Said Nursi'nin Medresetüzzehra’sında yüksek lisans

Said Nursi'nin Medresetüzzehra’sında yüksek lisans

Günümüz üniversitelerinde uygulanan tezsiz yüksek lisans programlarının bir benzeri olarak bir derssiz yüksek lisans programı...

Mehmet Akif Yazıcının yazısı:

Medresetüzzehra’nın Lisansüstü Boyutu ve Kısa Vadede Gerçekleştirilebilecek Öneriler

Said Nursi, 20. yüzyılın başlarında, tarifini Münazarat adlı risalesinde yaptığı Medresetüzzehra’nın şark vilayetlerinde tesisi için çalışır, fakat zamanın şartları bu kurumun resmen tesisine izin vermez. Cumhuriyetin erken dönemindeyse, ikamete mecbur kılındığı Barla kasabasında, bu kurumun eğitim programı olarak vazife görebilecek olan Risale-i Nur külliyatının büyük bölümünü telif eder. Bu eserlerin yayılmasıyla Isparta vilayeti, Nursi’nin ifadesiyle “Risale-i Nurun manevi bir Medresetüzzehra’sı” haline gelir.

Bugün Medresetüzzehra’nın tam olarak ne ifade ettiği, örneğin günümüzdeki üniversitenin bir karşılığı olarak kampüs içerisinde bir eğitim kurumu mu, yoksa medrese-i Nuriyelerin benzeri dağınık, yaygın ve informel eğitim veren bir yapı mı olacağı konusunun netleştiği söylenemez. Bununla beraber, Medresetüzzehra ruhuna (Münazarat’taki tarifine) uygun olarak yapılacak resmi veya gayriresmi, formel yahut informel her türlü faaliyetin, bu kapsamda görülmesi gerekir.

Her üniversitede olduğu gibi, Medresetü’z-zehra kurumunun kendi kendini besleyebilmesi için eğitimci yetiştirebilmesi şarttır. Bu noktayı, Said Nursi de Medresetüzzehra’yı tarif ederken, “dârulmuallimîni muvakkaten şu dârülfünun dairesinde merkez kılmak” şartını öne sürerek ifade etmiştir. Medresetüzzehra’yı bir üniversite olarak gördüğümüzde, onun hocalarını da akademisyen olarak değerlendirmemiz gerekir. Dolayısıyla bu hocalardan, akademik (lisansüstü) çalışmalar yapmaları/yapmış olmaları beklenmelidir. Bu çalışmada, Medresetüzzehra’nın lisansüstü boyutu ele alınarak, Risale-i Nur külliyatının da bu medresenin bir nevi programı olması nedeniyle, lisansüstü düzeyde özellikle bu külliyatı temel alan çalışmaların nasıl yapılabileceği araştırılmıştır.

Günümüz üniversitelerinde uygulanan tezsiz yüksek lisans programlarının bir benzeri olarak bir derssiz yüksek lisans programı, kısa vadede uygun bir çözüm olarak ortaya konulmaktadır. Gerek lisans düzeyinde, gerekse lisansüstü düzeyde çeşitli derslerden oluşan bir programın şu aşamada uygulanması için büyük zorluklar vardır. Öncelikle, bu tür dersler için müfredat hazırlığı yapılması, sonra da bu dersleri verecek hocaların bulunması gerekir. Bu türden bir müfredatın elimizde olmadığı ve hazırlanmasının da ciddi emek ve zaman isteyeceği göz önüne alındığında, dersli programların kısa vadede hazırlanması zor gözükmektedir. Öte yandan, müfredat hazır olduğunda da, bu dersleri kimin vereceği ve hoca-öğrenci ilişkisinin getireceği kaçınılmaz üst-ast ilişkisinin ihlâs kavramını nasıl etkileyeceği de tartışma konusu olacaktır. Bu nedenlerle, derssiz bir programın, en azından kısa vadede daha uygun bir çözüm olduğu görülmektedir. Formel lisansüstü programlarının unsurları olan danışmanlık, tez jürisi ve savunması ile ilgili detaylar da bu çalışmada sunulmaktadır.

Çalışmada önerilen ve detaylandırılan derssiz yüksek lisans programı, Medresetüzzehra’nın bir nevi programı olan Risale-i Nurları konu alan akademik çalışmaların yapılabilmesi için bir prosedür önerisidir. Bu programın hayata geçirilmesi de oldukça kolaydır. Bundan sonraki süreçte, burada önerilen program uygulanarak, bir yandan akademik ürünlerin ortaya konması, diğer yandan da programda bulunacak muhtemel boşluklarının doldurulması amaçlanmalıdır.

1. GİRİŞ

Medresetüzzehra, Said Nursi’nin 20. yüzyılın başından itibaren tesisine fiilen çalıştığı, zamanın şartları neticesinde bunun gerçekleşmemesi üzerine de zihinsel platformda programını, metodolojisini ve esaslarını Risale-i Nur külliyatı ile ortaya koyduğu büyük projesi, daha genel çerçevede ise muhayyilesi, modeli ve sistemidir[1]. Medresetüzzehra’nın şartları, şunlar olarak belirtilmiştir [1, sf. 126-129]:

Medresetüzzehra’nın medrese ismiyle anılması
Modern bilimlerin medrese ilimleriyle birleştirilmesi ve bu ikisinin birbiri içine yedirilmesi, Arapça, Kürtçe ve Türkçe’nin etkin ve uygun biçimde kullanımı[2]
Hocaların Kürt ulemasından yahut mahallî lisana aşina olanlardan seçilmesi
Kürtlerin istidatlarının ve o zamanki geri kalmışlıklarının dikkate alınması
İş bölümünün esas tutulması; disiplinlerarası ilişkileri barındırmakla beraber, muhtelif dallarda mütehassıs yetiştirilmesi
Medresetüzzehra’nın resmî okullarla denk tutulması
Geçici olarak Medresetüzzehra’nın merkezine Öğretmen Okulu’nun konularak, iki yöntemin birbirinden faydalanmasının sağlanması
Bire bir eğitimdense halka şeklinde eğitimin esas tutulması

Medresetüzzehra, bu maddelerle gerek maddî bir proje olarak, gerekse temel prensipleri açısından tarif edilmektedir. Kanaatimce, Medresetüzzehra’nın en temel prensibi, Nursi’nin ifadesiyle “vicdanın ziyası” olan “ulûm-u dîniye” ile “aklın nuru” olan “fünun-u medeniye”nin imtizac ettirilmesidir [1, sf. 127]. “Mana-i harfî” [2, sf. 45] bakış açısı olarak adlandırabileceğimiz bu yaklaşımı, Risale-i Nur külliyatının tamamında gözlemlemek mümkündür.

Tesisi için Sultan Reşad’la dahi görüşmeyi başaran [3, sf. 89] Nursi’nin zihnindeki fiziksel Medresetüzzehra, öncelikle Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması, ardından Osmanlı Devleti’nin yerini alan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin idarecilerinin Medresetüzzehra’nın temel değerlerine soğuk olması nedeniyle kurulamaz. Bu aşamadan sonra, hayatı sürekli bir sürgüne dönüşen Nursi, Risale-i Nur külliyatını oluşturan eserlerini telif eder ve bu eserlerin “Şark Üniversitesi’nin bir nevi programı olmaya lâyık üssü'l-esas dersi” [4, sf. 410] olduğunu ifade eder. Bu bakımdan, Nursi’nin Medresetüzzehra’yı fikir platformunda gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla, Medresetüzzehra ruhuna uygun olarak yapılacak resmi veya gayriresmi, formel yahut informel her türlü faaliyetin, failinden ve mekanından bağımsız olarak bu kapsamda görülmesi gerekir.

2. MEDRESETÜZZEHRA’NIN ÖZELLİKLERİ

Genel çerçevesi, yukarıda zikredilen sekiz maddeyle çizilen Medresetüzzehra’nın günümüzde mücessem bir karşılığı yoktur. Fiziksel olarak teşekkül ettirildiği takdirdeyse, cevapları bakımından fikir birliği sağlanmamış bir dizi soru karşımıza çıkmaktadır.

2.1. İsimlendirilmesi

Günümüz şartlarında ortaya çıkacak bir Medresetüzzehra kurumunun, medrese, üniversite veya darülfünun gibi terimlerden hangisiyle adlandırılacağı, ve yapılandırılırken bunlardan hangisinin baz alınacağı konusunun net bir cevabı yoktur. Örneğin, günümüzde geçerli olan üniversite sisteminin üzerine, sekiz maddede tarif edilen temel prensiplerin giydirilmesiyle bir yapı elde edilebilir. Öte yandan, Osmanlı’nın temel yüksek eğitim kurumu olan, bugünse ağırlıklı olaral doğu ve güneydoğu illerimizde kısmen de olsa yaşatılan medreselerin güncel bilimlerle desteklenerek bir yapı oluşturulması da mümkündür.

Sekiz maddenin ilkinde medrese ismiyle anılması gerektiğini ifade etmekle beraber[3], Medresetüzzehra için Nursi’nin bizzat kendisinin de medresenin yanında üniversite, İslam üniversitesi ve darülfünûn [1, sf. 144; 3, sf. 42; 4, sf. 280, 402, 404, 410, 439; 6, sf. 426] gibi terimleri de kullandığını biliyoruz. Risale-i Nur külliyatından genel olarak çıkardığım netice, Medresetüzzehra’nın bir eğitim kurumunun da ötesinde bir paradigma olduğu, ve üniversite ve medrese kavramlarının ötesinde bir kavram olduğu fikridir. Bu bakımdan Medresetüzzehra tarifine uygun eğitim kurumları kurulduğunda, bunların isimlendirilmesi için kullanılacak terim, belki de bizzat “Medresetüzzehra” kelimesi olacaktır. Bu çerçevede, söz gelimi Van Horhor Medresetüzzehrası, İstanbul Fatih Medresetüzzehrası, Bitlis Medresetüzzehrası ve hatta yurtdışında Tiflis Medresetüzzehrası vs. gibi kurumlar görmemiz mümkün olacaktır. Özetle, Medresetüzzehra’nın statü ve isimlendirme bakımından üzerinde fikir birliği sağlanmış bir reçetesi henüz ortada yoktur.

2.2. Yöntemi

Medresetüzzehra’nın fiziksel altyapısı ve işleyişi açısından nasıl bir yapı olacağı da belirsizdir. Nursi, Cumhuriyet öncesi Medresetüzzehra’nın kurulması için çabalarken, elbette fiziksel varlığı, yeri ve binaları olan bir yapı öngörmüştü. Fakat Cumhuriyet sonrasında çabası, bina ve kurumdan sistem, program hazırlama ve personel yetiştirmeye kaymış, bunu da Risale-i Nur hizmetini deruhte eden kıymetli zevatı “Medresetüzzehra erkanları” [4, sf. 195, 267, 279 vs.] şeklinde adlandırarak ve “Risale-i Nur’un tecessümüyle” Medresetüzzehra’nın “manevi hüviyeti”nin Isparta’da tesis edildiğini [3, sf. 252; 7, sf. 50] belirterek ifade etmiştir. Bu bakımdan Medresetüzzehra’yı kampüslü, binalı bir eğitim kurumu kalıbına hapsetmek doğru olmayacaktır. Medrese-i Yusufiye olarak görülen hapishanelerde yapılan irşadat gibi ve halen de Medrese-i Nûriyelerde yapılagelen dersler gibi informel faaliyetlerin de Medresetüzzehra’nın yaygın ve sürekli eğitimi kapsamında görülmesi gerekir. Öte yandan Nursi, Risale-i Nur şakirtlerinin “istikbalde (...) o alî hakîkatin maddî sûretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar”ının müjdesini de vererek [3, sf. 252], buna da çalışılması gerektiğini bu şekilde ifade etmiştir. Bu durumda, Medresetüzzehra’nın tesisine yönelik faaliyetlerin, yalnızca bir eğitim kurumunu kampüsüyle birlikte meydana çıkarmaktan ibaret olamayacağı sonucuna ulaşılabilir. Ancak, bu faaliyetlerin kapsamı ve öncelik sırası hakkında da, şahısların kanaatlerinin ötesinde net bir ifade elimizde yoktur.

2.3. Statüsü

Medresetüzzehra’nın devlet nezdindeki statüsünün ne olması gerektiği, esasen altıncı maddede ifade edilmiştir. Nursi, Medresetüzzehra’nın resmî yüksek okullara denk tutulması, “imtihanlarının akim kalmaması” ve diplomasının geçerli olması gerektiğini belirtmiştir. Fakat günümüz yüksek öğretim sistemi göz önüne alındığında, Medresetüzzehra’nın YÖK ve devletle ilişkisinin ne olması gerektiği, müşkül bir sorudur. Bu soruyu müşkül kılan müteaddit faktörlerden belki de ilk akla gelenleri, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Atatürk ilkelerine göre eğitim zorunluluğu, zorunlu İnkılâp Tarihi dersi ve bu dersin içeriği olarak sayılabilir. Bunun da ötesinde öğrenci seçimi ve kabul sürecinin merkezi sistemle yapılarak okula inisiyatif alanı bırakılmaması, öğretim elemanı alımı sürecinin de kısmen benzer bir durumda oluşu, bunun neticesinde tam bağımsız bir eğitim kurumunun ortaya çıkamaması da zikredilebilir. Ayrıca, Medresetüzzehra bir üniversite olarak kurulduğu takdirde, devlet üniversitesi, vakıf üniversitesi yahut bugün Türkiye’de yasal olarak izin verilmeyen özel üniversite çerçevelerinden hangisinin Medresetüzzehra’nın ruhuna daha uygun olduğu sorusu da orta yerde durmaktadır. Bu konunun bir tartışması için kaynak [8]’e bakılabilir.

2.4. Kapsamı

Medresetüzzehra’nın müfredatı ve ne eğitimi vereceği de net değildir. Sadece bir yüksek eğitim kurumu mu, yoksa ilköğretimden lisansüstü eğitime kadar eğitimin her kademesinde faaliyeti olan komple bir yapı mı olacağı tartışmalıdır. Meslekî eğitim vererek günümüz üniversiteleri gibi çeşitli mesleklere dini altyapısı da olan elemanlar mı yetiştireceği, yoksa modern bilimlerle de donanmış din adamları mı yetiştireceği kesin olarak söylenememektedir. Esasen, Medresetüzzehra’yı tarif eden maddelerin beşincisinde mütehassıs yetiştirileceği ifade edilmektedir. Ancak bunun kapsamı ortaya konmamıştır.

2.5. Eğitim Dilleri

Her ne kadar ikinci maddede üç lisan ismen zikredilmiş olsa da, bunların tatbikatta nasıl kullanılacağı kısmen de olsa muğlâktır. Öte yandan, Medresetüzzehra’nın evrensel bir model olduğu kabul edilirse, doğu Anadolu dışında kurulacak kurumlarda eğitim dili seçimi önem kazanmaktadır. Daha önce de belirttiğim üzere, ana meselemiz olmadığı için, bu konunun da tartışma mevzusu olduğunu belirterek, bu konuyu deşmekten imtina ediyoruz.

3. LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİN MOTİVASYONU

Bu noktadan itibaren, Medresetüzzehra’nın bir yüksek öğretim kurumu olduğu farzıyla devam edeceğiz. Tesis edildiği takdirde, bugünkü anlamıyla lisans eğitimi verecek bir Medresetüzzehra kurumunun önünde, bir önceki kısımda ifade edilen maddeler paralelinde bazı engeller olacaktır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:

3.1. Maddi Sorunlar

Medresetüzzehra’nın bir kampüse ihtiyacı olacaktır. Bunun için ciddi maddi kaynağa, hatta develet desteğine ihtiyaç duyulabilir. Bunun yanısıra çalıştırılacak akademik, idari ve hizmetli personele ödenecek ücretler, laboratuvar malzemeleri, bilgisayar, elektrik, ulaşım, kırtasiye, temizlik masrafları ve belki bir kısım öğrencilere verilecek burslar gündeme gelecektir. Öğrenci harçlarının miktarının da dikkatlice belirlenmesi gerekecektir.

3.2. Personel ve Öğrenci Alımı

Medresetüzzehra bünyesinde çalışacak hocaların seçimi için kriterlerin tesbiti önemli bir sorundur. Bu hocaları seçecek kurulun tesisi ise belki daha temel bir sorundur. Bunun yanında Medresetüzzehra’ya kabul edilecek öğrencilerde aranacak niteliklerin de tesbit edilmesi, hatta bir kabul prosedürü oluşturulması gereklidir.

3.3. Yapısal Sorunlar

Medresetüzzehra’nın müfredatı somut olarak ortada yoktur. Zira Bölüm 2.4’te de ifade edildiği üzere, Medresetüzzehra’da ne eğitimi verileceğinin somut cevabı verilmemiştir. Bunun ortaya konduğu ve eğitimin yürütüldüğü farzedildiğinde ise, Medresetüzzehra mezunlarının YÖK nezdinde denklik alabileceği şüphelidir.

3.4. “İhlas” Faktörü

Risale-i Nur, Medresetüzzehra’nın “programı olmaya lâyık üssü'l-esas dersi” [4, sf. 410] olduğundan ve Risale-i Nur “mesleği uhuvvet” olduğundan, birbirinin kardeşi olan Risale-i Nur talebeleri, birbirlerine “mürşid vaziyetini takınamaz” [9, sf. 170]. Fakat, lisans eğitimi ve elbette bir diploma verecek olan Medresetüzzehra’da, dersler verilmesi ve imtihanlar yapılması gerekecektir. Bu durumda hocalarla öğrenciler arasındaki ilişkinin ihlâs çerçevesinde nasıl yürüyeceği sorusu ortaya çıkmaktadır.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, lisans eğitimi verecek bir Medresetüzzehra Üniversitesinin tesisinin oldukça müşkül olduğu söylenebilir. Öte yandan, Medresetüzzehra’nın lisansüstü eğitim yürüten bir şubesinin tesisi, mezkûr güçlüklerden büyük ölçüde azade olacaktır.

4. MEDRESETÜZZEHRA’NIN LİSANÜSTÜ BOYUTU

Medresetüzzehra’nın uzun vadede lisans eğitimi veren bir kurum olması düşünülüyorsa, hocalarının da eski anlamda müderris, bugünkü anlamda akademisyen olacaklarını iddia edebiliriz. Medresetüzzehra tarifinin beşinci maddesinde yer alan mütehassıs yetiştirme şartı da bununla paralellik taşır. Ayrıca, yedinci maddede ifade edildiği üzere, Medresetüzzehra’nın merkezine Öğretmen Okulu’nun alınması, öncelikle eğiticilerinin yetiştirilmesi gerektiğine dair bize fikir vermektedir[4]. Bu bakımdan, Medresetüzzehra’nın potansiyel hocalarının akademik çalışma yürütebilir ve yönetebilir olmaları gereklidir. Dolayısıyla, kısa vadede hoca-öğrenci ilişkisini baypas ederek, yalnızca akademik çalışmaya yönelinmesi, mezkûr problemlerin külliyetli bir kısmını eleyeceğinden hem kolay hem de uygun olacaktır.

Lisans (İng. licence/license) kelimesi, esasen izin veya ehliyet, ehillik anlamındadır. Bu bakımdan lisans derecesi, bir meslekte ehil oluşun belgesidir. Lisansüstü çalışmalarsa, o mesleğin spesifik bir dalında uzmanlığı hedefleyen çalışmalardır. Daha özelde incelediğimizde lisansüstü çalışmaların ilk basamağı olan yüksek lisans programları, ders ve tez aşamalarından oluşmaktadır. Uluslararası terminolojide yüksek lisans için genellikle İngilizce karşılığı olan “Master’s Degree” kavramı kullanılmaktadır. Bu kavramın sözlük anlamı kabaca “ustalık derecesi”dir, dolayısıyla yüksek lisans derecesi, bir alanda ustalığı, yani akademik anlamda uzmanlığı ifade eder. İkinci basamak olan doktora derecesi ise, uzmanlığın da ötesinde, tez çalışmasında özgün sonuçların sunulmasını zorunlu kılar. Bu bakımdan doktora derecesine sahip kişiler, o zamana kadar bilinen şeylere yeni şeyler katarak bilim dallarını ileriye taşımış kişilerdir. Prosedür olarak her iki çalışmanın ortak özelliği ise, bir danışaman hocanın nezaretinde yürütülmeleri, ayrıca tez savunmasının bir jüri tarafından değerlendirilmesidir.

Medresetüzzehra’nın lisansüstü eğitiminde de prensipte paralel bir yaklaşım düşünülebilir. Ancak Bölüm 3.1.2’de lisans eğitimi için sözü edilen öğrenci seçimi, hoca ve jüri atanması gibi problemler, burada karşımıza çıkacaktır. Bunun yanısıra, Bölüm 3.1.4’te özetlenen ihlas faktörü de önem taşımaktadır. Bunların çözümü için iki ana temele oturan bir çözüm öneriyorum. Bu temellerden ilki, üniversitelerde hâlihazırda uygulanan tezsiz yüksek lisans programlarından ilhamen, derssiz yüksek lisans programının ihdasıdır.

4.1. Derssiz Yüksek Lisans Programı

Gerek müfredat eksikliği, gerek ders verecek hocaların akreditasyonu (yani, müfredat oluşturulduğu takdirde, dersleri verecek hocaların o derslerin gerçekten uzmanı olup olmadığının tesbitinin) imkânı sorunu, lisansüstü programlarının ders yükümlülüğü ortadan kaldırılarak elimine edilebilir. Bu durumda, derslerle elde edilecek bilgi dağarcığının, öğrencinin şahsi okumalarıyla elde edilmesi gerekliliği ortaya çıkar ki, bu da Risale-i Nur dairesine dâhil olan akademisyen (veya adayı) olsun olmasın herkesin zaten yaptığı/yapması gereken bir faaliyettir. Medresetüzzehra’nın lisansüstü öğrencisinin normal bir Risale-i Nur talebesinden bu anlamda tek farkı, bu okumayı zihninde bir gündemle ve gerekirse tematik olarak yapması gerekliliğidir.

4.2. Eş-Danışmanlık Sistemi

Bu noktada hala çözülmesi gereken, öğrenci seçimi ve hoca/jüri seçimi problemleri önümüzde durmaktadır. Bu iki problem, önereceğim eş-danışmanlık sistemiyle beraberce çözülmektedir.

Akademisyenlerce bilindiği üzere, bilimsel makale yayınlarının değerlendirilme süreci “peer-review” (Türkçeleştirmek istersek, eş-değerlendirme, yani aynı seviyedeki kişilerin birbirlerini değerlendirmesi) denilen süreçle yürütülmektedir. Bu sistemde, akademik dergilerin veya kongrelerin hakem havuzları bulunmaktadır. Yayınlanmak üzere dergiye veya kongreye gönderilen bir makale, bu havuzdan editörlerce seçilen hakemler tarafından değerlendirilerek dergide yayınlanmaya ya da kongrede sunulmaya değer olup olmadığı tesbit edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, makale yazar(lar)ının da, hakemlerin de (potansiyel olarak öğrenci olsalar da) akademisyen olmaları ve genel çerçevede birbirleriyle aynı seviyede görülmeleridir. Bu bakımdan bu değerlendirme (review) işleminin isminde eş-(peer-) öntakısı bulunmaktadır.

Her ne kadar tez jürilerinde böyle bir sistem kullanılmasa da, hatta tez danışmanlarının en az doktora veya jüri üyelerinin en az yüksek lisans derecesine sahip olması [10] gibi şartlar genellikle söz konusu olsa da, Medresetüzzehra özelinde eş-değerlendirme sistemine benzer bir eş-danışmanlık (peer-advising) sisteminin işletilmesi, en azından başlangıç aşamasında birçok problemi çözecektir.

Eş-danışmanlık sisteminde öğrenciler birbirlerine danışmanlık yapar ve aynı zamanda jüriyi de oluştururlar. Ortaya akademik bir tez çıkacağı için, programa kabul edilecek öğrencilerin akademik üslûba aşina olmaları gereklidir. Bu nedenle, öğrenci kabul kıstası olarak herhangi bir alanda en az iki bilimsel yayın (bilimsel makale, kongre bildirisi, tez, kitap vb.) sahibi olma ve Risale-i Nur temalı bir tez önerisi sunmuş olmayı yeterli buluyorum. Jürinin beş kişiden oluşacağını öngörürsek, bu kıstasları sağlayan altı öğrenci, kendi aralarında bir derssiz yüksek lisans eş-danışmanlık grubu oluşturabilirler. Her öğrenci için, geriye kalan beş öğrenci ortak danışman ve jüri vazifesi göreceklerdir. Bu altı kişilik grup, ilk toplantılarında tez önerilerini, metodolojilerini ve planlarını sunarak onay almalıdır. Tez çalışmalarında Risale-i Nur dışı kaynakların da etkin ve yaygın olarak kullanılması esas olmalıdır. Bu durumda, aynı eş-danışmanlık grubundaki öğrencilerin alanlarının birbirleriyle az çok ilişkili olması beklenir. Aksi durumda öğrenciler, gruptan çekilmelidirler. Eş-danışmanlık grubu, periyodik olarak bir araya gelmeli, her öğrenci son toplantıdan beri neler yaptığını danışmanına anlatırcasına sunmalıdır. Her öğrenci için, danışman grubu öneri ve tenkidlerde bulunarak onun tezini yönetmelidir. Bir öğrenci tezini tamamladığında jüriye sunarak mezun olabilir, ancak eş-danışmanlık grubu, öğrencilerin tamamı tezlerini sunarak mezun olmadan dağılmamalı ve periyodik toplantılarına devam etmelidir.

Eş-danışmanlık sistemiyle, öğrenciler arasında gerçek anlamda bir akademik meşveret oluşturulmakta, birbirlerine karşı “pederâne, mürşidâne” [9, sf. 170] tavırlar geliştirmelerinin de önüne geçilmektedir; zira grupta herkes herkesin danışmanı, yani akademik manada mürşididir.

4.3. Riskler

Eş-danışmanlık sisteminin herşeyi halleden mucize bir fomül olmadığı ortadadır. Bu sistemin iki temel riski, eş-danışmanlık grubu üyelerinin tabiri caizse aralarında anlaşarak birbirlerinin yetersiz çalışmalarını mezun etmeleri, ya da yine eş-danışmanlık grubu üyelerinin yetersizlikleri sonucu kalitesiz tezler üretilmesidir.

En azından kısa vadede, bu sistemin mezunlarının maddi anlamda herhangi bir gelir ya da unvan, özellikle de YÖK tarafından tanınan bir lisansüstü derecesi elde edecek olmamaları, ilk riski tamamen olmasa da, büyük ölçüde anlamsız kılmaktadır. Bu bakımdan tek çekince, eş-danışmanlık grubu üyelerinin, maddi beklentileri olmasa da, Risale-i Nur dairesi içerisinde Medresetüzzehra’nın lisansüstü mezunları olarak belli bir şöhret edinmeyi amaçlıyor olmalarıdır. Fakat bu durumun herkesçe olmasa da, en azından akademik altyapısı olan, analitik ve eleştirel düşünebilen Nur talebelerince kolaylıkla tesbit edilebileceği kanaatindeyim.

Daha masumane olduğu söylenebilecek ikinci riske gelince, eş-danışmanlık grubu üyelerinin tezlerini tedkik edecek bir üst merci olmadığından, teknik olarak bunun önüne geçme imkanı olmamakla beraber, zamanla bu tezlerin kıymetinin/kıymetsizliğinin açığa çıkacağını söylemek yanlış olmaz.

Özetle, eş-danışmanlık sisteminin başarısı, öğrencilerin ihlâsına, iyi niyetine ve yetkinliğine bağlıdır.

4.4. Uzun Vadeli Çözümler

Medresetüzzehra’nın lisansüstü eğitimi, derssiz yüksek lisans programı çerçevesinde eş-danışmanlık sisteminin işletilmesiyle, kampüs veya personel gibi herhangi bir maddi kaynağa ihtiyaç duyulmadan, ihlâs prensipleri de gözetilerek başlatılabilir. Bu programın getirileri, Nursi’nin tabiriyle semerâtı [1, sf. 130] şöyle özetlenebilir:

Bu programın mezunları arasından, Medresetüzzehra’nın lisans veya lisanüstü eğitiminde görev alacak akademisyen ve hocaları yetiştirmek
Yazılacak tezlerden, Medresetüzzehra’nın akademik literatürünü ve ders kitaplarını ortaya çıkarmak
Medresetüzzehra’nın akademik dilini ortaya koymak
Medresetüzzehra’nın akademisyeni olmak isteyenler için bir nevi akreditasyon mekanizması oluşturmak
Yayın, proje vb. ürünlerle Medresetüzzehra’ya harcanacak maddî gelir (varidât [1, sf. 129]) elde etmek

Uzun vadede ise, yeterli altyapının oluşmasıyla klasik anlamda bire bir öğrenci-danışman sistemi de işletilmeye başlanabilir. Bunun yanısıra, hâlihazırda Risale-i Nur üzerine akademik çalışmalar yapan hocalarımız zaten mevcuttur. Bu bakımdan, dosya hazırlayabilecek derecede eser sahibi hocalarımız da benzer biçimde kendi aralarında doçentlik sınavı ve jürisi benzeri yapılar için eş-akreditasyon grupları oluşturarak kendilerini akredite edebilirler. Bu mekanizmalar, istenirse formel biçimlere ve yönergelere sokularak kurumsallaştırılabilir, ve farklı kurumlarca birbirinden bağımsız olarak uygulanabilir hale getirilebilir. Böylece, lisans eğitimi vermesi hedeflenen Medresetüzzehra’nın eğitim elemanları havuzu da ortaya çıkmış olur.

5. SONUÇ

Bu çalışmada, Medresetüzzehra’nın lisansüstü eğitiminin önemi izah edilerek, kısa vadede ve neredeyse maliyetsiz olarak gerçekleştirilebilecek olan derssiz yüksek lisans programı ve bu programda kullanılmak üzere önerilmiş olan eş-danışmanlık sistemi anlatılmıştır. Bu programın başarısı, programın tabiatı gereği katılımcıların ihlasına ve yetkinliğine bağlıdır. Bununla beraber, yaygın olarak kullanıldığında, yüzde yüz başarı sağlanamasa bile, ciddi sayıda uzmanın yetişmesine zemin hazırlayacağı ümit edilmektedir.

KAYNAKÇA
[1] Nursi, S. (2001). Münazarat.
[2] ––––. (2001). Mesnevi-i Nuriye
[3] ––––. (2001). Tarihçe-i Hayat
[4] ––––. (2001). Emirdağ Lahikası
[5] ––––. (2001). Sözler. 
[6] ––––. (2001). Şualar. 
[7] ––––. (2001). Kastamonu Lahikası
[8] Battal, A. (2012). Medresetüzzehra’ya mevzuat ne der? Medresetüzzehra Sempozyumu: Said Nursi’nin Eğitim Felsefesi.
[9] Nursi, S. (2001). Lem’alar
[10] Orta Doğu Teknik Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yönetmeliği, http://oidb.metu.edu.tr/orta-dogu-teknik-universitesi-lisansustu-egitim-ogretim-yonetmeligi, Erişim: 28.04.2013

[1] Nursi’nin, “sistem” tabirine yüklediği birbiriyle ilişkili, fakat yerine göre farklı manaları burada anmak münasiptir. Öncelikle, bizim bugün bildiğimiz manada “bir düzene sahip olan mekanizma ve kurallar bütünü”nü ifade eden sistem kavramını, “Medeniyet sistemi bozuktu, hem muzırdı.” [5, sf. 656] gibi ifadelerinde kullanmıştır. Fakat bunun yanısıra, “sineği kartal sisteminde (...) icad eder.” [6, sf. 148] derken, bu iki canlının gerek sindirim, solunum gibi bedensel sistemlerini, gerekse uçabilen canlılar olarak benzer mekanizmalara sahip olduklarını kasdetmektedir. Nursi, “sistem” kelimesini ayrıca tarz, yöntem ve üslup anlamlarını karşılayacak şekilde de kullanmıştır. Mesela, “Hoca Hasan (...) Denizli kahramanı merhum Hasan Feyzi sisteminde bir Nur nâşiri olacak.” [6, sf. 454] derken, Hoca Hasan’ın, Hasan Feyzi’nin yaptığına benzer bir hizmeti yapabileceğini, aynı hizmet tarzını sürdürebileceğini anlatmaktadır. Özellikle bu son mana dikkate alındığında, Medresetüzzehra’nın Said Nursi’nin sistemi olduğunu söylemekten kastımın, Medresetüzzehra’nın, tabir olarak bir eğitim kurumunu anlatmakla beraber, bunun da ötesinde bir hizmet tarzını ifade etmek olduğunu burada belirtmek isterim.

[2] Bu maddedeki “lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım kılmak” ifadesinin başlı başına bir tartışma ve araştırma konusu olduğu malumdur. Bu çalışmanın konusu Medresetüzzehra’nın lisan meselesi olmadığından, yukarıdaki ifadeyle iktifa etmeyi uygun buldum.

[3] Birinci maddede, “Medrese” tabirinin o dönem halkça alışılmış (me’luf) ve tanıdık, bilindik (me’nus) olması, şevk verici, çekici ve rağbet uyandırıcı bir kelime olmasından ötürü tercih edildiği ifade edilmektedir. Bu bakımdan isimlendirmenin zamana ve halkın anlayışına göre şekillenmesi de geçerli bir argüman olabilir.

[4] Burada Öğretmen Okulu’ndan kastın aslında genel anlamda o zamanın mektep anlayışı olduğu, bilimlerden uzak kalmış medrese yapısıyla dini altyapıdan mahrum kalmış mektep anlayışının uzlaştırılmak istendiği, “intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebâdül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun.” [1, sf. 128] ifadesinden anlaşılabilir. Yine de zamanın okul ve mektep türleri arasından “Dâru'l-muallimîn”in seçilmesini manidar buluyorum.

Medrsetüzzehra Sempozyumu, Van 12-14 Ekim 2012, Risale Akademi, Bilimsel Etkinlikler Serisi: 8, s. 721-734, Ankara. 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum