Said Nursi: Nerede Türk varsa Müslümandır, Müslümanlıktan çıkan Türklükten de çıkmıştır

Said Nursi: Nerede Türk varsa Müslümandır, Müslümanlıktan çıkan Türklükten de çıkmıştır

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin bu ifadeyi neden kullandı?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Mektubat eserinde Türklerle ilgili şöyle bir ifade kullanır:

“CÂ-YI DİKKAT BİR HAL: Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki, küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var."

Bediüzzaman Hazretlerinin bu ifadeden maksadı şudur: “Topluluk halinde yaşayan Türkler İslam’ı kabul ettikten sonra, genel olarak hep Müslüman kalmışlar. Müslümanlıktan çıkanlar ise Türklüklerini de unutmuşlardır.” Yani “Türklükten çıkar” ifadesi, dinden çıkanların kendilerini Türk ırkından çıkaracakları anlamına gelmez.

Bugün Macarlar ve Bulgarlar kendilerini Türk olarak değil, Macar ve Bulgar olarak anarlar. Bediüzzaman Hazretleri, “Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler” ifadesiyle, Türklerden dinden çıkanların da ve hiç Müslüman olmayanların da olduğunu kabul ediyor. Vurgulanmak istenen husus, genel olarak Türklerin, Türklük kimliklerini İslam’la muhafaza ettikleridir. Hâlbuki Araplardan, Arapçılığı din dışında da koruyanlar vardır.

Bediüzzaman’ın bu vurgulu ifadelerle amacı, ırkçılıkla zehirlenen gençleri İslam çizgisinde tutmaktır. Maalesef zaman içerisinde ırkçılık yüzünden birçok insanımız dinden uzaklaşmış ve dini, Araplara mahsus bir din gibi algılamıştır. Eğer Bediüzzaman Hazretlerinin bu gayretleri olmasaydı, pek çok insan ırkçılık yüzünden İslam dininden uzaklaşacaktı.

BEDİÜZZAMAN BÖYLE BİR İFADEYİ NİÇİN KULLANDI?

Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra, yerine geçen İttihat ve Terakki zümresinin uzantısı olan kadrolar, İslam dinini ortadan kaldırmak istiyor ve bunu da ulusalcılık, Türkçülük perdesi altında yapıyorlardı. Yani Türkçülüğü İslam’la bağdaşmaz bir olgu olarak lanse ediyor ve gençlere Türkçülüğü aşılayarak, İslam’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.

İşte böyle bir dönemde, Bediüzzaman, ulusalcılık ve Türkçülükle okşanmış olan gençlerin imanlarını korumak için onlara özetle diyor ki:

“Ey Türk kardeş! Bilhâssa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş (kaynaşmış). Ondan kabil-i tefrik (ayrılması kabul edilebilir) değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin (iftihar ettiklerin), İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!”

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.