Ömürleri kendilerine uzun geldi ölmeyeceklerini sandılar

Ömürleri kendilerine uzun geldi ölmeyeceklerini sandılar

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Enbiya Sûresi 44-47. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

44 . Hayır, onları da atalarını da (dünya ni‘metlerinden) faydalandırdık, nihâyet ömür(leri) kendilerine uzun geldi (ölmeyeceklerini sandılar). Şimdi görmüyorlar mı ki, muhakkak biz (ben Azîmüşşân), yeryüzüne (kâfirlerin memleketlerine, mü’minlere yardım etmek sûretiyle) geliyor, onu etrâfından (Müslümanların fetihleriyle) eksiltip duruyoruz. O hâlde gālib gelenler onlar mı?

45 . De ki: “Sizi ancak vahiy ile korkutuyorum. Fakat sağırlar, korkutulmakta oldukları zaman çağrıyı işitmez!”

46 . And olsun ki, onlara Rabbinin azâbından hafif bir kokucuk, azıcık dokunsa(1) elbette: “Eyvah bize! Gerçekten biz zâlim kimselermişiz!” derler.

47 . Kıyâmet günü (amellerin tartılması için) adâlet terâzilerini kurarız; artık kimse bir şeyle haksızlığa uğratılmaz. Hardal dânesi ağırlığında (bir amel) bile olsa, onu getiririz. Hesab görücü olarak da biz yeteriz.

(*) “Kur’ân’ın nazmında (lafızlarının dizilişinde) bir cezâlet-i hârika (hârika bir intizam) var. O nazımdaki cezâlet ve metâneti (sağlamlığı), ‘İşârâtü’l-İ‘câz’da baştan aşağıya kadar bu cezâlet-i nazmiyeyi beyân eder. (...)

Meselâ: وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ [And olsun ki, onlara Rabbinin azâbından hafif bir kokucuk, azıcık dokunsa] Bu cümledeki, azâbı dehşetli göstermek için en azının şiddetle te’sîrini göstermekle göstermek ister. Demek taklîli (azaltmayı) ifâde edecek cümlenin bütün hey’etleri de (kısımları da) bu taklîle bakıp ona kuvvet verecek.

İşte لَئِنْ lafzı, teşkîktir (şübhe vermektir). Şek (şübhe), kıllete (azlığa) bakar. مَسَّ lafzı, azıcık dokunmaktır. Yine kılleti ifâde eder. نَفْحَةٌ lafzı, maddesi bir kokucuk olup kılleti ifâde ettiği gibi, sîgası (kalıbı) bire delâlet eder. Masdar-ı merre ta‘bîr-i sarfiyesinde (sarf ilminin masdar-ı merre ta‘bîrince) biricik demektir, kılleti ifâde eder. نَفْحَةٌ deki tenvîn-i tenkîrî (belirsizlik ma‘nâsı veren tenvin) taklîl içindir ki, o kadar küçük ki, bilinemiyor demektir. مِنْ lafzı, teb‘îz içindir, bir parça demektir. Kılleti ifâde eder. عَذَابِ lafzı, nekâl, ikāba (şiddetli azâba) nisbeten hafif bir nevi‘ cezâdır ki, kıllete işâret eder. رَبِّكَ [Rabbin] lafzı, Kahhâr, Cebbâr, Müntakîm’e bedel (kahredici, zorlayıcı ve intikām alıcı yerine) yine şefkati ihsâs etmekle (hissettirmekle) kılleti işâretediyor. İşte bu kadar kılletteki bir parça azab böyle te’sîrli ise, ikāb-ı İlâhî (Allah’ın şiddetli azâbı) ne kadar dehşetli olur kıyâs edebilirsiniz diye ifâde eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 6)