Risale-i Nur, komünizm yangınına karşı itfaiye vazifesi görmüştür

Risale-i Nur, komünizm yangınına karşı itfaiye vazifesi görmüştür

Emirdağ Lahikası Müzâkereleri'nde 7. hafta geride kalırken Eğitimci-Yazar Ali Irmak 80. mektubu müzakereye açtı.

Emirdağ Lahikası Müzakereleri'nde 7. hafta geride kalırken Eğitimci-Yazar Ali Irmak 80. mektubu müzakereye açtı. Mektubun yazarı Mustafa Osman Ağabeyi tanıtan Ali Irmak, sonrasında Şaban Döğen'in bu mektup hakkındaki tahlilini okudu.

Eğitimci-Yazar Ali Irmak, Mustafa Osman Ağabeyin mektubunda o zaman ülkeyi saran dehşetli bir bela olan komünizm yangınına karşı, Risale-i Nur'un itfaiye vazifesi gördüğünü söylediği yere dikkat çekti.

İşte o müzakere;

Mektubun yazarı Mustafa Osman Ağabey, 1328 (1911) yılında Safranbolu'da doğmuştur. Aslında resmi soyadı "Usman"dır. Mustafa Osman olarak adı Risale-i Nurlarda çokça geçmektedir. Bu mektuplardan kendi bölgesinde büyük hizmetlere vesile olduğu anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Hazretlerini de çok defa ziyaretlerde bulunmuştur. Mustafa Sungur, Hıfzı Bayram gibi Ağabeylere Risaleleri ilk okuyanlardandır. 4 Haziran 1991 yılında Safranbolu'da vefat etmiştir. Mezarı Safranbolu kabristanındadır ve Hüsnü Ağabeyin babası Berber Hıfzı Bayramoğlu ile Hacı Emin Tekinalp ağabeylerimizin kabirlerine çok yakındır.

Mustafa Osman ismi, sadece Emirdağ Lahikasında yirmiden ziyade yerde geçmektedir. Bir de Şualar'da Afyon müdafaası vardır.

Mektubunda Mustafa Osman, “Kızıl Rusya’dan çıkarak, kızıl ateşler, kızıl kıvılcımlar saçan ve birer birer dünya şehrinin mahallelerini saran ve oraları yakıp kavuran, bâzı yerlerde de nifak ve şikak (ikiyüzlülük, ayrılık ve gayrılık) ateşleri saçarak, kardeşine, ‘Kardeşini öldür!’ diye bağıran ve en nihayette âlem-i Hıristiyâniyeti yakıp, kavurup, harman gibi savurduktan sonra, âlem-i İslâm mahallesini saran ve evimizin saçaklarına kıvılcımları sıçrayan ve çok büyük ve çok dehşetli bir belâ” olarak nitelediği komünizmi, büyük mânevî bir yangına benzetiyor ve bu yangına karşı itfaiye görevini üstlenen Risâle-i Nur’un, Müslümanların ve beşerin en büyük, yegâne sığınak ve kurtarıcısı olduğunu belirtiyor, bu yangından müstahkem; en kavî, yıkılmaz ve sarsılmaz bir tahkimât olan Risâle-i Nur’un nûrânî siperlerine ilticâ etmek ve onun daire-i kudsiyesine girmekle kurtulunabileceğine dikkat çekiyor.

Risâle-i Nur’a herkesin ihtiyacı var olduğunu söyler Mustafa Osman. Çünkü Risâle-i Nur, yokluk görülen ölümü ölümsüzlüğe dönüştürmekte ve insanı dehşetli her türlü mânevî hastalıktan kurtarmaktadır. Kendisi de bu tür hastalıklardan, dünyevî ve uhrevî dertlerden, ateşlerden onunla kurtulmuştur. Onun için, gönüldaşlarına “Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secde-i şükrandan başınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-i Rahîm’e, gecenin bu mübârek saatlerinde kalkarak, vazife-i şükrü edâ ediniz” diyor.

Mustafa Osman ayrıca bunlara, dünyanın faniliğini, bakî olan hayatın yanında bir hiç hükmünde olduğunu, fakat ahiretin tarlası olması yönüyle değer kazandığını hatırlatır ve “Fırtınaların şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın. Bu mübârek mezraaya [tarlaya] en mübârek ve nurânî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını ekiniz. Zîra ‘Eken biçer,’ atalarımızdan kalma mübârek bir sözdür” ifadelerini ekliyor.

Sonra da yine dâvâ arkadaşlarına seslenerek, “Din düşmanlarının hücumlarından katiyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz; çalışınız, çalışınız, çalışınız! Ve katiyen inanınız ki, Nurun şefaati; Nurun duâsı, Nurun hizmeti sizleri kurtaracaktır” diyerek “Kardeşiniz Mustafa Osman” imzasıyla mektubunu bitiriyor.

İşte bugün toplumu saran anarşi ve terör felâketine karşı tâ altmış sene önce bu hassasiyeti göstermişti Mustafa Osman.

(Şaban Döğen)

İşte 80. Mektup

Çok aziz, sıddık, kahraman, bahtiyar Emirdağlı kardeşlerim,
Geçirdiğiniz çok büyük âfeti müş'ir, mübarek efendimiz hazretlerinin, çok ehemmiyetli ve çok kıymetli ve perde altında çok müjdeli lütufnamelerini aldık. Her birerlerinize, hususan bu yangında daha çok tehlike atlatan kardeşlerime, bura ve bu civar talebeleri namına büyük geçmiş olsun der ve bu vesile ile dehşetli küfr-ü mutlak yangınının mahallemizi sardığı ve kızıl kıvılcımlarının saçaklarımıza sıçramak üzere olduğu bir hengâmda, umum ehl-i iman ve hususan Nurcular namına, o maddî yangında çocuk Ceylân'ın ağlamakla medet istemesi gibi, bir mânevî Ceylân olarak, o büyük ve çok müşfik Üstada "Medet! Biz yanıyoruz, mahvolduk" diye niyaz eylerim.

Bu Emirdağ yangınında, günün en çok nüfuzuna sahip, 

kızıl Rusya'dan çıkarak kızıl ateşler ve kızıl kıvılcımlar saçan 
ve birer birer dünya şehrinin mahallelerini saran 
ve ovaları yakıp kavuran, 
bazı yerlerde de nifak ve şikak ateşleri saçarak, kardeşine "Kardeşini öldür!" diye bağıran 
ve en nihayette âlem-i Hıristiyaniyeti yakıp kavurup harman gibi savurduktan sonra âlem-i İslâm mahallesini saran 
ve evimizin saçaklarına kıvılcımları sıçrayan 
ve çok büyük 
ve çok dehşetli bir belâ olan komünizm 

ve bu azîm yangında itfaiye vazifesini üzerine alan Risale-i Nur'a 
ve Risale-i Nur'un günün en büyük mutfîsi (ateş söndüren), 
en büyük tahassungâhı (sığınak) ve en büyük melcei (sığınak) ve penâhı (dayanak noktası) ve onun şahs-ı mânevîsinin dualarının, bârigâh-ı Ehadiyette kabul olduğuna sarih bir işaret var. 

Ve âdetâ ona hücum edenlere ve etmek isteyenlere karanlık gecede kırmızı diliyle şöyle hitap ediyor:

Ey Fahr-i Âlemin gösterdiği doğru yoldan şaşanlar!
Dünyanın fânî metalarıyla gururlanıp taşanlar!
Ve ey dünyamıza zararı olur korkusuyla, nur-u Kur'ân'dan kaçanlar!

Sizler, 
dünyanızın uçurumlara gittiği zannıyla, 
o bâki ve tatlı sandığınız fâni ve hakikatte çok acı lezzetlerinizin, 
zeval bulmak, şedit ve elîm elem ve ıztıraplara tahavvül etmek üzere olduğunu tahmin ederek (Sadece zandan ibaret oluşu dikkat çekici-vehim-merak-nefsin hoşuna gitme)
mânâsızca radyoların başına koşuyorsunuz. 

Bu koşmakta ve bu dedikoduları dinlemekte ne fâide var?

Zeval bulucu lehviyat ve lezaizle körleşmiş, bakan gözleriniz. Artık yeter, biraz hakikati görsün! Sağırlaşmış duyan kulaklarınız biraz hakikati duysun ki, 

bu acip ve dehşetli ve hiç misli görülmemiş devirde, 
hususan ehl-i imanın çok sarsıntılar geçirdiği
 ve çok dehşetli düşmanlar karşısında bulunduğu 
ve küfr-ü mutlak ateşinin mahallemizi sardığı bir zamanda, 

ancak ve ancak, güvenimizin en müstahkem, kavî, yıkılmaz, sarsılmaz tahkimatı olan 
•    Risale-i Nur'un nurânî siperlerine iltica etmekle 
•    ve onun daire-i kudsiyesine dehalet etmekle 
kurtulacak ve imanınızı kurtararak, idam-ı ebedî zannettiğiniz ölümü bir hayat-ı bâkiyeye tebdil edeceksiniz. 
Ve işte o nurun mübarek tercümanının ve mübarek şahs-ı mânevîsinin أَجِرْنَا وَأَجِرْ وَالِدَيْنَا وَأَجِرْ طَلَبَةَ رَسَۤائِلِ النُّورِ وَوَالِدَيْهِمْ مِنَ النَّارِ  (Bizi ve anne babalarımızı, Risale-i Nur talebelerini ve onların anne babalarını cehennem ateşinden kurtar.) ve emsâli dualarının kabulüyle, şefaatiyle ve hürmetine, benim dehşetli, fakat Cehennem ateşi yanında hiç ehemmiyeti olmayan ateşimden, onun şakirtlerinin, hâdimlerinin ve risalelerinin muhafızı bulunan mağazaları, nasıl âzâd olmuş, kurtulmuşsa, sizler de o mübarek şakirtler gibi, 
•    mübarek daire-i kudsiyeye dehalet ettiğinizde,   
dünyevî ve uhrevî dehşetli ateşlerden kurtulacak ve evlât ve iyâlinizin bir nevi çobanı olmak hasebiyle, o sevgililerinizi de kurtaracaksınız. 

Ve her birerleriniz maddî ve manevî felâh ve saadete nail olacaksınız.

Bakıp da görmeyen ve görüp de görmek istemediğinizden kapadığınız gözlerinizi açınız, görünüz 
ve azîm tehlikelerin çok yakın olduğunu ihsas ve telâş ve itirazınızı arttırmaktan başka bir işe yaramayan dünya havâdislerini veren radyo başına değil, ayaklarınızdaki bütün derman ve kuvvetinizle Risale-i Nur başına ve onun neticesi emniyet, selâmet ve saadet olan nurânî dairesine koşunuz."
Bizlere de: "Ey Nurcular! Allah'ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı 
•    secdeden başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-i Rahime, 
•    gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. 

Ve bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle aklı, maaşı sarsan hadiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nurun kudsî kerameti ve imdadını müşahede ediniz.

•    Dünya fânidir; 
binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında, hiç-ender-hiç mesabesindedir. Fakat fâni olmakla beraber, 
•    bâki hayatın bâki meyvelerini verecek bir mezraasıdır.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.