21. Gün mektupları (5)

Cemil KARAKULLUKÇU

Sevgili dostum;

Bir önceki mektupta Musa’dan söz ettik. Onun pervasız dağı tırmanışından, arkasına asla bakmamasından, zirveye kilitlenmesinden…

Geride bıraktığı ve onları denizin öteki yakasına bütün zorluklara rağmen taşıdığı kendisine bağlıları vardı elbette. Onlar için yapacakları bu zirveye tırmanışın sonundadır. O zirveye çıkamayanlar, yanındakilere, kendisine gönül verenlere ve kendisini sevenlere bir şey veremez. Zirveye çıkamayanlar halkına eğilemezler, tevazu gösteremezler, tevazuu öğretemezler.

Sevgili dostum; düşünüyorum da, hayatın, bizim hayatımızın her karesi, her merdiveni, her adımı da bir miraç gibi. Hayatın her aşamasında takınacağımız en önemli özellik tevazudur, alçakgönüllülüktür. Toprak gibi… Böbürlenmeye bizi sürükleyen neyimiz var ki! Neyimiz var ki, insanları üstten bakmaya, beğenmemeye ve dışlamaya… Neyimiz var ki, başımıza gelenlere isyan etmeye…

Zirve diyorsak, öyle yokuşu olan ve çıkışı engelleyen elle tutulan ve gözle görülen bir büyük yükseklik değil her zaman, değil mi sevgili dostum. Kimileri bazen kuyu dibinde, bazen karanlık bir yerde, bazen bir düşüncede, bazen bir haykırışta, bazen bir sözde, bazen bir gözyaşında, bazen bir iniltide, bazen bir “hu” deyişte, bazen bir çilede, bazen bir bakışta, bazen bir duyuşta, bazen içte, bazen duygularda ve hayallerde zirveyi yakalayabilir. İlle de dağı tırmanmak değil konu ettiğimiz miraç, yükseliş. İnsan, nerede olursa olsun, hangi aracı kullanırsa kullansın, bu zirveye ulaştığında kendinde olmaya başlar; yükseldikçe ne denli alçak olduğunu görür. Bu miracı elde eden sıradanlığı yakalar; kendisinde bir değer vermeyen hasleti, tevazuu, bir hiçliği… Kendinde bir değer görmediğinde objektifliği de olur; artık kimseye de kin beslemez.

Hani zirvelerin tam şakul hizasında dipte, bir mağarada, karanlıkta ikimizin birlikte oluşturduğu birlikteliği hatırladın mı, sevgili dostum? İşte o gece zifiri karanlıkta, ikimiz hem aydınlığı ve hem de zirveyi yakalamadık mı? Bu zirvede, bu mağarada gözyaşlarımızla yıkadığımız toprak postu üzerinde saatlerce oturmadık mı? Bizim miracımız ruhumuzda olanıdır, kalbimizde, duygularımızda, iç dünyamızda...

Zirveye, en yükseğe çıkmak isteyen, en alçağa da razı olmalıdır. Burada alçalışla yükseliş ters orantılıdır. Ne kadar alçak günülülük o kadar yükseliş ve ne kadar yükseliş o kadar alçalış. Sırça saraylarda, fildişi kulelerde yaşamak değildir büyüklük. Büyüklük, toprak gibi olmaktır, eşik olmaktır, birilerini ve başkalarını ilerilere, yükseklere yol vermektir; birilerine üstten bakmamaktır, bir zavallının bile yolunu tıkamamaktır. Miracın başka nerde olduğunu sanıyoruz?

Sevgili dostum, inanır mısın, seni bilmem ama, ben biraz da zorlukta olduğunu tahmin ediyorum miracın. Keyifle varılan bir zirve yok. Gülmekten, biraz olsun keyiflenmekten de korkuyorum. Daha sonrasının çok acı olduğuna çok şahit oldum ben. Deneyimlerim çoktur bu konuda.

Miraç, biraz da zorluktadır elbette, hüzünlü olmada, ağlamada, gözyaşı dökmede… Ama biraz da başka insanları güldürmede…

Kal sağlıcakla sevgili dostum.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.