Rabbimiz! kalblerimizde îmân edenlere karşı bir kin bırakma!

Rabbimiz! kalblerimizde îmân edenlere karşı bir kin bırakma!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Haşr Sûresi 9-10. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

9-Onlardan önce o yurda (Medîne’ye) yerleşmiş ve (samîmâne) îmâna sarılmış olanlar (Ensar), kendilerine hicret edip gelen (Muhâcir)leri severler; hem (onlara) verilenlerden dolayı sînelerinde bir ihtiyaç (bir rahatsızlık) duymazlar ve kendilerinde bir sıkıntı (bir ihtiyaç) bile olsa, (o kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler! (*) Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar gerçekten kurtuluşa erenlerdir!

10-Onlardan (Muhâcirlerle Ensâr’dan) sonra gelenler ise derler ki: “Rabbimiz! Bize ve îmân (ciheti) ile bizi geçmiş olan kardeşlerimize mağfiret eyle! Kalblerimizde îmân edenlere karşı bir kin bırakma! (**) Rabbimiz! Şübhesiz ki sen, Raûf (çok şefkat eden)sin, Rahîm (çok merhamet eden)sin!”

(*)“ وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓي اَنْفُسِهِمْ[(Onlar, kardeşlerini) kendi nefislerine tercîh ederler!] sırrıyla, ihlâs-ı tâmmı (tam samîmiyeti) kazanınız! Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte (i‘tibarda), hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercîh ediniz!” (Lem‘alar, 21. Lem‘a, 169)

(**)“Ma‘lûmdur ki, adâvet (düşmanlık) ve muhabbet, nûr ve zulmet (karanlık) gibi zıddırlar. İkisi, ma‘nâ-yı hakīkīsinde olarak (hakīkī ma‘nâlarıyla) berâber cem‘ olamazlar (bir araya gelemezler). Eğer muhabbet, kendi esbâbının rüchâniyetine (sebeblerinin üstünlüğüne) göre bir kalbde hakīkī bulunsa, o vakit adâvet mecâzî olur (hakīkī ma‘nâsında olmaz), acımak sûretine inkılâb eder (dönüşür). 
Evet mü’min, kardeşini sever ve sevmeli! Fakat fenâlığı için yalnız acır. Tahakkümle (baskıyla) değil, belki lütufla (iyilikle) ıslâhına çalışır. Onun için nass-ı hadîs (hadîsin kat‘î beyânı) ile: ‘Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat‘-ı mükâleme etmeyecek (konuşmayı kesmeyecek)!’ (...) Evet tevhîd-i îmânî (îmandaki birlik), elbette tevhîd-i kulûbü (kalblerin birliğini) ister. Ve vahdet-i i‘tikad (inançtaki birlik) dahi vahdet-i ictimâiyeyi (cem‘iyet hayâtının birliğini) iktizâ eder (gerektirir).” (Mektûbât, 22. Mektûb, 91)