Said Nursi gibi İslam alimlerine iade-i itibar yapılsın

Said Nursi gibi İslam alimlerine iade-i itibar yapılsın

“Türkiye Yakın Tarihiyle Yüzleşmeli!”

Tolga Saçıkaralı'nın haberi

Frenk Mukallitliği (Batı taklitçiliği ve şapka) isimli eseri bahane edilerek 1926’da 3 yıl hapsi istenen ve bir hafta sonrasında da idama mahkûm edilen İskilipli Atıf Hoca’nın haksız idam kararı, son günlerde Meclis ve gazete gündemlerine taşındı. Tartışmalar, Atıf Hoca, Said Nursi, Şeyh Said ve Esad Erbili gibi büyük âlimlerin de iade-i itibarları için ilk adım olabilir. Yeni Türkiye söylemleriyle ülkenin kabuk değiştirdiğini iddia eden hükümetin, konuyla ilgili sadece özür dilemesi ise devlet ricalini vebalden kurtarmayacaktır.

İskilipli Atıf Hoca’nın vefatının 89. yılı olması hasebiyle geçen hafta Meclis’te yapılan konuşmalar büyük tartışmalara sebep olmuştu. Olayın ardından tekrar gündeme gelen 10 binlerce âlimin yargılandığı İstiklal Mahkemeleri ise hâlâ gizemini koruyor. İlk döneminde sadece askeri kaçaklarını yargılayan İstiklâl Mahkemeleri daha sonraki dönemlerinde adeta âlim, ulama avına çıkmıştı. Sol kesimin önemli simalarından Uğur Mumcu bile İstiklal Mahkemeleri için, ”Bu kurumlar mahkeme değil, savaş ve ihtilal gibi özel durumlarda isyancı, bozguncu ve karşı devrimcilerin yargılandığı anti-demokratik infaz kurumlarıydı.” ifadelerini kullanıyordu. Devlet, İstiklal Mahkemesi tutanaklarını askeri arşivin tozlu raflarından bir an önce çıkarmalıdır. Bugün siyasilerce Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmeye hazır olduğu söylemleri yapılırken, Atıf Hoca, Said Nursi, Şeyh Said, Esad Erbili ve ismi dahi unutulan, hain yaftası yiyen binlerce kahramana iade-i itibarları acilen verilmelidir. Eğer bu yüzleşme ve iade-i itibarlar yapılmazsa, binlerce Allah dostunun vebali diğer hükümetlere kaldığı gibi şimdiki yetkililerin de üzerinde kalacaktır.

Atıf hoca nasıl gündeme gelmişti?

Atıf Hoca, “Din-i İslam’da Men-i Müskirat” (İslam’da içki yasağı) ve “Frenk Mukallitliği” (Batı taklitçiliği ve şapka) isimli eserleriyle bazı çevrelerin düşmanlığını daha önceden de kazanmıştı. Ardından 1924 yılında neşrettiği Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabı, 28 Kasım 1925 yılında çıkarılan şapka kanununa binaen toplatıldı. Sonrasında şapka inkılâbına karşı Anadolu’da çıkan kıyamlar bu kitapla bağlandırılarak Atıf Hoca tutuklandı. Yargılanması İstiklal Mahkemesinde yapılan Atıf Hoca, 4 Şubat 1926’da idam edildi. Ama Atıf Hoca gibi 10 binlerce âlim bezer bahanelerle idam edilmişti. Atıf Hoca‘nın günümüz camiasında tanınması ise Mesut Uçakan’ın çektiği, “Kelebekler Sonsuza Uçar.” filmi ile oldu. Filmde geçen şapka, bayrak benzetmesiyle hafızalara kazınan Atıf Hoca, böylece adeta İstiklal Mahkemesi mağdurlarının sembol ismi haline geldi.

İskilip İade-i İtibarını Yaptı, Sıra Devlette

4 Şubat 1926’da idam edildikten sonra ailesinden gizli olarak defnedilen Atıf Hocanın kabri 82 yıl sonra bulundu ve naaşı İskilip İlçesi Gülbaba mezarlığına defnedildi. İskilip Belediyesi ise kabir için bir türbe ile kabir çevresinde çeşitli düzenlemeler yaptı. Ardından Çorum’daki İskilip Devlet Hastanesi’nin adı, “Atıf Hoca İskilip Devlet Hastanesi” olarak değiştirildi. Böylece İskilip şehidine, âlimine sahip çıktı, şimdi ise sıra devlette. Atıf hoca ve şehit edilen diğer ulemanın millet nezdinde zaten muhafaza edilen itibarını devlet de tanımalıdır.

Herkes Gerçeklerle Yüzleşmelidir

İskilipli Atıf Hocanın torunu Ahmet Faruk İmal, iade-i itibar bahsiyle alakalı gazetemize önemli açıklamalar yaptı. Dedemizin iade-i itibarını elbette bizde istiyoruz fakat bunun için talepkar değiliz diyen İmal, “Öncelikle her şeyin gün yüzüne çıkarılması gerekiyor. Bu minvalde İstiklal mahkemesi zabıtları ivedilikle açılmalı ve incelenmelidir. Biz açılacak vesikalar, alınacak kararlar aleyhimizde olsa bile buna razıyız. Herkes gerçeklerle yüzleşmelidir. Bu yüzleşmeyi kesinlikle intikam duyguları içinde söylemiyorum. Aksine bu bir helalleşme çağrısıdır. Atıf Hocanın milletin gözünde ve gönlünde zaten bir itibar sorunu olmamıştır. Fakat devlet nezdinde de iade-i itibarın verilmesi milletin vicdanını rahatlatacaktır.” şeklinde konuştu.

Şeyh Said hain mi kahraman mı?

Milli eğitim sistemimizden senelerdir Şeyh Said’i İngilizlerin kışkırttığını okur dururuz. Bu, bize devlet tarafından belletilen büyük bir efsaneden başka bir şey değildir. Çünkü gerçekte Şeyh Said’in İngilizler adına hareket ettiğini, onlardan aktif destek aldığını gösteren hiç bir delil yoktur elde. Dönemin başvekili İsmet İnönü de “Şeyh Sait isyanını doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında hiç bir delil bulunamamıştır” diye itirafta bulunur. (İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, s. 202) Olayın esası Türkiye’nin Müslüman birliğine sırt dönüp laik ve kavmiyetçi bir tavır takınmasıdır. Yani isyanın Kürtçülük hareketiyle bir ilgisi yoktur. Şeyh Said İngiliz ajanı değildir ve sadece İslam namına isyan etmiştir. 

Dedemizin Kabri Tespit Edilmeli

Şeyh Said’in torunlarından Abdürrahim Fırat gazetemize yaptığı açıklamada: “Biz dedemizin halk nazarında itibar kaybettiğini düşünmüyoruz. Ancak senelerce dedemiz Şeyh Said Efendi de dâhil olmak üzere Said Nursi, İskilipli Atıf Hoca gibi birçok âlime iftiralar atıldı. Bu iftiralara cevap olması için İstiklal mahkemesi zabıtlarının bir an evvel açılmasını istiyoruz. Zabıtlar açıldığında elimizde delil sayılabilecek vesikalar olacak. Bizde devlet nezdinde bir iade-i itibar için girişimde bulunabileceğiz. Ayrıca dedemizle ilgili, Diyarbakır Orduevi’nin bahçesinde bulunan kabrinin açılarak tespit edilmesini ve kabrin muhafaza edilmesini istiyoruz.” dedi.

Milli Gazete

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum