Risalelerdeki belagat Said Nursi'nin konuşmasından çok farklıydı

Risalelerdeki belagat Said Nursi'nin konuşmasından çok farklıydı

1952’den itibaren üç kere Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini ziyaret eden Nazım Akkurt bu ziyaretler sırasında en çok dikkatini çeken şeylerden birinin Risale-i Nur'da görülen belagatın müellifinin konuşmasından çok farklı olmasıydı...

Ömer Özcan'ın haberi:
RİSALEHABER - Bugün, Ağrılı Nazım Akkurt ağabeyimizin dördüncü vefat yıldönümüdür. Nazım Akkurt 14 Ocak 2012 tarihinde Antalya’da vefat etmiştir. 1974 senesinden itibaren Antalya’da mukim olan Nazım ağabeyin, Ağrı’da bulunan Nusred Kocabay Hocaefendi ile akraba olduklarını bu hatıraları alırken öğrendik. Rahmet dualarımızla anıyoruz...

NAZIM AKKURT KİMDİR?

nazim-akkurt.pngNazım Akkurt 1924 senesinde Ağrı’da dünyaya gelmiştir. Daha çocuk yaşlarında iken İslamiyet’e fıtri bir meyli vardı. Bu sâikle İlm-i Kur’anı tahsil etmek ister. Fakat ne çare ki, devir, yasaklar devridir. Kur’an talimini tamamlayamaz. Kendisini muhafaza edebilmek için bir tarikata girer. Bir zaman sonra da tarikat şeyhi olur, tarikat dersi vermeye başlar. 50-60 müridi de olur... Fakat her şey yolunda değildir… Huzursuzdur... Aradığı bir şey vardır…

Ve bu samimi talebi cevapsız kalmaz. Aradığını bulur. Bediüzzaman ve Risale-i Nur nasip olur ona. Bulduğu şey içini doldurmuştur. Sağlam bir gemidedir artık. 1952’den itibaren üç kere Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ziyaret eder. Üstadı ona çok alaka gösterir. Hatta yanında devamlı kalmasını bile teklif eder... Üstadın kendisine mesajlarla dolu konuşmaları olmuştur.

Kendi ifadeleriyle Nazım Akkurt’un ilk ziyaretinden bir bölüm:

ÜSTAD’IN ÇEKTİĞİ ŞU SIKINTIYA BAKIN

Bediüzzaman ismini duyduğum 1948den beri, Bediüzzaman aşkıyla aylar, seneler geçti. 1952’ye kadar geldik. ‘Biz en iyisi Bediüzzaman’ı bulalım’ dedim. Üstadı aramaya karar verdim. İsa Kaya isminde halen sağ olan bir arkadaşım vardı. Benden yaşlıdır. Ona söyledim. O, “Ben Said Nursi Hazretlerini gençliğimde, İstanbul’da iken elini öpmek için otelinin önünde beklemiştim. Fakat o zaman nasip olmadı. Şimdi beraber onu bulalım” dedi. Anlaşmıştık.

Emirdağ’ına vardık, Üstad’ın evine geldik. Baktık bahçe kapısı kilitli. Sağda da iki tane polis oturmuş, bekliyorlar. Bizden evvel bir hacı gelmiş. Ben onu tanıyorum, Hacı Zahir. O, eve, Üstadın kaldığı eve bakıyormuş. Polis, “Sen ne yapıyorsun?” demiş. Türkçe de tam bilmiyor. “Hocaefendi’ye bakim” demiş. “Gel sana göstereyim!” deyip karakola götürmüşler. Dövmüşler, dövmüşler... Hatta sakalını yolmuşlar, cımbızla kıl çekmişler. En sonunda komiser: “Dövmeyin artık bunu günahtır” demiş. “Seni buraya kim gönderdi? Bunu söyle seni bırakalım” demişler. Tabi bu çok acayip bir sual, kimi söylese olmaz. Tam Türkçe de bilmiyor. Demiş ki: “Polos Aga! Heva güneş vardır? Güneş kim gösterecak? Güneş göstermak lüzum yok! Güneş kendi kendi gösterecak!” demiş. Aynen böyle demiş Zahir Hoca. “Bediüzzaman güneş gibidir. O kendi kendine gösteriyor.” Onu bırakmışlar.

Neyse… Bize tavsiye edilen Mustafa Acet’i bulduk, bizi Üstad’a götürmesini istedik. Mustafa Hoca: “Ben dünyada gidemem. 24 saatte ancak bir kere gidebilirim” dedi. Üstadın çektiği şu sıkıntıya bakın siz. Hizmetinde bulunan kişi 24 saatte bir kere gelebiliyor yanına. O da sabah namazından sonra, polislerin olmadığı zamanda. Geliyor Üstad’ın evini süpürüyor, temizliyor. Üstad’a ne lazımsa alıyor. Bir daha da yanına giremiyor. Üstad kapıyı içerden kilitliyor, o da dışarıdan kilitliyor.

bediuzzaman-said-nursinin-emirdagda-kaldigi-ev.jpg     Bediüzzaman hazretlerinin Emirdağ’da kaldığı ev. Alt katı dükkân, üst katı iki dairedir.
Hz. Üstad üst katın yarısında kalmıştır, oldukça küçük bir mekândır.
Bu evin karşısında bir kahvehane vardı ve oradan onlarca polis
Said Nursi’yi ve ziyaretçilerini gözetliyordu.

Bu tarihi ev maalesef korunamamış, yıkılmış ve yerine dört katlı bir işyeri yapılmıştır.
Fotoğraf 1969 yılında Ömer Özcan tarafından çekilmiştir. 

ÜSTAD’A SORMAK ÜZERE ÜÇ SORU HAZIRLADIK

Emirdağ’ında o geceyi zor geçirdik. Sabahleyin, namaza, camiye gittik. Mustafa Acet’in imam olduğu camiye... Beraber kıldık namazı. Üstad’ın evinin karşısında kahve vardı, “Siz burada oturun” dedi bize. Gitti, Üstadın evini süpürdü geldi. Dedi: “Ben Üstad’a söyledim. Sizi içeri alacak, buradan ayrılmayın.” Daha güneş doğmamıştı. Polisler de yok henüz. O gitti, süt aldı geldi.

O önden, biz arkadan, girdik Üstad’ın evinin avlusuna. Benim o günkü o hali tarif etmem mümkün değil. Ben her şeyi lüks gördüm o gün. Bahçeye giriyorum, yerleri granit taşlı ayna gibi parlak görüyorum… Cam gibi çok parlak... Oradan içeriye girdim, baktım öyle antika halılar, perdeler var ki gözlerim kamaşıyor. Lüks görüyorum her yeri. Her şey lüks görünüyordu bana.

İçeri girdik. Hemen Üstad’ın elini öptük. Üstad’ı ben şeyh biliyorum, hani ben de şeyhim ya... Üstad’ın yüzü kıbleye karşı... Biz de arkamızı kıbleye karşı verdik karşısına oturduk. Ondan evvel de ne soralım diye dışarıda anlaşmıştık.

Arkadaşım Türkçeyi benim kadar bilmediğinden ben üç şey diyecektim: “Efendim siz şarkta doğdunuz, niye şarka gelmiyorsunuz? Ben şeyhliğimi zayıf görüyorum, bana tarikat ver. Elimizde kitap yoktur, bize kitap ver.” Bu üç şeyi diyeceğim ben. Arkadaşım da diyecekti ki: “Efendim bizi mürit kabul et.” Biz böyle anlaşmıştık dışarıda.

SORMADAN HER SORUYA CEVAP VERDİ

Biz oturduk. Üstad sağ elini sol dizine vurarak başladı konuşmaya: “Maşallah, siz hoş gelmişsiniz” dedi. “Çok iyi ettiniz gelmekle. Ben çok memnun oldum. Mustafa, ben sana demedim mi, ‘on beş gündür iki kardeşe dua ediyorum’ diye. Bak demek ki oradan bu Nazım gelecekmiş. Sen Nazım, sen İsa... Maşallah çok iyi ettiniz. Çünkü ben çok darlanmıştım. Ben niye darlandım? Çünkü Şark’ı çok özledim.” Ama biz tek kelime konuşmuyoruz. Devam etti Üstad: Şark’ı çok özlemiştim. Şark’a gelmek istiyorum. Orada benim hocam var. Fakat ben Şark’a gelirsem, hükümetin nazarı Şark’a döner; benim yüzümden Şark zarar görür. Nazım kardeşim ben seni vekil ettim. Sen bana vekâleten git oraya. Şeyh Masum’a selam söyle. Şeyh Muhammed Celal’in mahdumları Nizameddin’e, Molla Sıddık’a selam söyle. Bana dua etsinler. Ben orayı çok arzu ettim. Fakat gelemiyorum. İyi maşallah, çok iyi ettiniz geldiniz. Memnun oldum.”

RİSALELERDEKİ BELAGAT ÜSTADIN KONUŞMASINDAN FARKLIYDI

Üstad şöyle devam etti: “Kardeşim, biliyor musunuz? Risale-i Nur varken buraya kadar gelmeye de lüzum yoktu. Her sayfada bir Said vardır. Ben de zayıfım, okuyamıyorum… Ben hem şeyh değilim. Ben tarikat vermiyorum. Tarikatın zamanı değil. Şimdi iman kurtarmak zamanıdır. Risale-i Nur okuyun. Evlerinizin bir odasını dersane yapın. Yahut bir dersane açın. Maşallah hakikaten taa Karaköse’den (Ağrı’nın eski adı) buraya geldiniz. İyi ettiniz geldiniz. Kardeşim bizde şeyhlik-müritlik yok. Fakat ikinizi de yirmi senelik talebe gibi Risale-i Nur’a kabul etmişim. Kardeşim ben de çok zayıfım, hastayım, hizmet geri kalmış bilmiyorum. Ben şeyh değilim. Bana Üstad diyorlar. Bunu da kabul etmiyorum. Ben talebeyim. Ben de Risale-i Nur’un bir talebesiyim. Soranlara böyle söyleyin. Benden taraf çok selam söyle. Kimseyi de gönderme, sen benim vekilimsin. Bir iki saat burada oturmanız yirmi senelik talebeliğe, inşallah Risale-i Nur kabul etmiştir. Ben daha önce de dua ediyordum Karaköse’ye. Siz hemen şimdi kalkın gidin. İlk arabayla gidin, burada beklemeyin.” 1952’deki ilk ziyaretimiz böyle geçmişti.

Üstad bu şekilde epey şeyler söyledi bize. Bütün suallerimizin de cevaplarını almıştık. Ben bir şeye dikkat ettim. Üstad, böyle bizim gibi şark şivesiyle konuşuyordu. Ama şu Risalelerdeki ifadeye, belagate bakıyorum, çok farklı…

Daha önce bir şey okumuştum: “Hakiki mürşidin yanına girince bir şey soramazsın. O sana kalk git demezse gidemezsin. Hakikaten öyle oldu. Bir şey soramadık. Ama O, her şeyi dedi bize. Ben hemen otele geldim. Hazma Emek vardı orada. Dedi: “Senin nüfus cüzdanını polis götürdü. Git al.” Gitsem beni de dövecekler, gitmedim. Fakat sonra MİT’le Ağrı’ya bildirmişler. Nüfus cüzdanımı da göndermişler. Müdür milliyetçi idi, bir şey demedi bana.

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-2

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum