Müslümanları yöneldikleri kıblelerinden çeviren nedir?

Müslümanları yöneldikleri kıblelerinden çeviren nedir?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Bakara Sûresi 142-144. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

142-İnsanlardan bir kısım sefihler:(1) “Onları (o Müslümanları) üzerinde bulundukları (yöneldikleri) kıblelerinden çeviren nedir?” diyecekler.(2) (Ey Resûlüm! Onlara) de ki: “Doğu da batı da (her yer) Allah’ındır.” (O,) dilediği kimseyi (hikmetine binâen, kendi lütfundan) dosdoğru bir yola hidâyet eder.

143-İşte böylece sizi mu‘tedil (adâletli ve dengeli) bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine (hesab gününde umum peygamberler lehine) şâhidler olasınız, peygamber de sizin üzerinize şâhid olsun! Hem daha önce üzerinde bulunduğunu (kendisine yöneldiğin Kâ‘be’yi) ancak, peygambere tâbi‘ olanları, ökçeleri üzerinde geriye (küfre) dönecek olanlardan ayıralım diye kıble yaptık. Çünkü şüphesiz (bu,) Allah’ın hidâyet ettiği kimselerden başkasına elbette ağırdır. 
Allah, îmânınızı (Mescid-i Aksâ’ya doğru kıldığınız namazları) zâyi‘ edecek değildir. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı elbette Raûf (çok şefkatli olan)dır, Rahîm (çok merhametli olan)dır.

144-(Ey habîbim!) Yüzünün göğe çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Artık seni, hoşnûd olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz; bundan sonra yüzünü Mescid-i Harâm tarafına (Kâ‘be’ye) çevir! (Ey mü’minler!) O hâlde (siz de) nerede olsanız, artık (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin!(3) Hem doğrusu o kendilerine kitab verilenler, şübhesiz bunun Rablerinden (gelen) hak olduğunu gerçekten biliyorlar. Allah ise, (onların) yapmakta olduklarından gafil değildir.

145-And olsun ki, eğer (sen) kendilerine kitab verilmiş olanlara her ne delil getirsen, (yine de) senin kıblene tâbi‘ olmazlar. Sen de onların kıblesine tâbi‘ (olacak) değilsin. Onların bazısı da (diğer) bazıların kıblesine tâbi‘ değildir(ler). Celâlim hakkı için, eğer sana (vahiyle) gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, şübhesiz sen o takdirde, mutlaka zâlimlerden olursun!

(1)Sefih, aklı veya dîni eksik olan, lehinde ve aleyhinde olanı ayırd edemeyen ve menfaatli yolu bırakıp zararlı yolda giden, dînî cihetteki noksanlığıyla Allah’a isyân eden kimse demektir. (Râzî, c. 2/4, 102)
(2) Hz. Peygamber (asm) ve Müslümanlar, Mekke’de iken, namazlarında Kâ‘be’ye yöneliyorlardı. Medîne’ye hicretten sonra Mescid-i Aksâ’ya yönelmeleri emrolundu. Sonra bu âyetin nâzil olmasıyla tekrar Kâ‘be’ye yöneldiler. (Nesefî, c. 1, 133)
(3)“Vaktin evvelinde, Kâ‘be’yi hayâlen nazara almakla namaz kılmak mendubdur ki, birbirine giren dâireler gibi Beyt’in (Kâ‘be’nin) etrâfında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt’i ihâta ettikleri (kuşattıkları) gibi, en uzak safların da âlem-i İslâm’ı ihâta etmiş olduğunu hayâl ile görsün. Ve o musallî de (namazı kılan da) o saflara girmekle, o cemâat-ı uzmâya (büyük cemâate) dâhil olsun ki, o cemâatın icmâ‘ ve tevâtürü (aynı fikirde ittifâk etmeleri), onun namazda söylediği her da‘vâya ve her sözüne bir hüccet ve bir bürhân (delîl) olsun. 
Meselâ, namaz kılan: اَلْحَمْدُلِلّٰهِ dediği zaman, sanki o zamanda o cemâat-ı uzmâyı teşkîl eden bütün mü’minler: ‘Evet, doğru söyledin!’ diye onun o sözünü tasdîk ediyorlar (doğruluyorlar). Ve bu tasdikler, hücûm eden evhâm (vehimlere) ve vesveselere karşı ma‘nevî bir kalkan vazîfesini görür. Ve aynı zamanda, bütün hâsseleri (hisleri) ve latîfeleri ve duyguları o namazdan zevklerini ve hisselerini alırlar. Yalnız, musallînin Kâ‘be’ye olan şu hayâlî nazarı kasdî olmamalıdır. Tebaî (kasdî olmayan) bir şuûrdan ibâret bulunmalıdır.”
(Mesnevî-i Nûriye, Katre, 63)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.