereken, ürkütücü olan; ahirette bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacak olan siretimizin nasıl olacağıdır.

Cenab'ı Hak geçmişte bazı kavimleri; akılları sıra yaptıkları kurnazlıklarının bir cezası olarak onları maymunlara, domuzlara dönüştürdüğünü ayetlerle bize bildirmektedir. Bu ibretlik cezaya uğrayanlar kısa bir süre sonra de zelil bir şekilde Dünya sahnesinden silinmişlerdir.

Bediüzzaman Hazretlerinin kullandığı isbat metotlarından birisi de "Hads-i sadık"tır. "Yani sağlıklı bir akıl yürütme, doğru düşünme"dir. Bugünün ileri teknolojisi hususan elektronik cihazların gelişiminin temelinde bu yatar. Atom ve atomaltı parçacıkları halâ doğrudan gözlenememekle birlikte mahiyet ve hareket özellikleri hads ile yani sağlıklı bir muhakeme ile, bir akıl yürütme ile doğru tanımlanmıştır ki bu harika cihazlar beklendiği gibi sorunsuz iş yapmaktadır. Mesela radyoaktif bir elementin tuzunun bir film üzerinde iz bıraktığını fark eden bilginler bunun elementin bozulmasından kaynaklandığını düşünerek sağlam bir hads ile işi neticede atom bombasının icat ve imaline kadar götürmüşlerdir.

Bugünün sözüm ona san'at dünyasında maneviyattan, haram helal kaygısından habersiz insanların sözde rol icabı yaptıklarının onları evrilttiği gayet açık bir hakikattir. Maymunluğa özenenin, domuz gibi yaşayanın, fuhşiyata bulaşanın sireten fahişliğe, maymunluğa, domuzluğa evrildiği bir hads-i kat'i ile gayet zahirdir. Yalnız dikkat etmeliyiz ki; Resulullah'ın duasına mazhar olan fukahadan Hz. Abdullah ibni Abbasın buyurduğu: "Cennetteki nimetlerin dünyada yalnız adı vardır" ihbarına göre uhrevi güzellikleri de çirkinlik ve dehşetengiz haleti de burda tahayyül ve tasavvur edemeyiz, yani sireten domuzlaşan, maymunlaşanın iğrençliğini ancak bildiğimiz kelimelerle ifade ederiz, ancak hakiki siretlerini ne tasavvur ne de tasvir edemeyiz. Halık-ı Kâinatın koyduğu hüküm ve kanunlardan bîheber yaşayan insanların basit olaylara karşı gösterdikleri kontrolsüz, tahammülsüzlük ve bunun sonucu ortaya çıkan tepkiler, kesip biçmeler, vurup kırmalar, envai vahşetler, benimsenen çirkeflikler, tercihen yaşanan hayat tarzı, süflileşen ahlak anlayışı zahirde sureten insan görünse de; hakikatte ise görülmedik alışılmadık bir mahluka evrildiğinin açık tezahürüdür. Cenab'ı Hak'ın kendine ihsan ettiği derisini beğenmeyip dövmelerle ürkütücü desen ve motiflerle iğrençleştiren, boynuna, kulağına, burnuna, gözüne, dudağına taktığı tasmalar, halkalar bilmem nelerle kendisini özendiği bir mahluka evriltenler zaten bizim kendisine imale ettiğimiz kimliğini reddettiğini göstermektedir.

Diğer ulemadan farklı olarak; Bediüzaman Hazretleri bir de günahların çirkinliklerini zahiri nazarda setr eden,örten "Zinet-i suri" sine dikkati çeker. O surî zinetin altında insan şeref ve haysiyetine ve de yaratılış hikmetine muvafık düşmeyen ruh ve kalbi tahrip ve ta'zib edecek, aklı bozacak, kalbi ifsad edecek pisliklerin bulunduğunu nazara sunar. Bu tehlikeye dikkat edilmediği nisbette insanın sireti kirlenir, yaralanır, lekelenir. Hayr ve hakikatı idrak etme kabiliyeti azalır veya tamamen yok olur. Sureten insan görünümünde ise de sireten insanlıktan evrilmiştir; o kadar ki bunu fark ettiği zaman ياليتني كنت ترابا"; keşke daha önce hayvan olarak yaratılsa idim de bugün toprak olabileydim" der.

Zarafet çok farklı bir güzelliktir. Üstad hazretlerinin ifadesi ile cins-i latif olan nisa taifesinde ise bu değerli haslet çok çok daha değer kazanır, güzelliği çok daha tezahür eder. Nezaket, nezahet, edep ve tesettürle tezyin ve tahkim edilmiş bir zarafet ise "cins-i latif"i dünyada iken de zahiri görüntüleri ile Cennet hurilerine evriltir. Uhrevi siretinin ise hurileri geride bırakacak bir mertebede olacağı hadis-i şeriflerle bize ihbar edilmektedir. Birşeylerle kendini sarıp sarmalayıp tesettürü setr ederek bedenini teşhir eden, nezaket namına kırıtarak, sırıtarak hayalhanesindeki bir şahsiyete kendi benliğini, kendi kimliğini feda edenlerin ahirette de nasıl sefil, zelil bir surete dönüşeceğini tahayyül, tasavvur edemeyiz. Ancak "İkazat-ı Sübhaniye"sine isitinaden O'na sığınırız.

Din-i Mübin-i İslam'ın umde ve esasları şüphesiz ki hayatın bütününü ihata etmektedir. Bu cümleden olarak hayatımızın istisnai zamanlarını oluşturan bayram ve düğün günlerinin de şer'i kaideleri; yapılması gerekenlerin tanımlandığı mübarek günlerimizdir. Bugün için bu müslüman toplumumuzda yaşadıklarımıza bakarsak; Çoğu zaman şeytanların temsilî aktörlerinin kontrolünde maymunlaşmış, hınzırlaşmış kitleleri görürüz. Komut verilir; düdük çalınacak, çalınır; Kur'an okunacak, okunur; oynanacak, oynanır; zıplanacak, zıplanır; dua edilecek, edilir; alkışlanacak alkışlanır. Affedersiniz taharet tası ile çayını, kahvesini içmek gibi bir şey. Çok ileri gittim, çizgiyi çok aştım farkındayım ama rahmetli Akif’in söylediği gibi; dilim kurusun acaba müslüman olarak yeni bir din mi ihdas ettik yoksa daha beteri "Din-i Mübin-i İslamı" mı evriltiyoruz.

Dikkat edilmesi gereken husus; evrimin insanın iradesi, temayülü, tercihi ile sireten uğradığı bir hal olduğudur. Fail ise Halık-ı Tealadır. Sair mevcudat ve mahlukatlarda gördüğümüz, görmediğimiz, bildiğimiz, bilmediğimiz bütün farklılıklar, bütün değişimler, dönüşümler elbette ki "Faalun lima yürid" olan Zat'ı Zülcelal vel İkram'ın esma-i kudsiyesinin hikmeten temessülü, tecessümü ve de tebessümüdür. Mesela ovada dikeceğiniz bir fidan boyca uzar, serpilir; aynı fidanı dağ başında dikerseniz gövde kalınlaşır, boy ise bodur kalır. Bu ağacın bilmediği, tanımadığı bir güneşe, bir rüzgâra karşı geliştirdiği bir tedbiri veya istiyerek kendini zemine göre evriltmesi değil Allah'ın hikmete mebni takdiridir.

Hülasa dikkat edelim ki insan olarak kendi irade ve tercihimizle "Esfel-i safilin"den ta "A'layı illiyyin''e kadar evrilebileceğimiz bir sukut ve suud alanımız var. Allah'u Azimuşşan bizi donattığı sevgi, şefkat, merhamet, inat, korku, endişe, merak, hırs, menfaatine düşkünlük,öğrenme, isteme vesaire sayamıyacağımız kadar çok his ve duygularla önümüze hudutsuz bir " sukut" ve "suud" alanında "tercihimizle" bir "evrilme" fırsatı takdir ediyor.

Cenab-ı Hak bizleri iman-ı tahkiki ile teçhiz ederek suuda mazhar kullarından eylesin. İdrak ve ittikamızı artırarak Cehennem mahlukatına evrilmekten hıfz'u himaye buyursun. Nur'u Kur'an ile kalbimizi ihya, aklımızı tenvir, efkârımızı fasit düşüncelerden ve ahlak-ı seyyieden tecrit ile saadet-i dareyne mazhar etsin.

Âmîn âmîn. Bi hürmeti Seyyid'il Mürselîn.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.