'Sabit din dinamik şeriat', öyle mi?

Bir yazı okuyorum. Üç çeşit Kurân tasavvurundan bahsediyor.  

i. Sünni Kurân tasavvuru. 
ii. Laik aydınların Kurân tasavvuru. 
iii. Müslüman entelektüellerin fenomenolojik Kurân tasavvuru. 

Birincisinde Kurân “kelam-ı nefsi” olarak görüldüğünden ezelidir, dolayısıyla içerdiği bütün hükümler de evrenseldir. Tarih boyunca Ortodoks Müslümanların Kurân tasavvurudur bu.

İkincisinde Kurân ve içindeki hükümler, kendi çağı açısından oldukça anlamlı ve ileri bir seviyede. Ama zaman değiştiği için insan aklı ona ihtiyaç duymadan da kendi başının çaresine bakabilir, sorunlarını çözebilir. Onun için Kurân’daki hükümler birer “çöl kanunu” sadece. "Bu, ülkemiz ölçeğinde daha ziyade Kemalist tahayyüle denk düşen bir Kurân tasavvurudur" diyor yazının sahibi İlhami Güler.

Üçüncü tasavvurun ana mottosu: “Sabit din dinamik şeriat.” Hasan Hanefi, Eb-u Zeyd, Cabiri, Abdülkerim Suruş bu kanaati paylaşan ilim adamlarından sadece birkaçı. “Çağdaş Mu’tezile” de diyebiliriz bunlara. Kurân kadim değil, mahluktur, onlara göre. Dinin aslı olan tevhid ve ahiret (mead) dışındaki her şey tarihseldir, tarihidir, tarihte kalmıştır. Kurân arştan arza nazil olan ilahi bir hitap değil, arzdan arşa doğru yükselen beşeri bir taleptir. Epistemolojiyi tayin eden arkeoloji ve antropolojidir çünkü. Kurân’ın lafızlarında herhangi bir mucizevilik (İcaz ve İ’caz) aramak abesle iştigaldir, zira Kurân bütünüyle Arap dilinin beşeri yapısıyla sınırlı ve Arap muhayyilesine hitap etmektedir. Salt metinden evrensellik çıkarmak mümkün değil. 

Yazar şöyle devam ediyor:

“…Bu tasavvur olguların özüne iner. Kurân bütünüyle ölçü değildir, örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mü’min, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü ‘her dönemin bir hükmü var’ (13/98) kitabı şerh etmez. Bulunduğu epistemolojik zaman yorumsamacıdır, hermenötiktir…”

“Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar!” Bir nevi kendisini -haşa- Allah’ın yerine koymak ve Allah gibi davranmak! Bunun adını siz koyun lütfen! Bu üçüncü tasavvur “asıl Müslüman entelektüelin Kurân tasavvurudur” diyor Güler. İlginç olan şu ki laik aydınların Kurân tasavvuru ile asıl Müslüman entelektüelin Kurân tasavvuru arasında esaslı bir farkın olmaması. Ahkam-ı Kurâniyeye “çöl kanunu” demekle, “hepsi tarihseldir” demek arasında dişe dokunur bir fark buluna aşk olsun ve helal olsun!

Hangi sahih ve sahici ölçü kullanılarak tevhid ve ahkamı birbirinden ayırabiliyorlar, meçhul doğrusu. Kurân-ı Kerim kendi ahkamının tümünü “hududullah” kavramı ile tesmiye eder ve onu çiğnemeye/aşmaya çalışmanın büyük bir cürüm olduğunu defaatle ve bilhassa vurgular.

Öyle anlaşılıyor ki İlhami Güler’in de içerisinde yer aldığı bu üçüncü tasavvur sahipleri, bir zamanlar Abbasi Devleti’nin Mu’tezile’yi resmi mezhep yaptığı gibi tarihselciliği resmi mezhep olarak ilan etmesi için devlet erkanına teklif ediyor sanki. Fakat ıskaladıkları bir gerçek var ki ahkamın tarihsel olduğunu hiçbir mu’tezili âlim söylemiyor. Çünkü Mu’tezile ve çokça referans gösterdikleri İmam Şatıbi’nin ahkamın evrenselliği ve “şeriatin ebediliği/bağlayıcılığı” hususunda zerre kadar tereddütleri yok.

Aslında bu üçüncüsü en müfrit Müslüman filozofların bile havsalasını zorlayan tasavvur. Müslümanların maşeri vicdanında mâkes bulması bizce imkansız. Çünkü bunu kabul etmek zımnen Kurân’ın en az yarısını mensuh kabul etmek gibi bir şey. “Fe eyne tezhebûn” (bu gidiş nereye?)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum