Nurs, Bediüzzaman demek

Nurs, Bediüzzaman demek

Nurs Bediüzzaman’ın doğup büyüdüğü, akrabalarının halen yaşadığı, ebeveynlerinin kabirlerinin bulunduğu bir coğrafya

NURS KÖYÜ BEDİÜZZAMAN’IN HATIRALARIYLA YAŞIYOR

Dolunayın ışığıyla yıkanan bir gecede, coşkun akan derenin çağıltısını, ceviz ağaçlarının hışırtısını dinleyerek kainatın tesbihini duymaya çalışmak, zamanın durduğunu hissetmek ve bu anın sonsuzca sürmesini dilemek. İşte Nurs bu duyguları veriyor ilk gidene. Bediüzzaman Said Nursi'nin doğup büyüdüğü, akrabalarının halen yaşadığı, ebeveynlerinin kabirlerinin bulunduğu bu coğrafyaya, O'nun ilk terbiyesini aldığı mekanları keşfetme niyetiyle, O'ndan izler arayarak, yüz yıl öncesini hayal ederek bakıyoruz.

 

O bu köyde doğalı 131 yıl geçmiş. 9 yaşına kadar tüm hayatını burada sürdürmüş. İşte şu pencerenin önünde annesi Nuriye Hanım’la yan yana durmuş ay tutulmasını seyrederken "Neden ay böyle oldu?" diye soruyor en meraklı haliyle. Şu dağlara annesi ve komşularıyla kenger (yenilebilir bir ot) toplamaya gidiyorlar. Karşıdaki Mir Celadin dağlarında genç bir medrese talebesi iken kendine bir menzil yapıp 18 gününü ve gecesini sadece bir parça ekmek ve ayran tüketerek, ibadet ve tefekkürle geçiriyor. Şu derenin üstündeki tahta köprüden geçip dağların üzerinden güneye doğru yürüyerek Tağ medresesine gidiyor.

 

 

Birinci Cihan Harbi'nde Rus ve Ermenilere karşı bu toprakları savunan Bediüzzaman,  Rusya'daki esaret yıllarından İstanbul'a, Ankara'ya, Van'a, oradan Batı Anadolu'ya uzanan ömür çizgisi içinde bir daha doğduğu topraklara ayak basamamış. Ama Nurs hâlâ, taşı, toprağı, havası, suyu, dağı, bağı ile Bediüzzaman demek, yörede bilinen ismiyle Molla Said demek. Bu köyde yaşayan herkes O'nun bir şekilde akrabası oluyor. O'nu ve davasını, eserlerini, talebelerini çok seviyorlar. Köyde uzaktan gelen ziyaretçileri ağırlamak için küçük bir misafirhane bulunuyor.

 

Misafirhanenin yetersiz kaldığı durumlarda köy halkı Üstad'ın misafirlerini ağırlamak için seferber oluyor. Misafirhane her zaman açık. Ancak, köyde alışveriş yapacak bakkal bulunmadığı için ziyaretçilerin yiyeceklerini yanlarında götürmesi gerekiyor. Misafirhaneden köyün mezarlığına kadar uzanan ancak tek kişinin yürüyebileceği patika bir yol gidiyor. Yolun sağında dereden alınan bir sulama kanalı akıyor. Sol tarafta ise dereye kadar bahçeler iniyor. Bediüzzaman'ın amcazadelerinden mihmandarımız Hikmet Okur, kanalın üstünün kapatılarak yolun genişletilmesi için proje hazırladıklarını ama hayata geçiremediklerini anlatıyor.

 

 

 

 

Patika yol üzerinden köyün içine doğru ilerlerken ilk durağımız Bediüzzaman'ın doğduğu ev. Kullanılmaya devam ettiği için zaman zaman tadilat gören, eklemeler yapılan evin içinde bir duvar ve tandır aynıyla duruyor. Annesi Nuriye Hanım’ın ekmek yaptığı, yemek pişirdiği tandırın etrafında kış soğuklarında ailece ısındıklarını anlatıyor Hikmet Okur. Evin üst katında halen köyde görevli imam oturuyor.

 

 

 

Üstad Bediüzzaman’ın evi ve yemeklerin pişirildiği tandır hâlâ ayakta.

 

 

 

Bediüzzaman'ın doğduğu ev...

 

 

 

ÜSTAD’IN CAMİSİ VE KÜLLİYE YARDIM BEKLİYOR

 

 

 

 

Nurs'ta Bediüzzaman'ın ağabeyi Molla Abdullah'tan ders aldığı cami hâlâ ayakta. Bir  duvarı aynen muhafaza edilen caminin diğer yerleri tadilat görmüş. Caminin alçak kapısından girip isten kararmış taş duvarlara dokunuyoruz. Alçacık toprak tavanı, duvara oyulmuş minberi, eski kitapları ile yüz yıllık hatıraları günümüze taşıyor bu küçük cami. Burada kılınan namazlar, edilen dualar ve dökülen gözyaşları ile birlikte kabul görmesi niyetiyle iki rekatlık mescit namazı kılmak, bir asır öncesinden gelen dualara amin demek için buralara gelmeye değer. Bu camiyi de aynen içine alacak şekilde misafirhane, konferans salonu da olan bir külliye inşaatı başlatılmış; ancak kaynak yetersizliği yüzünden 5 yıldır bitirilememiş.

 

 

Nurs köyünde halen yapım aşamasında olan külliye yardım bekliyor.

 

 

Mirza Efendi ve Nuriye Hanım, kendileri ümmi olsalar da kızlar dahil bütün çocuklarını hep alim yetiştirmişler. Dinini yaşamada çok dikkatli, haramı helali ayırmada titiz bir kişi olan Mirza Efendi, ineğini otlatmaya götürürken, komşuların tarlalarından bir lokma dahi almaması için ağzını çuval ile kapatırmış. Nuriye Hanım ise, çocuklarının hepsinin nasıl böyle alim olduğunu soranlara “Hayatımda, kadınlığa mahsus şer'i mazeretler dışında, hiçbir vakit teheccüt kaçırmadım ve çocuklarımı abdestsiz emzirmedim." cevabını verirmiş.

 

 

KÖYÜN EN YAŞLISI BAĞİ NİNE NAMAZINI HİÇ BIRAKMAMIŞ

 

 

 

 

Bediüzzaman ve ailesiyle ilgili hatıraları dinleme ümidiyle Nerpan (Yukarı Şenlik) mezrasında oğlunun evinde yaşayan köyün en yaşlısı Baği nineyi ziyaret ettik. Yüz yaşını geçtiği söylenen nine tam yaşını kendisi de bilmiyor. Vefatına kadar köyde imamlık yapan Üstad'ın kardeşi Molla Muhammed'i ve eşini iyi tanıyor ama daha büyüklerine kendisi de yetişememiş. Bahçesaray'dan gelin geldiği için ancak kayınvalidesinin anlattıklarını, zihninde

kaldığı kadarıyla aktarabiliyor.

 

 

100 yaşını geçkin Nurslu Baği nine, beyaz tülbentinin altına yöre kadınlarının kullandığı geleneksel başlığı takıyor. Önceden bunlara altın, gümüş paralar dizilirmiş. Kucağındaki torununun torunu Yusuf 1 yaşında.

 

 

 

 

Baği nine ile Hikmet Okur'un Kürtçeden çevirmesi sayesinde sohbet edebiliyoruz. Yaşına göre dinç ve sağlıklı olan nine yine de “Bu sene çok düşmüşüm. Vücudumda bir şey yok ama başım biraz ağrıyor.” diyor. Gözlerine sürmeyi kendisi   vuruyormuş hâlâ. Eskileri anlatırken çoğu zaman gözleri doluyor. Çocukluğunda köyde okul olmadığı için Latin harfleriyle okumayı öğrenememiş Baği nine. Köyün hocasından namaz kılmayı, ibadetleri öğrenmiş, 30. cüzü ezberlemiş ama hocasının kızıp vurduğu bir günden sonra tekrar gitmemiş. Çok küçükken namaza başladığını söyleyen Baği nine, “Namazımı

kılıyordum ama utanıyordum. Annemden babamdan gizli gidip kılıyordum.” diyor.

 

 

ANNE KORKMA!

 

 

 

 

Bahçesaray'dan Nurs'a gelin gelen Baği nine Bediüzzaman'ın akrabası Hacı Çerkez ile evlenmiş. Kayınvalidesi Bediüzzaman ile süt kardeşi imiş. Bediüzzaman çocukluğunda dağlarda gezerken evlerine uğrarmış. Nurs iki dağın arasında, vadi içerisinde kurulduğu için bahar aylarında şiddetli yağmur yağdığında dağ tepelerinde erimemiş karların bir anda erimesi sonucu taşkına sebep oluyor. Çoğu zaman bu taşkın dere üzerindeki köprüyü alıp götürüyor. Şayet köprü üzerinde veya dereye yakın bir yerde biri varsa dikkat etmezse bu ani gelen sel onu da alıyor.

 

Kayınvalidesi Şirin bununla ilgili şöyle bir hatıra anlatırmış: “Nuriye Hanım’la biz bir bahar günü kenger toplamaya gitmiştik. Said o zaman dört beş yaşlarında onu da yanında getirmişti. Hava biraz bulutlu olduğundan Nuriye Hanım tedirgin oldu. Yağmur yağarsa taşkın olur, köprü yıkılır ve biz orada mahsur kalacağız diye telaş etti. O bunu söyleyince küçük Said döndü “Anne korkma Said yanınızdadır. Hiçbir şey olmaz.” dedi. O ne kadar tekrar etse Said de aynı şeyi tekrar ediyordu. “Anne korkma Said yanınızdadır.”   Hakikaten onun dediği çıktı, bulutlar dağıldı, güneş açtı ve biz o gün çok kolay bir şekilde köye döndük.” Nuriye Hanım’ın çocuklarını abdestsiz emzirmediğini Şirin Hanım da anlatırmış.

 

 

NURS’TA RAMAZAN GECELERİ NE YAPILIYOR?

 

 

 

 

Ramazan ayı Nurs'ta iftar ve sahurda kurulan zengin sofralarla değil, çoğaltılan ibadetler ve Kur'an okumalarıyla şenleniyor. Ramazan’ı nasıl yaşadıklarını sorduğum 6 çocuk annesi Narin Okur, yiyecek anlamında Ramazan’a özel hiçbir hazırlık yapmadıklarını söylüyor. Her zamanki gibi tandırda yemeklerini, ekmeklerini pişiriyor, sofralarını kuruyorlar.

 

Uzun günlerde ibadetin sabrını yine Allah veriyor. Oruçlu olmalarına rağmen mevsimlik bağ, bahçe işleri, hayvanların bakımı, çocuklarla olan meşguliyetleri aynen devam ediyor. Bunca işin arasında her gün bir evde toplanıp mukabele okuyor, ayrıca kendi aralarında cüz dağıtıp hatim okuyorlar. Teravih namazları camide kılınıyor ancak, küçük çocuğu olan kadınların da katılması için evlerde de cemaat yapılıyor. Çocukları alıştırmak için küçük yaştan yönlendiriyorlar, ancak 10 yaşından büyük herkes orucunu tüm ay tutuyor. Kur'an için toplanılan meclislerde iman hakikatlerini tefekkür eden Risale-i Nur eserleri de okunuyor. Kadir Gecesi’nde sabaha kadar evlerde bir araya gelerek Kur'an okuyup namaz kıldıklarını anlatan Narin Okur şöyle konuşuyor: “Geçen sene Ramazan’da 4 hatim bitirdim. Bu kadar çocuğun işin gücün içinde yapabildim. Ramazan'da ibadetler daha hoş oluyor. Hem işimizi yapıyoruz, hem orucumuzu tutuyoruz.”

 

 

NASIL GİDİLİR?

 

 

 

 

Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı olan Nurs köyü, uzak olmasına rağmen hava şartlarının uygun olduğu her zaman ziyaret ediliyor. Bitlis dışından gruplar halinde özel araçlarla gelindiği için Hizan'a girmeden Nurs'a devam ediliyor. Ancak, Tatvan'dan Hizan'a saat başı kalkan minibüslerle yaklaşık bir saatlik bir yolla ulaşmak da mümkün. Hizan'da ise sabah Nurs köylülerini getiren tek minibüsün akşam dönüş vaktini yakalamak gerekiyor. Bu arada, Nurs'un resmî kayıtlardaki isminin Kepirli olarak geçtiğini de hatırlatalım.

 

 

Nurs'tan genel görünüm

 

 

Hizan'dan Nurs'a uzanan tek şeritli bol virajlı, bir tarafı dereye kadar uzanan uçurumlu yol merhum Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde yapılmış. Ondan önce Nurs'a ancak at, katır sırtında veya yürüyerek ulaşılıyormuş. İki dağın arasında uzanan vadinin yemyeşil iki yamacına kurulmuş saklı bir cennet gibi Nurs. Dağların zirvesindeki kar kalıntıları ve kıraç kayalıklar olmasa doğu coğrafyasında olduğunuza inanamazsınız. Derenin üzerinde kurulu demir köprüden yürüyerek köyün merkezine geçiliyor. Baharda yağan yağmurlar ve karların erimesiyle yükselen sular bu köprüyü bile aşıyormuş.

 

 

OKUR SOYADI NEREDEN GELİYOR?

 

 

 

 

Bediüzzaman'ın akrabaları ‘Okur' soyadını taşıyor. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra tespit edilen bu soyadının önce Üstad'a mı köydeki akrabalarına mı verildiği bilinmiyor. O sırada Üstad Barla'da sürgünde yaşıyor. Nurs'ta sadece üç değişik aile var. İki aile dışarıdan gelmiş. Üstad'ın ailesi ise köyü kuran ilk aile. Hikmet Okur, dedelerinin 300 yıl önce Bağdat'tan buraya göç ettiğini söylüyor. Bediüzzaman’ın doğduğu evin üst katı zaman içinde yapılan tamirler ile kullanılmaya devam ediyor. Üstad’ın ailesinin kabirlerinin bulunduğu mezarlığa sulama kanalı boyunca uzanan daracık patikadan ulaşılıyor.

 

 

 

80 SENE SONRA DÜŞEN BİR YAPRAĞI HATIRLAMAK

 

 

 

 

Aile büyüklerinden dinlediği hatıralara dayanarak Bediüzzaman'ın çocukluğunu anlatan Sabri Okur, Üstad'ın en yakın talebelerinden olan Mustafa Sungur'un bir hatırasını şöyle naklediyor: “Bir gün biz Üstad ile bir ağacın altında otururken baktık ağaçtan bir yaprak koptu yere düşünceye kadar dikkatle o yaprağa baktı ve bizim dikkatimizi o yaprağa çevirerek: ‘Ben iki yaşımdayken’ dedi. ‘Anam tandırda ekmek pişiriyordu o esnada baktım ağaçtan bir yaprak koptu ve yere düştü, şimdi dikkat ediyorum bu yaprak o yaprağa benziyor.’

demişti.”

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.