Rabbiniz, rızkınızı arayasınız diye denizde gemileri sizin için yüzdürendir

Rabbiniz, rızkınızı arayasınız diye denizde gemileri sizin için yüzdürendir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), İsrâ Sûresi 66-70. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

66 . (Ey insanlar!) Rabbiniz, fazlından (rızkınızı) arayasınız diye denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Muhakkak ki O, size karşı çok merhametlidir.

67 . Denizde size zarar (boğulma korkusu) dokunduğu vakit, O’ndan (Allah’dan) başka yalvarmakta olduklarınız (hatırınızdan) kaybolup gider. Fakat, sizi karaya (çıkarmakla) kurtarınca da (O’na itâatten) yüz çevirirsiniz. Zâten insan çok nankördür.

68 . Yoksa O’nun, kara tarafında sizi yere batırmasından veya üzerinize taş yağdıran bir kasırga göndermesinden emîn mi oldunuz? Sonra kendinize, (sizi koruyan) bir vekîl de bulamazsınız.

69 . Yoksa O’nun, sizi başka bir def‘a daha oraya (denize) döndürüp de, üzerinize şiddetli bir kasırga göndermesinden (ve) böylece nankörlük etmeniz sebebiyle sizi boğmasından emîn mi oldunuz? Sonra bunun için bize karşı kendinize bir yardımcı da bulamazsınız.

70 . Şânım hakkı için (biz), Âdemoğullarını şerefli kıldık; onları karada ve denizde (çeşitli nakil vâsıtaları üzerinde) taşıdık; onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğuna fazîletli tutarak üstün kıldık.(*)

(*) “(Cenâb-ı Hakk) insanı, pek çok envâ‘ (nev‘ler) yerinde bir nev‘-i câmi‘ (pek çok kābiliyetleri olan bir nevi‘ olarak) halk etmiş (yaratmış). Yani, bütün envâ‘-ı hayvanâtın muhtelif derecâtı (çeşitli dereceleri) kadar, bir tek nevi‘ olan insan ile, o vezâifi (vazîfeleri) gördürmek irâde etmiş (dilemiş) ki; insanların kuvâlarına (kābiliyetlerine) ve hissiyâtlarına (duygularına) fıtraten (yaratılıştan) bir had (sınır) bırakmamış; fıtrî bir kayıd koymamış, serbest bırakmış. Sâir havyanâtın kuvâları ve hissiyâtları mahduddur (sınırlıdır), fıtrî bir kayıd altındadır.

Hâlbuki insanın her kuvâsı, hadsiz bir mesâfede cevelân eder (dolaşır) gibi, gayr-ı mütenâhî cânibine (sonsuz tarafına) gider. Çünki insan, Hâlık-ı kâinâtın (kâinâtın yaratıcısının) esmâsının (isimlerinin) nihâyetsiz tecellîlerine (üzerinde görünmesine) bir âyine olduğu için, kuvâlarına nihâyetsiz bir isti‘dad (kābiliyet) verilmiş.” (Mektûbât, 26. Mektûb, 129-130)