Said Nursi'nin eserleri Kürt, Türk ve Araptır

Said Nursi'nin eserleri Kürt, Türk ve Araptır

Bediüzzaman, neden bu üç ırkı birlikte saydı?

Risale Haber-Haber Merkezi

Risale Akademi’nin, Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV) ile birlikte düzenlediği “Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi” konulu konferans 1 Ekim 2011 tarihinde yapılacak.
Akademisyenler, yazarlar ve gazetecilere gönderilen Münazarat soruları okuyucuların da katılımına açık. İşte ikinci soru ve özetlenen cevaplar:

SORU: 2-Bediüzzaman Münazarat’ın dil ve üslubuna ilişkin olarak “Şu eserlerden her birisi Kürt olduğu gibi, aynı halde Türk, aynı vakitte Arap’tır. Güya her bir eser Arap abasını iktisâ ve Türk pantolonu giymiş külahlı bir Kürttür” ifadelerini kullandıktan sonra, “gâyet mütenevvia ve muhtelife tabâyi’ ve hissiyâtı tazammun eden ve şu iki reçeteyi vücuda getiren üssü’l-esâs-ı mesleğim elmas-misâl olan İslâmiyet hissinin sadefi ve Kürtlükle memzûc olan milliyet fikrinin verdiği ders ile şöyle eserleri intâc etti. Demek, her bir eserim birkaç asrın fezlekesi ve Kürt tâifelerinin tabiatlarının enmûzeci ve gâyet muhtelife etvârımın nümûnesi olduğundan, hakikî intizamı onda aramak abestir.”der.

Şu halde, Münazarat’ın telif sebeplerinden birinin, “İslamiyet hissinin sadefi ve Kürtlükle memzuç olan milliyet fikri” olarak belirtilmesi günümüzde ne anlama gelir?
 
İsmail Süphandağı:

Yukarıdaki madde kanaat-i acizanemce Risale-i Nurların retoriğini ibraz eden cümlelerdendir.
Eserlerin hem Kürt olmasına, müellifin neseben Kürt oluşuna, eserlerin hem Türk olmasına, Risalelerin Türkçe yazılışına, eserlerin hem de Arap olmasına, müellifin eğitiminin Arapça olmasına işaret ederler. Dolayısıyla Said Nursi'nin esas hedefi İslamı cilalatmak.

“Kürtlükle memzuç olana milliyet fikri” ibaresinde milliyet İslam milleti olarak okunmalı..
Ancak burada memzuç denerek sanki Kürt  milletinin kast edildiği düşünülebilir. Bu cümleyi yine Üstad ile açıklamak en doğrusu: Eski dönem makalelerin birisinde şunu der: “Kürtler tabiaten, fıtraten müslümandır.” Sanırım ya Abdülkadir Badıllı abinin Asar-ı Bediiyesi ya da İçtimai Reçeleter’de 16. mektup olabilir. İkisinde de var. Dolayısıyla bir kavmin tabiaten fıtraten Müslüman olmasının o kavmin millilik düşüncesinin İslamdan ayrı düşünülemeyeceği, anlamına gelir. Yani Kürtlerin milliyet ile ilgili düşünceleri kendi etnik kökenlerine değil İslam milletine gönderme yapar. Bu konuyu anlamak için şu basit ve yaşanmış örnekleri vermek zorundayım. Çünkü bu konu hakikaten hele Kürtleri bu yönüyle tanımayan hiç kimsenin anlayabileceği bir husus gibi gelmez bana.

Birkaç örnek vereyim:
Kürtler tanımadıkları bir insana güvenip güvenmeyeceği noktasında tek ölçü tanır, Müslüman mı, değil mi?

Bir müfettiş arkadaşımın anlattığı olay: “Bir kürt köyüne gittik. Okulda denetimleri yaptık. Öğlen vakti idi. Muhtar davet etti. Fakat aile soğuk davrandı bize. Ben bir namazlık istedim namaz kılmak için. Namazlığı isteyince iş değişti. Dışarıda konuştuklarını duyuyordum. Kelimelerden ne dediklerini anlıyordum. O Müslümandır (ev muslumane) ve ondan sonra bana karşı tavır, izzet ikramlar değişti. Her şey çok iyi gitti. Bu davranışı sergileyen, dağlarda yaşayan okul tanımamış Kürt köylüsü.

İkinci örnek annemden: Okuma yazması yok. Ne zaman televizyonda bir maç olsa tek soru sorar: “Hangisi Müslümanlar, hangisi gavurlardır?” Kim olursa olsun Müslümanlar kazansın. Tek ayrımı budur. İkinci bir ayrımı gereksiz bulur. Bir de; “Şunlar Müslüman değil ama mazlumlardır” dersem onları da destekler. İlki Müslümanlar, ikincisi mazlumlar…

Üçünçü örnek: Hala kavga ederler. Olay büyürse hadi şeraite gidelim derler. Her şeye rağmen bugünün bu çirkin olaylarının içinde bile bir çok büyük hadise şeriate başvurularak çözülür.
Dolayısıyla bugün itibariyle Kürt halkının bu tabiatı uzaklardan bozulmuş görülebilir. Ama kanaatimce öz, kolay kolay kendini yitirmez. Derinlerde saklar.

Sonuç:
Kürtlükle memzuç olan milliyet fikrinden kastedilen Kürtlerin etnik aidiyet noktasında Kürtlüğü değil de Müslüman olmayı öncelemeleri kastedilmektedir.
Bu cümlenin bir retorik cümle olması da bu anlamdadır.
1-Kürtçe düşünen, Türkçe yazan ama tedrisatını Arapça yapan bir müellifi kastediyor. 
2-Kürtlerin etnik aidiyetlerinin (bu çok ilginç bir durumdur, kendi etnik kökenini Müslümanlık adına bu denli dışlayan hatta yok eden ikinci bir ulus bulmak zor…) Müslüman oluşu.
3-Said Nursi’nin kişisel özelliklerinin de çok girift, hatta çekilmez olduğunu söyleyen ağabeyler var, çok sinirli, manevi haller içinde çok yoğun, böyle bir muhtelif etvar…. Olayı var. Bu yüzden bu madde eser ile müellifin birbirine benzeyen, birbirini besleyen, birbirini tamamlayan özelliğine ve eser ile müellifin kesiştiği ortak noktaya yaptığı gönderim nedeniyle çok önemlidir.

Âdem Özkan:

Münazarat’ın Güncel Yorumu:              
*Ego, heva ve hevesin son bulduğu, sureten değil, hakikaten meşveret esasının hükmettiği,
* ‘Muhakeme’ ve ‘murakabeyi’ hayatın vazgeçilmezi kılmak,
*İnsanı Kâinat Sultanı önünde muhatab-ı İlahi kılacak kadar önemli kılan ‘akıl’ nimetini, şeriatın düsturları çerçevesinde hür olarak, bizatihi kendisi kullanmak,
*Hayatı zehir eden; ‘peşin hükümlü’ ve ‘teslimiyetçilik’ hastalığından uzak durmak,
*İnsanlar adedince ‘farklılığın’ farkında olarak, bizim gibi düşünmeyenlerin de ‘hayat hakkı’ olduğu gerçeğinin farkında olmak,
*İlim, adalet, çalışma, paylaşma ve muhabbeti yeniden inşa etmek,
*Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlarla ittifak rabıtalarını bilmek ve içselleştirmek,
*Kâinatın mayasının ‘sevgi’ olduğu gerçeğinden, dünyayı kucaklayabilecek ‘sevgi dilini’ ihya etmek,
*Kim dost, kim düşman onu bilebilme idrakine ve basiretine sahip olmak,
*Hayat-ı içtimaiyede; sanat, siyaset, memuriyet ve meşveret gibi alanlarda işi ehline teslim etmeyi olmazsa olmaz şart haline getirmek,
*Rahmet-i ilahi vaadini bilerek, hiçbir alanda ümitsizlik illetine teslim olmamak,
*Mütedahil daireler gibi, merkezden muhite, birlikte yaşama hakkının, en güzel örneğini ortaya koymak,
*Dünyaya ve ahrete ait her güzel şeyin en büyük düşmanı olan ‘cehalet’e karşı, ‘beden-ruh’ bütünlüğünde olduğu gibi ‘akıl-kalp’ birlikteliğine sahip, eğitim sistemini hayata geçirmek,
*En son ve en yeni dinin müntesiplerinin, her alanda, O’na yakışan duruşunu temsil etme duyarlılığına sahip olmak,
*Her sıkıntıya rağmen, ‘küllerimizden doğabileceğimiz’ ümit, irade ve azmine sahip olmak,
*Müslümanlar başta olmak üzere; bütün beşeriyet ile irtibat bağları kurmak,
*İnsanlığın son umudu olan İslam’ı, muhtaç olanlara, en güzel şekilde sunmayı; boş konuşmaktan çok, fiilen her sahada ortaya koymanın derdinde olmak,

Osman Özkul:

İslamiyet temel ilkeleri oluştururken, içinde yaşadığı toplumun Kürt kültürü ve yaşantısı ile dönemin ideolojik tartışmalarının da etkisinde olduğunu ifade ediyor. Hakim kültür olarak Türk kültürünün de etkisini bir gerçeklik olarak kabul ediyor.
Kıyafet benzetmesi tam bir açıklamadır aslında; İslamiyet vücudun en önemli bölgesini sarıyor, Türklük toplum hayatının yürüyen unsurlarını sarıyor, Kürtlük ise bir alamet ve kültürün ifadesi olarak başta bulunuyor. Allah en hayırlısını bilir.

Mehmet Kovancı:

Münazarat doğudaki Kürt aşiretlerine verilmiş bir derstir. Müslüman taifelerinin her birisi için  geçerliliği vardır. İslamiyet fikrinin sadefi ve devam eden yerden itibaren Türklükle memzuc, Araplıkla memzuc, Farslıkla memzuc, Boşnaklıkla memzuc, Arnavutlukla memzuc ilaahir devam eder gider. Müslüman akvamın her biri için geçerli olan hakikatlardir diye yorumlanabilir. Çünkü İslam coğrafyasında sadece Kürtler isyankar değil ki, kendini azınlıkta hisseden azınlık Müslümanı, çoğunluk halinde görmelerini sağlayan prensiplerdir diye bakılabilir. Çünkü İslam hukukunda azınlık gayr-ı müslimlerdir, Müslüman çoğunluktur. Bilal-i Habeşi gibi, Selman-ı Farisi gibi.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.