Niye öğrenemiyoruz biz bu yabancı dili?

Niye öğrenemiyoruz biz bu yabancı dili?

İlköğretimden liseye kadar 12 yıl haşır neşir olsak da İngilizce'yle arayı bir türlü düzeltemiyoruz

Aslıhan Köşşekoğlu'nun haberi:

İlköğretimden liseye kadar 12 yıl haşır neşir olsak da İngilizce'yle arayı bir türlü düzeltemiyor, liseden sonra yolları ayırıveriyoruz. 44 ülke arasında yapılan "İlgilizce yeterlilik sınavı"nda da ancak 43. olabilmişiz. Peki, biz bu dili neden öğrenemiyoruz?
Bu soruyu uzmanına bir kere sormaya gör! Konuştukça dallanıp budaklanıyor, herkesten farklı tespitler ve çözüm önerileri geliyor. Gündemdeki yabancı hoca konusundaysa görüş ortak: "Yabancı hoca faydalı, ancak tek başına çözüm değil."

İlköğretim sıralarında "-What is your name? -My name is....." ile başlayan İngilizce maceramız, lisede fazla ötesine gitmeden sonlanıveriyor. Genellikle 20-30 kelime olup kalıyor hafızamızda öğrendiklerimiz. Ne derdimizi anlatıyoruz, ne işin ehliyle bir iki söz kelam edebiliyoruz. Liseden sonra üniversiteyi kazanan öğrenci İngilizce hazırlığı olan bir bölüme yerleştiyse ne mutlu! Yoksa gelsin özel kurslar, ek dersler; gitsin cepten TL'ler, binler... Çünkü eğitim ve kariyer planları için bu dilin öğrenilmesi günümüzde neredeyse şart. Ancak ne hikmettir bilinmez; 5 yıl ilköğretim, 4 yıl lise toplam 9 yıllık eğitim İngilizceyi öğrenmemize yetmiyor. "Sorun nerede?" diye konuştuğumuz uzmanlar konuya farklı açılardan baksa da, cevaplar ortak sorunlar etrafında şekilleniyor. Ama konu kaynak ve materyallerle gelince sanki ses biraz daha yükseliyor. Kimine göre devlet materyalleri değil, müfredatı hazırlamalı. Kimine göre öğrenme şekillerine göre programlar tasarlanmalı.

Farklı görüşler de gelmiyor değil. Fiziksel şartlar mesela. 40-50 kişilik sınıfta yabancı dil öğretmenin de öğrenmenin de zor olduğu neredeyse herkesin kabulü. Ortak söylemlerden biri de Anadolu liselerinin de artık İngilizce öğretemediği. Sebepler belli; 2005-2006 öğretim yılında hazırlık sınıflarının kaldırılmasından sonra geçtiğimiz yıl dil saatlerinin de 10 saatten 6'ya düşürülmesi. Öğrencinin yoğunluğu da ders saatiyle orantılı. Eğitim ne kadar yoğun olursa olsun öğrencinin ders sonrası çalışması şart. Öğretmen derste sadece rehberlik yapıyor, işin pratiği öğrenciye kalıyor.

Yabancı hoca tek başına çözüm değil

Yetkililer durumun farkında elbet. Sürekli çözüm önerileri sunuluyor, yeni kararlar alınıyor. En son açıklama geçtiğimiz hafta geldi Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'dan; "Yeni bir projeyle 4 yıl içinde anadili İngilizce olan 40 bin yabancı öğretmen alınacak." Yani dil problemine bir de buradan yaklaşılacak. Projenin en önemli unsuru yabancı öğretmen alımı. Ancak İngilizce probleminde etken gösterilen birçok konuya değiyor ucu. Plana göre; yabancı hocalar İngilizce derslerine Türk öğretmenlerle birlikte girecek, öğrenciler ve Türk öğretmenler için İngilizce konuşma sınıfları düzenleyecek, İngilizce öğretimi için materyal ve etkinlikler geliştirecek. Yani müfredat dışındaki İngilizce etkinliklerine yardımcı olacak. Ancak uzmanlara göre sorunun çözülmesinde yabancı hoca da tek başına çare değil. Ayrıca 40 bin kişi dört yılda da olsa ciddi bir kadro. Gerçekleştirilse bile hepsi alanında uzman olabilecek mi? Konuştukça anlıyoruz ki; "Neden öğrenemiyoruz bu dili?" diye bir kez sormaya gör! Açıldıkça dallanıp budaklanıyor, herkesten farklı tespitler ve çözüm önerileri geliyor.

***

Öğretmenler ne diyor?

Dile maruz kalma öğrenmede önemli bir adım

Salih Sarı (Uludağ Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği): Her öğretmenin kendi öğretim şeklinin olması gerekiyor ancak müfredat kitaplar da buna izin vermiyor. Ders saatlerinin yeterli ya da yetersiz olması da bu durumda çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Sistemin kökü sağlam olursa bir şekilde öğrenilir. Ama sistem yanlış olursa istediğiniz kadar zaman ayırın bir sonuca varamıyorsunuz. Öğrencilere dili anadili olarak konuşanların sunabileceği bir yabancı dile maruz kalabileceği ortamlar sunulması gerekiyor. Öğretmenlerimiz bize nasıl öğrettiyse biz de o şekilde dil öğretmeye devam ediyoruz. Böylece bir kısır döngü kendi içinde devam edip duruyor. Yeni projeyle gelecek öğretmenlerin İngilizce öğretmeni arkadaşlarımızın bu kısır döngüyü kıracağını düşünüyorum.

Dil eğitimi daha erken başlamalı

İpek Did (Fatih Üniversitesi): Birçok ülkede yabancı dil eğitimi anaokulunda başlıyor. Bu kesinlikle çok önemli. Çünkü insan beyninin bir dili kabul etmesi için en uygun yaşlar 5-6'lı yaşlardır. Sadece İngilizce için değil, tüm diller için öğretirken eğlendirmek, öğrenirken eğlenmek gereklidir. Çocuklar dile ezber ile değil, küçük yaşlardan itibaren günlük hayattan parçalarla alıştırılmalıdır. Özel okullarda erken yaşta verilmeye başlanıyor dil eğitimi. Devlet okullarında da sistem bu olsun. Ufak yaştan bu işe iyi bir sistemle giriş yaparsak, arkası gelir zaten.

Sınav endeksli öğrenci yetiştiriyoruz

FEM Yayınları İngilizce Zümre Başkanı Mehmet Çayır, İngilizce eğitiminde sınav psikolojisinin dezavantajlarına değiniyor. Eğitim sistemimiz sınav odaklı olduğundan öğrencinin derslere motivasyonu da sınavlara odaklı oluyor. Çayır, SBS'ye İngilizcenin dahil edilmesiyle ilköğretimde öğrencilerin ilgi ve seviyelerinin arttığı görüşünde. Ancak sıkıntı şimdi de üniversite hazırlıkta gösteriyor kendini. Sadece İngilizce öğretmenliği, tercümanlık gibi alanlara meyleden öğrenciler dile ağırlık veriyor. Diğer alanlardaki öğrenci İngilizce çözmediği için ikinci ya da üçüncü derecede ilgi alanına giriyor. Yani Çayır'a göre sistemde bazı değişiklikler olmadığı sürece yabancı hoca da beklenilen faydayı sağlamayacak.

***

Dört temel beceri birlikte verilmeli

Oxford Yayınları Genel Yayın Müdürü Emrah Özpirinçci yabancı dil eğitiminde diğer derslerden daha farklı bir sisteme gerek olduğunun kabul edilmesi gerektiği görüşünde. Ona göre yabancı dil eğitiminde diğer derslerden farklı olarak üç temel unsur var. Birincisi ders saatleri ve öğrencinin yoğunluğu. İkincisi ise dile hâkim, iyi bir öğretmen. Öğretmen, yabancı dil eğitiminde dört temel beceriyi (okuma, yazma, konuşma, dinleme) eşit oranda kazandırmaya çalışmalı. Ancak Özpirinçci bir tek okuma ve yazmaya yoğunlaşıldığı fikrinde. Bunun da üçüncü temel unsur olan materyal eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor ve ekliyor: "Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde devlet ön planda. Çok güzel bir müfredat var, bu müfredata uygun istediğiniz materyali kullanın deniyor öğretmenlere. Materyali hoca seçtiğinden kendisinin ve öğrencinin seviyesine uygun programı uygulamaya konuyor. Yardımcı materyallerle ders verilmeye çalışılıyor. Dijital olanaklardan da yararlanılıyor. Bizde bakanlığın verdiği tek bir kitapla işleniyor dersler. Dokümanları hoca seçmeli. Bizde herhalde hocalara güven yok. Biraz yurtdışına bakmalı. Açık fikirli olmak lazım."

***

Öğrenci korkmasın, hoca kendini güncellemeli

Bu yıl Amerika'da doktorasını yapmaya hazırlanan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aylin Yavaş'ın İngilizce eğitim ve öğretim üzerine çalışmaları var. Yüksek lisansını ve bilim uzmanlığını da bu konu üzerine tamamlamış. Yavaş'a göre işin akademik boyutunda eğitim, öğretim ve ders programı var. Bunlar iç içe geçen ve birbirini kapsayan kümeler. Mesela her öğrencinin öğrenme şekline göre programlar ve materyaller hazırlanması için Milli Eğitim Bakanlığı'nda bilim uzmanlığını almış, eğitim ve anabilim dalında yüksek lisans ya da doktorasını almış program geliştirme uzmanlarının çalışması gerekli. İşin sosyolojik, psikolojik boyutunu ise kendi hayatından güzel bir örnekle anlatmaya başlıyor: "11 yaşındayken İngilizce öğretmenim hata yaptım diye azarladı beni. O gün 'Baba ben okula gitmeyeceğim' demiştim. Şimdi belki o alanda profesör olacağım." Yavaş'a göre eğitim sistemimiz öğrencinin öğrenme stillerine göre kurulmuş bir sistem değil. Sistemden kaynaklanan sorunlarla öğrenci hata yapmaya korkuyor. Bu sebeple pek çok kişi İngilizce biliyorum ama konuşamıyorum diyor. Yavaş'a göre çözüm için gerek üniversitedeki hocalar, gerek Milli Eğitim'de çalışan İngilizce hocaları kendilerini sürekli güncellemeli, iki yılda bir uluslararası İngilizce yeterlilik sınavlarına girmeli.

Zaman