Onlara hem âfâkta hem de kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz

Onlara hem âfâkta hem de kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Fussilet 52-54. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

52 . De ki: “Söyleyin bana! Ya (Kur’ân) Allah tarafından (gelmiş) de sonra (siz) onu inkâr etmişseniz? (O zaman haktan) uzak bir ayrılık içinde olan o kimseden daha sapık kim olabilir?”

53 . Onlara hem âfâkda (kendi dışlarındaki âlemlerde), hem de kendi nefislerinde (enfüsde) delillerimizi göstereceğiz; (*) tâ ki onun (o Kur’ân’ın) gerçekten hak olduğu onlara belli olsun! (Bu hususta) Rabbin yetmez mi ki, şübhesiz O, herşeye hakkıyla şâhiddir.

54 . Dikkat edin! Muhakkak ki onlar, Rablerine kavuşmaktan şübhe içindedirler. Dikkat edin! Doğrusu O, herşeyi (ilim ve kudretiyle) hakkıyla kuşatıcıdır.

(*) “Şu kâinât denilen âlem-i ekber (en büyük âlem) ve insan denilen onun misâl-i musağğarı (küçük bir nümûnesi) olan âlem-i asğar (küçük âlem), kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî (dış âleme âid) ve enfüsî (insanın iç âlemine âid) vahdâniyet delâilini (Allah’ın birliğinin delillerini) gösteriyorlar. Evet, kâinâttaki san‘at-ı muntazamanın (intizamlı san‘atın) küçük bir mikyasta (ölçüde), nümûnesi insanda vardır. O dâire-i kübrâdaki (en büyük dâiredeki) san‘at, Sâni‘-i Vâhid’e (bir olan san‘atkâra) şehâdet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebînî (mikroskopla görülebilecek) san‘at dahi, yine o Sâni‘a işâret eder, vahdetini (birliğini) gösterir. Hem nasıl ki şu insan, gāyet ma‘nîdâr bir mektûb-ı Rabbânîdir (Allah’ın isimlerini gösteren bir mühürdür), muntazam bir kasîde-i kaderdir. Öyle de, şu kâinât dahi aynı o kalem-i kader ile, fakat büyük bir mikyasta yazılmış muntazam bir kasîde-i kaderdir. Hiç mümkün müdür ki, hadsiz alâmet-i fârika (ayırdedici alâmetler) ile bütün insanlara bakan şu insan yüzündeki sikke-i vahdete (birlik mührüne) ve bütün mevcûdâtı (varlıkları) omuz omuza, el ele, baş başa veren kâinât üstündeki hâtem-i vahdâniyete (Allah’ın bir olduğunu gösteren mühre), Vâhid-i Ehad’den (sıfatlarında ve zâtında bir olan Allah’dan) başka bir şeyin müdâhalesibulunsun?” (Mektûbât, 20. Mektûb, 62)