No return point

Adetdendir, bir yazar, eğer şeâmetli bir kehâneti doğru çıkarsa sahte bir tevâzû göstererek, aslında keşke hiç haklı çıkmasaydım sevinirdim kabîlinden bir şeyler geveler. Benim de bu tür üçkâğıtçılıklara yeltendiğim olmuşdur ama pek aldırmamak gerekir, zîrâ haklı çıkmakdan herkes hoşlanır. 

Ama ben bu konuda lafı hiç eğip bükmeden sarâhaten ve yüksek sesle söylüyorum ki evet, ben bunu 1983’den beri yazıp çiziyorum ve bugün nihâyet en yetkili bir ağızdan haklı olduğumun tasdîki de beni bal gibi memnûn ediyor!

1983’den beri kimbilir kaç kere ve bu gazeteye geldikden sonra en az beş kere hep şunu vurguladım:

Bu ordu muhârebe edemez!

Övüngenlikden Lafontaine’in o öküze özenerek şişinen meşhur kurbağası gibi neredeyse çatlayacak olan bu ordu, bu cumhûriyetin bütün müesseseleri gibi, bitmişdir!

Açın bakın o 28 yıldır, taaa “Çekmece Yazıları”ndan beri bu konuda yazdıklarıma, neredeyse harfi harfine GK Sâbık Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in evvelki gün öğrenilen fikirleriyle örtüşme hâlindedir.

Şimdi pek merâk ediyorum, acabâ bana bu tür her yazımdan sonra “ordu düşmanlığı” ve hattâ “vatan hâinliği” izâfe edenler ve mütemâdiyen o bayat nakarâtı tekrarlayarak “Babamın kemiklerini sızlatdığım” suçlamasını (!) yöneltenler şimdi ne düşünüyorlar ve acabâ yüzleri bir nebze kızarıyor mu?
Merâk etdiğim bir başka husus ise, şâyet bedenden ayrı bir ruh varsa, o zaman Nihâl Atsız’ın kemikleri ben bunları yazarken mi yoksa Orgeneral Koşaner îtirâf ederken mi sızlamışdır?

Cevâbınızı işitemiyorum, ey kendini yurdsever vehmeden odun kafalılar?

Kusurlarını apâşikârâne ortaya koyup düzeltilmesini istemek mi Türk Ordusu’nu sevmekdir yoksa güneşi balçıkla sıvama soytarılığı mı?

Bir husûsu daha hassaten belirtmek isterim:

Ben Türk Ordusu’nun şu hâliyle beş para etmez bir devâsâ kitle olduğunu kabûl eden Orgeneral Koşaner’e şükran mükran da borçlu değilim. Çünki o bu sözleri halkının önüne merdce çıkarak arîz amîk söylemiş değil. Kapalı kapılar ardında biriyle telefonlaşırken ağzından çıkmış ve birileri de gayrımeşrû yollardan bunları kaydetmiş. Ben bu şahsın bu yakınmalarına neden medyûn-u şükrân olayım? Eğer kalıbının adamı olsaydı suçlular gibi kaçmaz, işbaşındayken bu durumla mücâdele ederdi! Genelkurmay Başkanından öteye ne olacakdı, şeyhülislam mı, pâdişah mı?

Hayır, eğer şükran duyulacaksa ben o kayıdları kamuoyuna ulaştıran subayın önünde şükran ve saygıyla “iyi bir esas duruş” gösteririm!

O subay olmasaydı Orgeneral Koşaner o “değer(siz)lendirmeleri” biraz zor yapardı bizlerin önünde! Ben malımı bilirim!

Ancak, şöyle veyâ böyle, bu, hadi, efendilik bizde kalsın da “îtiraflar” diyelim, artık moda tâbirle bir “mîlâd”dır! Havacılıkda “no return point” diye bir kavram var. Eğer bir uçakda âcil iniş yapılmasını gerektiren bir hâl meydana gelirse belirli bir noktadan sonra artık kalkdığı hava limanına dönemez bir sonrakine ulaşmaya çalışır. “Dönüşsüz nokta” bu.

Belki Türkiye için de cumhûriyeti yeniden kurmak için!

Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.