12 Eylül Anayasasına neden evet dedim?

Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, 12 Eylül’de Nur talebelerinin yaşadıklarını Risale Haber’e anlattı

Röportaj: Abdurrahman Iraz-İhsan Atasoy-Mehmet Ali Bulut-Abdülkadir Özsoy/Risale Haber

 

YEDİNCİ BÖLÜM:

 

SİYASETEN “YANLIŞ MI YAPTIK ACABA?”

 

12 Eylül öncesi cemaatin siyasi tutumundan dolayı sizin pişmanlık duyduğunuzu duydum. Çok partici olması gibi cemaatin siyasi tutumundan dolayı pişmanlık ifade ettiniz mi?

 

Hani Üstadımız, Euzubillahimineşşeytani ve siyaseti diyor ya, biz de “yanlış mı yaptık acaba” diye konuştuk.

 

Yani Üstadımızın siyasi çizgisinin dışına çıktık…

 

Evet. Noksanlıklarımızı konuştuk. Konuşmadan olmaz ki.

 

12 Eylül’de ihtilal oldu. Bu ihtilaldan sonra cemaatimiz bir sarsıntı geçirdi. Bu sarsıntının da merkez üssünde Erzurum var, Kırkıncı Hoca var. Bu, böyle ifade ediliyor. O zaman Sungur ağabey, Bayram ağabey, bütün ağabeyler sizinle beraber hareket etti. Ama sadece sizin isminiz söyleniyor. Neden size ihale edildi bu? Sizin bir yazınız çıktı. O yazıyı niye yazdınız? Siz, 12 Eylül Anayasasına neden ‘evet’ verdiniz? Cemaat hepsi bir bütünken neden ayrıldınız?

 

12 Eylül’de bu kardeşler ordunun aleyhinde bir yazı neşrettiler. Yeni Asya’dan öyle bir yazı ki kimin eline geçse idam edilirdiler. O yazı Orhan Bey’de duruyor.

 

KOMİSER, “BU KİTAPLARA NEDEN BÖYLE BAĞLANDINIZ?” DİYE SORDU

 

Gazetede mi yayınlandı?

 

Yazdılar, dağıttılar. İbrahim Canan Erzurum’a geliyor, gelirken ona diyorlar ki, “sen bunu hocama ver.” Getirdi, okudum. Aman neler diyorlar ki. Ben, onu okudum medresede. Biraz sonra sivil polisler geldi. Savcılığın emri ile burayı arayacağız, dediler. O da elimde. Yakalasalar, beni idam ederler. İmza atmamışlar çünkü. “Siz bakın, ben elbise alacağım” dedim ve çıktım. Kitapları aldılar, beni aldılar, emniyete gittik. Birinci şube şefi Umut Bey vardı. Kitapları aldılar ama ben yazıyı bütünüyle yok ettim. Medreseyi arayan komiser sekretere “daha kimseyi içeri almayın” dedikten sonra “Hocam bir şey yapmayacağım, bir merakım var onu soracağım. Bu kitaplara siz neden böyle bağlandınız? Birçok âlimlerin de kitapları var. Devletin de buna karşı olduğunu bildiğinize göre neden bunlara böyle bağlandınız?” diye sordu. Cevaben, “Demek ki, bunun bir tercihi var ki böyle bağlanmışız. Okursanız ancak anlarsınız Risale-i Nur’u. Risale-i Nur, emsal, yazılmamış bir eserdir. 6000 sayfa Risale-i Nur, her sayfası yeni bir mevzuu anlatır. Eski kitaplardan alınmamış. Allah, Üstad’a ilham etmiş, bunlar ilham eseridir. Cenab-ı Hakk’ın Hâkim isminin tecellisidir” dedim. “Haaa…” dedi.

 

BU ÜSTADINIZIN KÜRTÇÜLÜK İLE ALAKASI VAR MI?

 

Bir yere geldik. İki kişi var. “Bu emniyet müdürü, bu da istihbarat şefi” dedi. “Siz niye İran’ı desteklediniz?” diye sordu. “Hâşâ! Benim İran hakkında bir röportajım var,  Burhan Bozgeyik’le yapılmış” dedim. “O yazıyı isteriz” dedi. İki saati geçti konuşturdular. Emniyet müdürü “bir sual de ben soracağım. Bu Üstadınızın Kürtçülük ile alakası var mı?” dedi. “Hâşâ! Kürtçülüğü değil de Türkleri çok sevdiğini anlattım. Üstad diyor ki Türkler bizim aklımız biz onlara kuvvet verelim, Türklerin ta Abbasiler zamanından Selçuklular zamanından beri İslam’a hizmet ettiklerini söylüyor.” Onu da öylece kabul ettiler. İstihbarat şefi bir sual sormak istedi, “Fethullah Hoca hakkında ne dersiniz?” dedi. “Fevkalade bir insandır, vatanperverdir” dedim. Karşılığında, “Evet, İzmir’de ben onun masasındaydım, senin dediğin gibiydi” dedi.

 

Neyse çıktım ki dışarı kar yağıyor. Arkadaşlar da bekliyorlar. “Ne yapalım?” dediler. “Arkadaşlar bu yazıyı istediler. Biz de bu yazıyı verelim” dedim. O röportajı neşrettik. Yazı öyle bir tarihe denk geldi ki. 19 Mayıs’a denk geldi. 19 Mayıs’a denk gelince Ahmet Polat yazının arkasına Atatürk’ün resmini koydu.

 

12 EYLÜL’DE HATA DA OLSA KULLANDIK O CÜMLEYİ

 

Ama bu söylediğiniz röportaj Burhan Bozgeyik ile yaptığınız röportaj değil mi? İran’ın aleyhine.

 

O ayrı. Başta onun hakkında bir yazı yazdı dedim ya. Ben de tuttum onlara karşı yazı yazdım. Anlatabildim değil mi? Neden orduyu methettim?

 

Hocam, orduyu methetmek, ordu bizim ordumuz, şahs-ı manevi olarak. Ama 12 Eylül için bu tabiri kullanmışsınız, “Mohaç’tan, Niğbolu’dan, Çanakkale’den daha önemli” diye.

 

Evet. Hata da olsa onu kullandık o zaman.

 

Allah sizden ebediyen razı olsun…

 

19 Mayıs’ta Ahmet Bey bir tarafa Atatürk’ün resmini bir tarafa da benim röportajı koydu. Bazıları onu ellerine alıyor ve diyorlar ki, “Kırkıncı Hoca, Atatürk’ü methetti.” Orhan Bey telefon açtı. “Hocam Atatürk için bir yazı yazdın mı? Burada İstanbul çalkalanıyor” dedi. Gece uyuyordum, saat ikide Sungur ağabey telefon açtı, “Hocam, sen Atatürk’e…” der demez, “Yok ağabey öyle bir şey” dedim. “Burada elden ele dolaştırıyorlar” dedi. “O olayı ben bilmiyorum” dedim. “Elde delil var” dedi. Allah Allah...

 

YAZI BAŞKA, ANLATILAN BAŞKA

 

Yani sizin yazdığınız o yazı tahrif mi edildi?

 

Yazıyı tahrif etmemişler. Bir tarafına Atatürk’ün resmini koymuşlar. Benim okuma-yazmam yok.

 

Yani maniplasyon var?

 

Orhan Bey tekrar telefon açtı, “Hocam yazı ellerde dolaşıyor” dedi. Hiç aklıma gelmiyor ki bunu yaptıkları. Hiç unutmuyorum Kurban Bayramı geldi. Mehmet Kahraman Diyarbakır’ın kazasında kaymakamdı. Geldi, cemaatle bayramlaşıyor. “Hocam, seninle bir şey konuşacağım. Sen böyle bir yazı yazdın mı Atatürk’le ilgili?” dedi. “Ben böyle bir yazı yazmadım” dedim. “Hocam ben gördüm, senin imzan var orada. 19 Mayıs’ta böyle bir yazı yazmışsın” deyince ayıldık. Sami Pala’ya anlatınca “Kırkıncı hoca bunu yaptıktan sonra ben daha Nurcu değilim” diyor. Yazıyı bana verdiler. Kutlular’ın adamı vardı Ali isminde, halen yaşıyor…

 

Sami Pala diyor ki, “Gittim eve. Hanım, sende bir durumlar var diyor. Yazıyı bir okudum ki, vay canına. Böyle hıyanet olur mu ya? Yazı başka.” Fesubhanallah…

 

Yazı başka, anlatılan başka

 

Evet. Bazı ağabeyimizin işleri.

 

Mesela diyelim ki zor bir ortamda idari maslahat etmek… Ben bir yazarım, yazıyorum, çiziyorum. Bazen ila şunu şu şekilde söylemek gerekmiyor. Yani insanları incitmeden de bir şey anlatılabiliyor. Bunu yaptığımız zaman dinden çıkış mı oluyor?

 

Yok, hayır. Üstad Uhuvvet Risalesi’nde diyor, orada bir cümle kullanıyor. Baktın ki üst kumandanın var, muhalif. Uhuvvet Risalesi’nde anlatıyor. Hiç cevapsız soru bırakmamış Üstadımız.

 

Üstadın kendisine karşı muhalif daha doğrusu hasım ve düşman üretmemek lazım. Çünkü Hz. Ali Risale-i Nur’un tabiatını izah ederken ‘Tukadu suracunnuri sırran beyaneten, tukadu suracunsırri sırran tenevveret’ diyor. Şimdi bu, Risale-i Nur’un tabiatında var ki düşman üretmesin.

 

He ya. O bakımdan öyle. Ondan sonra o yazıyı anlattım değil mi, orduyla ilgili olan?

 

ANAYASAYA EVET Mİ HAYIR MI DİYECEĞİZ?

 

Evet.

 

O nasıl bir yazı yahu? İdam ederler adamı. Bizi ordu ile niye düşman ediyorsunuz? Fesubhanallah. Bu da öyle geçti. Ondan sonra bu rey verme meselesine gelince. Isparta’da toplandık. Ege bütün orada, Orhan Bey orada, Hekimoğlu orada,  Sungur ağabey orada. Ali İhsan Tola ağabeyler hep oradalar. Millet toplanmış “evet mi diyeceğiz, hayır mı diyeceğiz” diye tartışıyor. “Tahsin ağabey, bu millet bir cevap bekliyor. Biz ne diyeceğiz? Evet mi, hayır mı diye bir şey söylememiz lazım” dedim. “Hocam bura Süleyman Beyin memleketi olduğu için oyu geç. Allah rahmet etsin” dedi. “Sungur ağabey…” deyince “Oku, oku, oku” dedi. Sonra ayağa kalktım, “Arkadaşlar kendi adıma konuşuyorum. Ben bu anayasaya evet diyeceğim. Niye evet diyeceğim? Evet yerine hayır desem Allah korusun bir daha seçime giderdik, ortalık allak bullak olacak. Bu anayasaya ben evet diyeceğim” dedim. Hekimoğlu, “bu anayasaya evet denilmez şu şu yerde Kur’an’a karşı yerler var” dedi. Ben “karışma sen” dedim. Orada Osman hoca –Allah rahmet etsin- “utanmasam ayağını öpecektim” dedi.

 

Oradan ‘evet’ kararı çıktı değil mi?

 

Tabii.

 

KIRKINCI HOCA OLMASAYDI, HEPİNİZ HESAP VERECEKTİNİZ, SİZİ O KURTARDI

 

“Evet” kararında Sungur ağabeyin, rahmetli Bayram ağabeyin, bütün ağabeylerin kararı var mı?

 

Şimdi ‘evet’ deyince Sungur ağabey de kızdı, Bayram ağabey de kızdı. İzmirliler küsüp gittiler. Aradan zaman geçti. Erzurum’a geldim. Çok zaman geçmeden baktım ki telefon. Malatya’dan. “Hocam, bu Sungur ağabey…” dedi. “Evet” dedim. “Hocam yine senin fikrin isabet etti. O öyle söyledi” dedi. Ondan sonra Bayram ağabeyleri, o kişiyi yakalayıp götürdüler. Bayram ağabey anlatırdı, “Jandarmalar götürdüler. Gözlerimizi bağladılar. Sesleri duyuyorum. Soru soruyorlar ama gözlerimiz bağlı. Orada diyor ki ‘Kırkıncı hoca olmasaydı, hepiniz hesap verecektiniz, sizi o kurtardı.’  Bunu da Bayram ağabey anlattı. Allah’ın ihsanı. Şimdiye kadar hiçbir şeye ters düşmedim. Allah lütfetti. Zübeyir ağabeyin duasıdır herhalde.

 

MEHMET KAYALAR, “NE KORKACAĞIM, ZALİME BAŞ EĞİLMEZ” DEDİ

 

Mehmet Kayalar ağabeyi soracağım. Kayalar ağabeyi yeni nesil Nur talebeleri tanımıyorlar. Mehmet Kayalar diye biri var hafızada da, nedir? Kimdir? Neyin nesidir? Neden ayrıldı? Neden yok? Neden bize unutturuldu? Sistematik bir şekilde bize Kayalar’ın unutturulduğunu düşünüyorum. Ben, Kayalar ağabeyin mezarını ziyarete gittim. Cemaatini gördüm. Onlarla sohbet ettim hepsiyle. Üstadın ‘Nur’un Muallimi’ dediği birey vefat ediyor ve Nurcuların haberi yok. Neden öyle oldu?

 

Kayalar ağabey senin buyurduğun gibi çok kahraman bir adam idi. Mesela ihtilalde onu da Sivas’a getirdiler. Pehlivandı. Uzun boylu, çok enteresan bir adamdı. Orada “Ben bu ihtilalcilerin canına okuyacağım” dedi. “Sus” diyemiyorsun, mümkün değil.

 

“Sus” derseniz sizi de mi dövecek?

 

Evet. Bir gün alay komutanı geldi ve ertesi gün dâhiliye vekili İhsan Kızıloğlu’nun geleceğini söyledi. “O geldiği zaman onu hoşamedi edin” dedi. Belediyelerin yaptırdığı oturma yerleri var ya, onlardan getirmişler. Milletin bir kısmı oturmuş, bir kısmı top oynuyor. Vekil geldi. Herkes ayağa kalkmış hoşamedi ediyor. Bize, o kanepelere oturmamızı söyledi. Oturduk, yedi-sekiz kişi. Mehmet Kayalar da ayaklarını uzatmış, “Ne korkacağım, zalime baş eğilmez” dedi. Ondan sonra onu yanımızdan aldılar. Bir ay bir hücreye koydular. Şerafettin Kartal da o zaman orada askerdi. Mehmet kayalar sayesinde o zaman nurcu oldu.

 

Ağabey, neden cemaatin dışına çıkarıldı?

 

Yok. Çıkarılması doğru değil.

 

Üstad Hazretlerinin vefatı döneminde olan bir şeyler var. Onların ne olduğunu bilemiyoruz. Siz biliyor musunuz?

 

Onlar konuşulmazsa iyi olur.

 

(Devam edecek)

 

ÖNCEKİ BÖLÜMLER İÇİN TIKLAYINIZ

Röportaj Haberleri