Sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin

Sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Zuhruf Suresi 40-43. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

40 . (Habîbim, yâ Muhammed!) O halde (îman hakîkatlerini duymak istemeyen) o sağırlara sen mi işittireceksin, yâhut (görmek istemeyen) o körleri ve apaçık bir dalâlet içinde bulunanları (sen mi) hidâyete erdireceksin?

41 . Şimdi (onlara azâb etmeden) seni (alıp) götürsek (vefât ettirsek bile), hiç şübhesiz biz onlardan intikam alıcılarız.

42 . Yâhut onlara va‘d ettiğimiz (azâb)ı sana (hayâtında) gösteririz; çünki şübhesiz biz, onların üzerine muktedir olanlarız.

43 . Artık, sana vahyedilene tutun! Muhakkak ki sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. (*)

(*) “O Zât (Hz. Peygamber asm), ümmîliğiyle (okur-yazar olmamasıyla) berâber, bir kuvvete mâlik (sâhib) değildi. Ne onun ve ne babalarının bir hâkimiyetleri sebkat etmemişti (görünmemişti); bir hâkimiyete, bir saltanata meyilleri yoktu.

Böyle bir vaziyette iken mühim bir makamda, tehlikeli bir mevki‘de, kemâl-i vüsuk (tam bir sağlamlık) ve itmi’nân (kararlılık) ile büyük bir işe teşebbüs etti. Bütün efkâr-ı âmmeye (bütün fikirlere) galebe çaldı, bütün ruhlara kendisini sevdirdi, bütün tabîatların üstüne çıktı.

Kalblerden bütün vahşet âdetlerini, çirkin ahlâkları kaldırarak, pek yüksek âdetleri ve gāyet güzel ahlâkları te’sîs etti. Vahşetin çöllerinde sönmüş olan kalblerdeki kasâveti (katılığı), ince hissiyâtla tebdîl ettirdi (değiştirdi) ve cevher-i insâniyeti izhâr etti (açığa çıkardı). Ve o bedevîleri, o vahşet köşelerinden çıkararak, evc-i medeniyete (medeniyetin zirvesine) yükseltti ve onları o zamâna, o âleme muallim yaptı. (...)

Acabâ o Zât’ın (ASM) şu mâcerâsı, onun mesleği hak ve hakîkat olduğuna delâlet etmezmi?” (İşârâtü’l-İ‘câz, 161-162)