Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin sene gibidir

Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin sene gibidir

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hacc Sûresi 47-51. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

47 . (Ey Habîbim!) Senden azâbı acele istiyorlar; hâlbuki Allah, va‘dinden aslâ dönmez! Şübhesiz ki Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin sene gibidir. (*)

48 . Hem o (halkı) zâlim olan nice şehirler vardır ki onlara mühlet verdim, sonra onları (azâbımla) yakaladım! Dönüş ise, ancak banadır! (**)

49 . De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak (Allah’ın azâbından haber veren) apaçık bir korkutucuyum!”

50 . Îmân edip sâlih ameller işleyenler var ya, onlar için bir mağfiret ve dâimî bir rızık vardır.

51 . Âyetlerimiz(i ibtâl) husûsunda (güyâ bizi) âciz bırakacak kimseler olarak (bizimle yarışırcasına) koşuşanlara gelince, işte onlar Cehennem ehlidirler.

(*) “Ma‘lûmdur ki, Küre-i Arz’ın (yeryüzünün) mihveri üstünde (kendi ekseni etrâfında) hareketiyle gece ve gündüzler ve medâr-ı senevîsi (yörüngesi) üstündeki hareketiyle seneler hâsıl oluyor. Güneşle berâber her bir seyyârenin (gezegenin) belki de sevâbitin (sâbit yıldızların) ve Şemsü’ş-Şümûs’un (en büyük yıldızın) dahi herbirinin mihveri üstünde eyyâm-ı mahsûsalarını (husûsî günlerini) gösteren bir hareketi ve medârı (yörüngesi) üzerinde deverânı (dönmesi) dahi bir nevi‘ (bir çeşid) seneleri gösteriyor. Ve Hâlık-ı Arz ve Semâvât’ın (göklerin ve yerin yaratıcısının) hitâbât-ı ezeliyesinde (ezelî hitablarında) o eyyâm ve seneleri dahi irâe ettiğine (gösterdiğine) bir delil şudur ki: Furkān-ı Hakîm’de (Secde, 5. ve Meâric, 4.) âyetleri isbât ediyorlar. Evet kış günlerinde şimal (kuzey) taraflarında gurub ve tulû‘ mâbeyninde (güneşin doğması ile batması arasında) dört saatlik günden ve bu iklimde kışta sekiz-dokuz saatlikten ibâret olan eyyamlardan tut, tâ güneşin mihveri üstünde bir aya yakın mahsus gününden tut, hattâ Kozmoğrafya’nın rivâyetine göre رَبُّ الشِّعْرٰي ta‘bîriyle Kur’ân’da nâmı i‘lân edilen ve şemsimizden (güneşimizden) büyük ‘Şi‘râ’ nâmında diğer bir şemsin belki bin seneden ibâret olan gününden tut, tâ Şemsü’ş-Şümûs’un mihveri üstündeki elli bin seneden ibâret bir tek yevmine (gününe) kadar eyyâm-ı Rabbâniye (Rabbimize âidgünler) var.” (Mektûbât, Fihriste-i Mektûbât, 179)

(**) “Âlemde görünen tasarrufâttan (idâreden) anlaşılıyor ki Sâni‘-i âlemin pek yüksek celâlli ve izzetli bir haysiyeti (şânı) vardır ki, ubûdiyetle (kullukla) Sâni‘a (herşeyi san‘atla yaratan Allah’a) ta‘zîm (hürmet) etmeyenlerin veya istihfâf edenlerin (hafife alanların) te’diblerini (cezâlandırılmalarını) te’hîr ve imhâl etse (erteleyip mühlet verse) bile ihmâl etmez. Ve kezâ o Sultân’ın emirlerini nehiylerini (yasaklarını) kıymetsiz görüp îmân ile imtisâl etmeyenlere (uymayanlara) ve ibâdetle kendilerini sevdirmeyenlere ve şükranla hürmette bulunmayanlara rubûbiyetin (Allah’ın terbiye ediciliğinin) ebedî karargâhında (âhirette) elbette bir dâr-ı mücâzâtı (cezâ yeri) olacaktır.” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 34)