17 Aralık'tan sonra gözü açılmamışa 15 Temmuz'dan sonra güvenilir mi?

Ahmet AY

"Yaptıkları kizbden pişman olup, nedamet etmedikleri takdirde, beynennas yalancılıkla teşhir ve bir alâmetle tevsimleri lâzımdır ki, başkalar onlara itimad edip marazlarına maruz kalmasınlar." (İşaratü'l-İ'caz, Bakara sûresinin 9 ve 10. ayetlerinin tefsirinden...)

"Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır." Dikkatimi bu detaya ilk kez Metin abi çekmişti: Hz. Yusuf aleyhisselam kardeşlerini ne zaman affetti? Görür görmez mi? Hayır! Ancak hatalarını itiraf etmelerinin ardından affa mazhar oldu Yusuf'un kardeşleri. "Yusuf dedi ki: Siz, cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?  Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun, dediler. O da: (Evet)  ben Yusuf'um, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı)  Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah'tan)  korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi."

Benzeri bir durum kıssanın bir diğer kahramanı Züleyha için de geçerlidir. Yusuf aleyhisselamın Züleyha'yı affı onun hatalarını itirafından sonra olmuştur: "(Kral kadınlara)  dedi ki: Yusuf'un nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar: Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı da dedi ki: Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir."

Peki, bütün bunlar gizli-kapaklı yaşanan şeyler midir? Hayır! Kıssasını dikkatle okuduğumuzda Yusuf aleyhisselamın bütün bu itirafları özellikle 'herkesin içinde' aldığını görürüz: "(Adam bu yorumu getirince)  kral dedi ki: Onu bana getirin! Elçi, Yusuf'a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi, diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir." Neden bu affedişi herkesin içinde alınmış itiraflardan sonra yaptı Yusuf aleyhisselam? Ona da sûrenin başka bir ayeti cevap veriyor sanırım: "(Yusuf dedi ki):  Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin)  bilmesi içindir."

Demek "Allah'ın hainlerin hilesini boşa çıkaracağını herkese bildirmek" Yusuf aleyhisselamdan aldığımız ders. Ve 'kardeşlik hukuku'nda da kıymeti görmezden gelinemeyecek bir öğreti. Ben bu kıssadan yaşadığımız süreç için de alınabilecek nasihatler olduğu kanaatindeyim. Asla affedilmeyeceklerin çekmesi gereken cezalar bir tarafa. (Onların takipçisi olacağız hem bu dünyada hem öteki dünyada.) Affedilebilecek konumda olanların da üzerine düşen görevler var. Öncelikle: Hatalarını itiraf edecekler. Hem de herkesin içinde itiraf edecekler. Ve kıvırmadan, lafı dolaştırmadan, samimiyetle itiraf edecekler. Daha önce böyle bir çukura düştüklerini ve düşebilir tıynette/yapıda olduklarını saklamayacaklar. Yokmuş gibi, olmamış gibi, yaşanmamış gibi davranmayacaklar.

İtirafsız istiğfar olmaz. Hatasına hata diyemeyeni affetmek onu hatasında daha şımarık ve ısrarcı bir hale getirir. Irvin Yalom'un Bugünü Yaşama Arzusu'nda dediği gibi: "Tedavi ancak suçlamanın bitip sorumluluğun kabul edildiği yerde başlar." O halde 'kardeşlik hukuku' adına bize 'aptallığa varan bir hoşgörüyü' tavsiye edenlere Yusuf aleyhisselamın sünnetiyle cevap verebiliriz: Hatalarınızın affedilmesini istiyorsanız istiğfarınızı ve itirafınızı herkesin içinde yapacaksınız. Kıvırmadan yapacaksınız. Saklamadan yapacaksınız. Fitneyi tutuştururken sergilediğiniz açıklıkta yapacaksınız. Ancak bundan sonra affedişe mazhar olabilirsiniz. Eğer itirafınızdan kalbimiz mutmain olursa...

Şahsen, bu dakikadan sonra, ancak 15 Temmuz gecesi sokağa çıkıp vurulmuş bir FETÖ'cü duyursam tevbesine inanırım. Böyle birşey yapmamış hiçbir FETÖ'cüye inanabilir durumda değilim. İstediği meydanda nutuk, istediği yürüyüşte slogan, istediği mitingde fink atsın. Hiçbir anlamı yok benim için. Ancak şu var: Onunla uğraşmayı bırakabilirim. Temkinli bir suskunlukla ve dikkatle izleyerek 'kendi halinde yaşamasına' izin verebilirim. Böyle bir açık itirafın/istiğfarın olmadığı hiçbir isme karşı merhamet hissetmiyorum. Teklif edilince de tiksiniyorum. Süreç içerisinde kendilerine uyarılar/eleştiriler yaptığım: Cemil Tokpınar, İhsan Atasoy, Gülay Atasoy, Nuriye Çeleğen, Vehbi Vakkasoğlu, Halit Ertuğrul, Âdem Güneş, Vedat Demir vs... Hepsi bu başlığın altına dahildir. Eskiden ne yaptıkları umurumda değil. Bize 15 Temmuz'u yaşatan cehenneme taşıdıkları odun yüzünden gözümde suçlular.

Bu isimlerden bazılarının tevbekâr olduğunu duyuyorum. Bu iyi birşey. Fakat kapı arkalarında fısıltıyla dilenmiş tevbelerin benim açımdan hiçbir ehemmiyeti yok. Üstelik bunlardan bazıları sanki daha önce bu sürece destek vermemiş, hiçbir zaman FETÖ'nün yanında/safında yeralmamış, sanki 17 Aralık'tan beri bütün bunlar yaşanmamış gibi davranıyorlar. Mitinglerde de kimseye boşluk bırakmıyorlar. Böyle davranan hiçkimse benim nazarımda affa mazhar değildir. Ve isimlerinin de unutulmaması gerekir.

Çünkü tevbeleri samimi bir itiraftan sonra gerçekleşmediği için sahici değildir. Konjonktür gereğidir. Bu insanların öncelikle yedikleri naneyi bizi inandıracak bir samimiyetle itiraf etmeleri gerekir. Ancak ondan sonra pişman olduklarına inanırız. Ama bu inanmamız bile 'kendi haline bırakma' inanmasıdır. Yoksa temkini ve tereddüdü asla yitirmemeliyiz. Bir daha bu insanları ehl-i âkıl ve vicdan bilmemeliyiz. Yaşayacağımız (Allah korusun) bir ikinci krizde de bu insanların kimden yana olacakları belli olmaz. Güvenmemeliyiz. 17 Aralık'ta gözü açılmamışa 15 Temmuz'dan sonra güvenilmez.

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.