Said Nursi siyasetçiye hem dua hem de ikaz etmiş

Said Nursi siyasetçiye hem dua hem de ikaz etmiş

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. 14. konuğumuz Çevre eski Bakanı Rıza Akçalı...

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber

 

“Risale-i Nur ve siyaset” ilişkisini uzmanlara sorduk. 14. konuğumuz Çevre eski Bakanı Rıza Akçalı...

 

YÜZDE 1 SİYASİLERİ İRŞAD MAKSADIYLA SİYASETE TAALLUK EDER

 

Risale-i Nur’a göre demokratlık nedir?

 

Bediüzzaman Hazretleri meşrutiyetle başlayan bu tartışmaya hürriyet adına sahip çıkıyor. Ve hürriyetin, imanın bir hassası olduğu üzerinde ısrarla duruyor.

 

‘Hakiki imanı olanın, kuvvetli mevkide olduğu zaman kendinden daha zayıf olanlara zulmetmeye şefkat-ı imaniyesi müsaade etmez. Eğer kendisi zayıf durumda ise, müstebitlerin emri altına girmeye onun şeamet-i imaniyesi müsaade etmez’ diyor.

 

Dolayısıyla adaletin temini ve istibdatın önlenmesinin birinci şartına imanın kuvvetlendirmesi olarak bakıyor. Tahkiki imanın elde edilmesi ile ilgili bakıyor. Ve “imanın derecatına göre hadisatın tazyikatından kurtulur” ifadesi de bir anlamda bunun başka açılımıdır.

 

Mesela demokratlık manasını bu çerçeve içerisinde ele almak lazım. Yani herkesin hareketi meşruasında serbest olması…

 

Tabi İslamiyet de buna moral anlamda bir ilave daha getiriyor ne kendine ne de başkasına zulmetmemek meselesi.

 

Yani meşvereti meşrua dediği zaman, hakiki hürriyeti Şer’iyye dediği zaman, böyle bir ölçü var.

 

Ama bunun pratik hayata tatbikinde yine bir ölçü koyuyor. Diyor ki; “zerratı günahlardan mürekkeb bir cemiyette, masum bir hükümet bekleyenlere anarşist nazarıyla bakarım.” Bu da bir başka realitedir.

 

Çünkü başka bir Hadis-i Şerif diyor ki; “Neye layıksanız onunla idare olunursunuz.” Bir çuval pirincin içinde bir avuç pirinçtir, parlamento dediğimiz şey. Bir çuval pirinçte ne kadar çer-çöp, taş varsa onun temsilinde de olacaktır. Önemli olan o geriye kalan çuvalı temizlemek.

 

Bu da Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu doğrudan iman ve Kur’an hizmetini gerektiren bir şey. Siyaset konusunda da yüzde 1’inin siyasete taalluk ettiğini söylüyor; yüzde 99’unun iman, ahlak, fazilete taalluk eder.

 

Sonra tekrar açıyor, “o yüzde 1 de siyasileri irşad maksadıyla siyasete taalluk eder” diyor Nur Talebeleri ile ilgili kısımda…

 

Dolayısıyla ortamın iyi olması, insanların ahlaklı olması, insanların kendi hukukunu muhafaza etmeye karşı şuurlu olması, başkasının tahakkümü altına girmeyecek bir imana sahip olması çerçevesinde demokratlığı ve hürriyeti anlamamız lazım.

 

AHRARDA ZORLA DÖNÜŞTÜRMEK YOKTUR

 

Risale-i Nur’a göre ahrarlık nedir?

 

Ahrar manası da benzer bir manadır. Yani ahrarda zorla dönüştürmek yoktur. Bir toplum mühendisliği yoktur.

 

riza_akcali_m.jpgHalk cahildir, bilmez; ben, onun adına ondan daha iyi bilirim ve ona rağmen onun için bunları yaparım, mantığı yoktur ahrarın içindeki zihniyette. Aydınlatmacı felsefenin temel esprisinde bu vardır. Yani halk cahildir, ben münevverim, aydınlanmışım. Dolayısıyla halk kendisi için neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez, ben bilirim. Ben de doğru bildiğim istikamete halkı da dönüştürme yetkisine sahibim.

 

Ama ahrar da böyle bir şey yoktur. Ahrar, herkesin hakkına, hukukuna riayet eden, onun kendi doğrularını saygıyla karşılayan, onlara dokunmamaya gayret eden ama bu arada da insanların doğru yolu bulmasıyla ilgili imkânların, çeşitli kuruluşlar tarafından yapılmasına da imkân sağlayan bir yapıdır. Ahrar çizgi, demokratlık manasıyla ve hürriyetlik manasıyla üst üste örtüşen bir şey.

 

RİSALE-İ NUR ŞAHS-I MANEVİSİ ADINA KESİN OLARAK SİYASET YAPMAK YOK

 

Risale-i Nur’a göre siyaset nedir? Nerede durulmalıdır?

 

Risale-i Nur şahs-ı manevisi adına kesin olarak siyaset yapmak yok. Çünkü bugün İslam dünyasına baktığımız zaman yani bu İhvan-ı Müslimin gibi bir takım siyasi oluşumların geçmişte İslamiyet’e çok büyük zararlar verdikleri istibdat ve adaletsizliğe sebep oldukları görülmüş.

 

Bediüzzaman Hazretleri ‘Biz, sadece hakikati tebliğ etmekle mükellefiz. Bu hakikat de her iki elinde de nur olduğu zaman kıymet ifade eder. Bir elinde nur, bir elinde topuzla hakikati ifade edemezsin’ diyor. Siyaseti bir topuza benzetiyor, iman hizmetini de nura benzetiyor.

 

Yani siyasetle hakikatin tebliği mümkün değil. Bunu söylüyor. Siyaset kısmını siyasetçilerin yapmasını istiyor.

 

Ama Nur Talebeleri içinden bu işe istidadı olan, hevesi olanlara, kendi şahısları namına bu sahada bulunabileceğini ama çok büyük tehlikelerin bulunduğunu da söylüyor. Hatta ‘Hakiki dindar, hakiki bir siyasetçi olamaz; hakiki bir siyasetçi de gerçek dindar olamaz’ diye bir ölçü daha koyuyor.

 

Çünkü siyaset, gücü elde etme işidir. Yani dünyevi bir iştir. Dünyada siyasi makamların, gücün, kudretin, iktidarın elde edilmesi işidir. Bu çok zor bir mücadele içerisinde ve çok temiz olmayan bir mücadele içerisinde belki arka planda iş. Bir takım telifler, bir takım tekellüfler, bir takım İslam’a göre ölçülerin tutmadığı haller söz konusu.

 

Onun için de Risale-i Nur hizmetini dünyadaki her türlü faaliyetin üzerinde olarak görüyor Bediüzzaman Hazretleri.

 

Tabi bu iman Kur’an hizmetinin siyasetle hiç mi alakası olmayacak? Şöyle bir alakası olacak; belki siyasetten talepleri olabilir. Adaletle muamele edilmesini siyasetten ister, emanetin ehline verilmesini siyasetten ister, siyaset zeminindeki insanların daha ahlaklı, daha zeki, daha faziletli, daha dürüst olmalarını temin etmek için iman Kur’an hizmetine ağırlık verir. O yolda daha fazla tahşidat yaparak görevine devam eder.

 

Yani kendi misyonunu, kendi çerçevesini tamamen gönüllülük hareketine oturtarak yapması; entelektüellerini bir iktidarın emrinde tutmaktan ziyade, doğruları haykıran, yanlışları söyleme cesaretine sahip olan, haksızlıkların karşısında duran, haklıyı alkışlayan bir şuur içerisinde, bir imani cerh içerisinde tutabilmesi cemaatlerin, özellikle Nur cemaatinin, özellikle Risale-i Nur hizmetinin muvaffakiyetli bir dünyada kabul görmesi açısından son derece önemli. Çünkü ikili bir gündemi olan hiçbir cemaati dünya da kabul etmiyor, diğer insanlar da kabul etmiyor. Tebliğde de böyle bir yol yok.

 

BATI VE HIRİSTİYAN DÜNYASI RİSALE-İ NUR’U SORGULARKEN…

 

Risale-i Nur'a göre cemaat-siyaset mesafesi nasıl olmalıdır?

 

Cemaatlerin siyasetle bir organik bağının olması kesinlikle yanlış bir şeydir. Bir rey pazarlığının olması kesinlikle yanlış bir şeydir.

 

Şunları sana aday vereyim karşılığında da oy vereyim gibi bir yaklaşımı çok tehlikeli ve bu hizmete çok büyük bir ihanet olarak görüyor Bediüzzaman Hazretleri. Böyle bir yolu zaten kapatıyor.

 

Siyasileri irşat tarikiyle siyasetle münasebeti vardır. Yani siyasetçilerin doğru iş yapmalarını, siyasetçilerin adaletle iş yapmalarını, siyasetçilerin emanetin ehline verilmesinde ve hürriyetlerinin tesis edilmesinde faaliyet göstermelerini ister. Bununla ilgili düşüncelerini söyler.

 

Cemaatin entelektüellerinin de bu tarz bir yaklaşım içinde olması lazım. Tamamıyla iktidarlara eklemlenen bir yapı hem siyasete hem cemaate çok büyük zararlar getirecektir.

 

Konuşan Yalnız Hakikattir de Üstad Hazretleri “Said yok, Said’in kudret ve ehliyeti de yok, makamı da yok” diyor. Çünkü eğer böyle olursa o zaman karşı taraf dinlediğinde ‘Bu beni zekâsıyla, gücüyle, makamıyla teskin etti’ der, yine kafasında bir soru işareti kalır.” der.

 

Hâlbuki şahs-ı manevinin dışında bütün unsurlar yok edilmelidir. Hatta hepsini bir kuru çubuk hükmünde görmeliyiz kendimizi. Ve sadece hakikatin tebliğini yapmaya gayret etmeliyiz. Bu yaklaşım çok önemli…

 

Bugün batı dünyası da ve Hıristiyan dünyası da İslam’ı sorgularken, Risale-i Nur’u sorgularken, Risale-i Nur’un cemaatlerini sorgularken bunun üzerinde duruyor. Yani ne yapmaya çalışıyor? Sadece tebliğ mi yapıyor yoksa ikinci bir gündemi var mı? Bunun arkasında başka bir şey mi var? Sorularıyla sık sık karşılaşıyor cemaatler.

 

Dolayısıyla sadece ve sadece elinde nur olan, sadece ve sadece insanların imanının kurtulmasına ve iki cihan saadetine vesile olacak bir hizmet olarak görmek…

 

Ama günlük hayatın içinde yaşadığımıza göre de siyasetle münasebetinde siyasete tavsiyelerde bulunan, onları aydınlatan, onların doğrularında onları alkışlayan, yanlışlarıyla onları ikaz eden… Ki, Bediüzzaman Hazretleri mektuplarıyla bizzat bunu yapmış, doğru işlerinde onlara dua etmiş, yanlış yaptıkları zaman onlara ikazda bulunmuş, diğer partileri de mutlak bir çizgide görmemiş, hepsinin yelpazesinde farklı insanların olabileceğini dikkate almış, dolayısıyla bu hizmetin, herkesi içine aldığı, herhangi bir partiye münhasır kalmaması gerektiğini ifade etmiş.

 

RİSALE-İ NUR, DÜNYA ANAYASASI OLACAK DEDİĞİMİZ ZAMAN BU MANALAR ANLAŞILMALIDIR

 

Risale-i Nur'da, Hac bahsinde geçen "Siyaset-i Aliye-i İslamiye" ışığında, Nur talebelerinin siyasete bakışları hangi çerçevede olmalıdır?

 

Bediüzzaman Hazretlerinin siyasetle ilgili bahsettiği yerlerde bile siyaset, bugünkü makamların elde edilmesi ile ilgili anladığımız klasik manadaki bir siyaset değil. Tam tersine siyasete faziletin egemen olduğu ve bu ahlaki düsturların, Risale-i Nur düsturlarının anayasalarda yer aldığı adalet, hukuk ve hürriyet üçlüsü bana göre temel unsur.

 

Bugün Türkiye, Avrupa Birliği’ne doğru girmeye çalışıyorsa, bu temel sebeplerden dolayı girmeye çalışmalıdır. Bütün dünyaya bir sulh-u umumiyenin gelmesidir. Kâinattaki hikmetin sırrının tahakkukudur.

 

Bediüzzaman Hazretleri bununla ilgili görüşlerini de ifade ediyor. Tabi bunun kademeleri olarak biricisi İttihad-ı İslam’ı söylüyor. Ama İttihad-ı İslam, hepimizin anladığı gibi bir siyasi birliktelikten ziyade halkların, sivil toplumun, insanların, bir ortak dili beraber paylaşmaları, ortak inançta beraber olmalarıdır.

 

Çünkü bir başka yerde diyor ki ‘İttihat cehl ile olmaz. İttihat, imtizac-ı efkârdır. İmtizac-ı efkâr, marifetin şuai elektriği ile olur.’ Yani bilgi olacak, bilgiyi beraber paylaşacağız. Bu paylaşmanın sonucunda bir ortak dile kavuşacağız. Bu birlikteliği daha sonra dünya ile paylaşarak bir sulh-u umuminin şartlarını oluşturacağız.

 

İslam dünyasından beklenen budur. Müslümanlardan beklenen budur. Burada şiddet yoktur, kaba kuvvet yoktur. Müspet hareket vardır. İnsanların ikna yoluyla hakikatlerle tanıştırılması vardır. Ve bu yüksek hakikatlerin bütün dünyada önce İslam âleminde daha sonra bütün dünyanın sistemlerinde, siyasi yapısında, toplumsal yapısında, kurumsal yapısında, adalet yapısında yer bulması vardır. Yani Risale-i Nur, dünya anayasası olacak dediğimiz zaman bu manalar anlaşılmalıdır.

 

www.RisaleHaber.com