BM neden Said Nursi’yle ilgileniyor?

BM neden Said Nursi’yle ilgileniyor?

Birleşmiş Milletler Barış ElçisiMuhammed Rıza Dalkılıç Risale Haber’e konuştu-3

(3. BÖLÜM)

 

Röportaj: Said Özadalı-Nurettin Huyut-Risale Haber

 

(I. BÖLÜM için TIKLAYINIZ

)

(II. BÖLÜM için TIKLAYINIZ

)

 

RİSALE ENSTİTÜSÜ MİNDANO’DA ÇOK BÜYÜK BİR AÇIĞI KAPATMIŞ OLDU

 

Risale-i Nur Enstitüsünün Filipinler dışındaki hizmetlerinden bahseder misiniz? Yani Pasifik Okyanusunun ortasında, 7 bin adadan müteşekkil 105 milyon nüfuslu olan Filipinler'le ilgilenmiyorsunuz sadece. Avustralya, güneyde Malezya gibi aslında büyük bir alana hitap eden bir hizmeti yürütüyorsunuz. Bu hizmetler neler?

 

1999 yılında bu yana Malezya, Endonezya, Japonya ve Filipinler’de, Risale-i Nur çalışmaları yürütülüyor. İlk etapta akademisyenlerle başlayan bu çalışmalar, daha sonra fedakar kardeşlerin Türkiye'den oralara gitmesiyle devam etti. Oralarda daha ziyade tercüme faaliyetleri, okullarda akademisyenlerle yapılan toplantılar... Bir noktadan sonra da okuma kulüpleri gibi çeşitli organizasyonları bahane ederek, Risale-i Nurları halk tabakasına da tanıtılması için çalışmalar yapılıyor.

 

Bizim Amerika'yla olan münasebet de şöyle; Risale Enstitüsü Mindano’da çok büyük bir açığı kapatmış oldu kuruluşundan itibaren. Türkiye'den gelmiş olmamız hasebiyle Müslümanlar bizden çok şey bekliyorlardı. Mesela bizi sürekli yönlendiriyorlardı. Filipinler'de müftüden tutun, oranın yüksek öğretim üyeleri, Müslüman bölgelerin valilerine, mücahitlere kadar herkes “bizim elimizden tutun, bize ağabeylik yapın, bir yol gösterin” diyorlardı tabiri caizse... Yani bu bizim şahsiyetimizden kaynaklanan bir şey değil. Biraz Osmanlı mirası, biraz Türkiye'nin son dönemdeki aktif dış politika rolü. Çok yakından görüyorlar, takip ediyorlar. Hem Osmanlıların özellikle ikinci Abdülhamit döneminde oralara maddi-manevi çok ciddi rağbet. Cami yaptırılmış, marangozlar gönderilmiş. Silah ustaları gönderilmiş. Bir gemi insan gitmiş oraya. Mesela Dr. Ahmet Alonton’un dedesinin babası Türktür. Osmanlının gönderdiği, İngiliz ve İspanyol sömürgeciliğine karşı 1800'lü yılların sonunda Abdülhamit Han hazretleri öbek öbek insanları Hindistan'a, Pakistan'a, Malezya'ya, göndermiş. Bunların asıl gönderiliş amacı bir anlamada ajanlık... Oradaki Müslümanları örgütleyip, mevcut sömürgeci yönetime karşı başkaldırısını sağlamak. Tabi bu çok gizli yürütülmüş faaliyetler.

 

MİNDANO BİRLEŞİK BARIŞ HAREKETLERİ

 

Bu faaliyetleri bildikleri için Türkiye'den gidince bizden çok şey beklediler. Dolayısıyla Enstitü kurulup, bir tüzel kişilik de alınınca daha ziyade böyle irtibatlarımız, münasebetlerimiz arttı. Bizim Enstitünün kurulmasından bir müddet sonra Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında çok ciddi çatışmalar oldu. O çatışmalarda hep ilk aranan yerlerden birisi biz olduk. Yani “gelin devletle bizim aramızı yapın.” Hem Müslümanlar diyordu, hem de Müslümanlara silahı bıraktıracak, Filipinler devletini entegre ettirecek bir proje. Bununla alakalı bir tampon aranıyor. Tam bu noktada şöyle bir fikir geliştirdiler. İki taraftan da barışı isteyen Müslüman ve Hıristiyanlar bir birleşik barış projesi. Bütün STKları bir araya getirip, bir şemsiye altına toplayacak bir kurum. Onun için Mindano Birleşik Barış Hareketleri diye bir organizasyon kuruldu. Yaklaşık elli tane Sivil Toplum Kuruluşundan oluşan. Risale-i Nur Enstitüsü de bu hareketin bir parçasıydı. Bizi oranın başkanı yaptılar.

 

 

İlerleyen aylarda Dışişleri Bakanlığımız, o zaman Ahmet Davutoğlu Başbakan müsteşarıyken bu bölgeyi çok iyi bildiği için, çok yakından alakadar olmuştu. Büyük elçiliğimiz ilgilenmişti. Derken, biraz duruldu... Oradaki Mindano ekibi Türkiye'ye geldi. Türkiye'den heyetler Mindano'ya geldiler. Barış görüşmelerinde bizzat İslam Konferansı Örgütüyle beraber bulunduk. Orada devlet ve halk şunu gördü; İslam Konferansı Örgütü’nü de aktifleştiren Türkler. Yani birden öyle bir mana oldu. Sanki onları biz getirmişiz gibi. Halbuki çoktan beri bu Örgüt alakadardı bu konularla. Öyle bir ön ayaklığımız oldu. Derken, Birleşmiş Milletlerden bazı örgütler, Mindano bölgesine geldi ve bu STK’ları bir araya getirdiler. Bir Mindano barış hareketi de Birleşmiş Milletler bünyesinde başladı. Onların temsilcileri, bu Birleşmiş Milletler başkanının oğlunun başkanlık yaptığı bir projede onlar geldiler ve biz onları misafir ettik. Dershanelere götürdük, hizmetlerimizi gösterdik. Nur külliyatındaki sulhu umumiye teşvikini gösterdik. Bediüzzaman Hazretlerinin bu noktada çok ciddi ehemmiyetle durduğunu gösterdik. İkinci cihan harbinden sonra Bağdat Paktı’yla alakalı yazdığı mektuplar var. Çok ehemmiyetli mektuplar onlar. O zamanki Paktın sadece Türkiye, Irak, Pakistan arasında değil, sadece üç yüz elli, dört yüz milyon Müslümanın değil, yedi yüz milyonluk Hıristiyan alemini kuşatan, içine alacak olan bir projedir gibi, böyle istikbale matuf Hıristiyanlarla Müslümanların ortak paydada birleşip hem ahlaksızlığa, hem ateizme, hem dinsizliğe karşı mücadelede bir birliktelik... Bu gibi manalar da hep konuşuldu.

 

POWERPOİNT SUNUMU HAZIRLADIM: RİSALE-İ NURDA BARIŞ PROJESİ

 

Ben bir powerpoint sunumu hazırlamıştım. Risale-i Nurda barış projesi... Bediüzzaman Hazretlerinin sulhu umumiye anlayışıyla alakalı. Onu bu heyete gösterdim. Gayet memnun oldular. Heyetten gelenlerden biri Charles Philips, bir organizasyonun uluslararası başkanı. Küresel Barış Hareketi gibi bir organizasyonları var. Yine ABD Başkanı Obama'nın danışman yardımcılarından ve UNDP'nin başkan yardımcısı, aynı zamanda David Kaplara gelmişti...  Onlarla da bunları paylaştık. Dolayısıyla aramızda münasebetler oluştu, mailler gönderdik birbirimize... 

 

Birleşmiş Milletler içinde de, Amerika’da da aynı şekilde yani böyle İslam aleminde  Peygamber Efendimizin (asm) rahmet ciheti, merhamet ciheti dışında savaşlarından ve evliliklerinden o kadar çok bahsedilmiş ki, batı İnsanı İslamiyeti bunlarla biliyor. Biz hep nazarlara Risale-i Nur’da geçen kalplerin mahbubu, akılların muallimi, nefislerin terbiyecisi bir Hz. Muhammed (s.a.v.) manasını vermeye çalıştık. Muhabbetin öncüsü bir peygamber olarak O’nu anlatıca bize, “Ya İslam alemi Peygamberinizi tanımıyor, suçu bize atıyorsunuz biz İslamiyeti yanlış tanıyoruz diye, ya da siz tanıtmıyorsunuz” dediler. Böyle olunca hem Batı tanımıyor,  hem de İslam alemi tanımıyor. Yani öyle bir şey olsun ki, biz İslamiyeti ve Peygamberi daha rahat anlayalım ve anlatabilelim manasında dileklerini belirttiler.

 

 

ESMA-İ HÜSNA; MÜSLÜMAN, HIRİSTİYAN VE YAHUDİLERİN ORTAK KONUSU

 

Daha sonra Risale-i Nur külliyatını gönderdik bu zatlara. Ve Amerika’nın en büyük üniversitesinde yönetim kurulu üyesi olan Profesör Michal Renecan bu yıl 21- 22 Temmuzda yaptığımız “Adalet” konulu sempozyuma bütün masraflar Birleşmiş Milletler tarafından karşılanmak üzere gönderildi.

 

Onlar sempozyuma geldikleri zaman, Mindano bölgesini çok iyi bilen bir kişi bize “bu konuyu değiştirin. Adalet konusu olmasın” dedi. “Neden” deyince, “Biz çok korktuk, adaletsizliğin üç dört asırdan beri yaşandığı, kanın oluk oluk aktığı, Müslüman ve Hıristiyan tansiyonunun hiç inmediği bir bölgede siz adalet konulu bir sempozyum yapıyorsunuz. Burada insanlar birbirlerini yerler. Hem Müslümanlar hem Hıristiyanlar. Şiddetli bir arenaya dönecek burası. Neticede de siz bundan çok büyük bir zarar göreceksiniz diye düşünüyorduk. Hıristiyanlar gelecek diyecek ki; Biz Mindano bölgesine zorla yerleştirildik. Şimdi hem Müslümanlardan, hem de devletten çekiyoruz. Müslümanlar diyecek ki; asırlardan beri tamamı bizim olan bir bölgede zorla asimile edildik, zorla Hıristiyanlaştırıldık. Hıristiyan olmayanlar üzerinde hep ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılıyor” dedi. Yani onların zannına göre hep böyle adaletsizliğin konuşulacağı bir sempozyum olacak gibi. Hiçbir şey olmasa insanlar birbiriyle kavga eder diye düşünülüyordu.

 

Fakat o kişi sempozyumun ardından, “Biz şu anda şok geçiriyoruz. İki gün boyunca herkes hep böyle Esma-i Hüsna hakkında konuştu. Bir iki siyasi konuşma olduysa da, -ki o adaletin bir parçasıydı- onların da olması gerekti. Hiçbir kavga olmadan, hiçbir sıkıntı olmadan herkes görüşünü ifade etti. Müslümanlar da ifade ettiler, Hıristiyanlar da ifade ettiler. En fazla dikkatleri çeken husus “hep Esma-i Hüsna noktai nazarından bu mesele anlatıldı. Bu başlı başına sizin Enstitünüzün büyük bir başarısıdır. Aynı zamanda Risale-i Nur'un bu konulardaki derslerinin bütün insanlık tarafından kabul edilebileceğinin göstergesidir. Nereye gidilirse gidilsin. Bu adalet anlayışı, çok rahat bir şekilde paylaşılabilir. Yahudiler tarafından da paylaşılabilir, Hıristiyanlarla da vs diğer milletlerle de paylaşılabilir” dediler.

Yaptığımız “Adalet” konulu sempozyumdan sonra bize barış elçiliği vazifesini verdiler.

 

 

2015 DÜNYA BEDİÜZZAMAN YILI İLAN EDİLEBİLİR

 

Enstitünün başkanlığını da siz mi yürütüyorsunuz?

 

Evet, Enstitünün Başkanıyım, dolayısıyla barış elçisi görevini de yürütüyorum. Zaten o unvanla bizi Amerika' ya çağırdılar.

 

Onun dışında Birleşmiş Milletlerin Risale-i Nur, Bediüzzaman ile ilgili ne tür düşünceleri var?

 

Oradaki konuşulan konulardan biri de şuydu, “Biz senelerdir bir İslam Alimi ile ilgili, bir İslam önderi ile alakalı dünya çapında bir faaliyet yapmadık, yapamadık.” En son Mevlana ile alakalı bir proje gerçekleştirilmişti. “Şu anda dünyanın buna ciddi anlamda ihtiyacı var. Daha doğrusu model insanlara ihtiyaç var.”

Bu model insanlar seçilirken, şu kriterlere dikkat ediyorlar:

 

Kitleler üzerinde tesiri olmuş,

İnsanların hayat tarzını değiştirmiş,

Toplumların gidişatını değiştirmiş özelliğe sahip olan kişilerden seçiliyor.

 

Mesela bu kişi bir alim olmalı, Çünkü, herhangi bir Müslüman bildiği ve tanıdığı bir alimin sözüne fazlasıyla değer veriyor. Onun hayatını kendine örnek alıyor.

 

O nedenle böyle bir insanı seçerek bunu İslam dünyasına ve insanlığa tanıtmak istiyorlar.

Bunun için şunlar da konuşuluyordu. 2015 senesinde Bediüzzaman senesi veya Bediüzzaman Yılı tertiplenebilir. Birleşmiş Milletler sponsorluğunda 195 ülkede Bediüzzaman ve onun İslam anlayışı, onun Peygamber Efendimizi (ASV) anlama tarzı ve onun insanlığı anlama ve anlatma tarzı, onun barış için yaptıkları tek tek anlatılıp duyurulacak.

 

Niye Bediüzzaman Said Nursi derseniz? Çünkü, İslam Alemine baktığımızda zulümler, son 5-10 sene içerisinde özellikle Bosna'da, Çeçenistan’da, Filistin'de, Irak’ta, Filipinler'de yapılanlar… Bediüzzaman’a baktığımızda ise 28 sene çektiği çile, uğradığı cefa, zehirlenmesi ve ona yapılanlara rağmen onun hep barıştan ve müspet hareketten yana olması. Kendisine yapılan tüm zulümlere rağmen hiçbir şekilde intikam alma duygusu ve çabası olmaması, aksine onları helal ettiğini söylemiş olması ister istemez dikkat çekiyor.

 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BEDİÜZZAMAN’LA FİNAL YAPACAK

 

Şu anda Dünyada veya İslam aleminde daha çok İslami cemaatlere baktığımız zaman genellikle “2S” formülü dediğimiz, silahla ve siyasetle İslamiyet’i tanıtma tarzı ve bundan dolayı da geçmişte yapılan hatalara, zulümlere karşı intikam alma duygusu hep ön planda olmuş. fakat Bediüzzaman Modelinde gördüğümüz bu “2S” förmülünü kaldırıp yerine “1S” formülünü koyuyor. sevgiyi ön plana çıkardığını görüyoruz. Yani, “Muhabbet bu kainatın bir sebebi vücududur” diyor. “Muhabbet şu kainatın nuru, rabıtası, hayatı olduğu”ndan bahsediyor. Ve her bir insanda “Cenab-ı Hakk’ın şu kainatı istila edecek bir muhabbetin çekirdeğini onun kalbine yerleştirdiğini” söylüyor. Acaba Birleşmiş Milletler Üstadın bu yönünü mü keşfetti ki, Bediüzzaman’ı bir örnek insan, bir model şahsiyet olarak tanıtmak istiyor? Ve neden 2010 değil de 2015? Tabiri caiz ise o zamana kadar ki kadroyu doldurmuşlar mı?

 

Yıl konusunu fazla sormadım o nedenle o konu da bilgim yok. Ama böyle bir süre tanınmasının nedeni; hazırlık dönemi olabilir birinci neden bu. Diğeri Birleşmiş Milletlerin 2000’de başlattığı ve 2015’e kadar devam edecek olan bir projesi var. Biz ona MDC diyoruz. Millenyum Dabulak Gold diye bir proje, sekiz maddelik bir projedir. Birleşmiş Milletlerin sekiz hedefini belirliyor. Bu hedeflere ulaşmanın son tarihi 2015 olarak belirlenmiş. 2000 senesinde başladı “Yeni Bin Yılın Hedefleri” başlığı altında, bununla ilgili projeleri var.

 

Bunların arasında:

-Hastalıklarla mücadele

-Fakirlikle mücadele

-Dinler arası diyalog

-İnsanlığı tek bir Allah’ın idaresinde ve hakimiyetinde tek bir aile haline getirmek gibi konular var. Bu aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin hedef cümlesi haline de gelmiş.

Yani bu ve benzeri hedeflere ulaşmak için bir hedef konmuş işte o hedef 2015’tir.

 

Yani Bediüzzaman’la final yapacaklar Öyle mi?

 

İnşallah!

 

Peki, bununla ilgili çalışmalar başlatıldı mı?

 

Bununla ilgili görüşmelerimiz devam ediyor. Biz bu konuya yeni muttali olduk.

 

Yani bu teklifi onlara siz mi yaptınız?

 

Hayır! Benim aklımın ucundan bile geçmemişti böyle bir teklif.

 

O halde böyle bir teklif veya bu konuşma nasıl tahakkuk etti, hangi münasebetle bunu dile getirdiler?

 

Aslında bu gibi konular Birleşmiş Milletlerin her zaman gündemindedir. Devamlı konuşuluyor. Bu gibi konular konuşulurken Bediüzzaman Hazretlerinin Sulh-u Umumi konusundaki görüşleri dikkat çekiyor.

 

Bu fikirlerin bütün dünyaya ilan edilmesinin zarureti de konuşuluyor. Mesela Obama’nın Kahire konuşmasında ısrarla vurguladığı nokta, bunu Türkiye’de de dile getirmesi, sonra Ramazan konuşmasında da bunu tekrar vurgulayarak söylediği “Rahmet elçisi Peygamber” vurgusu… İşte bunu doğru ifadelerle anlatacak, İslamiyet’e ait güzellikleri, ahlakı hasene dediği, İslamiyet’e ait doğruluğun doğru bir isim tarafından anlatılması veya hem lisan-ı hal ile hem de lisan-ı kal ile anlatacak bir gurup, bir cemaat veya bir lider aranıyor. Bunu da en iyi yapacak isim olarak Bediüzzaman olduğu görülmüş ve fark edilmiş, sanırım bu şekilde gündeme gelmiştir.

(Devam edecek)