Ku­yu­da­ki Be­bek

“Do­ğan her ço­cuk, ai­le ve mem­le­ket için bir mas­raf ka­pı­sı­dır. Fa­kat her ço­cuk, ay­nı za­man­da bir ze­kâ, bir kol gü­cü ve ener­ji de­mek­tir.” (Prof. Dr. Meh­met Kap­lan)

Yıl­lar ön­ce, Sâ­mi­ha Ay­ver­di'nin “Ha­tı­ra­lar­la Baş­ba­şa” kitabını oku­muş­, “Ku­yu” ya­zı­sın­dan çok et­ki­len­miş­tim. O yıl­lar­da Sov­yet İm­pa­ra­tor­lu­ğu da­ğıl­ma­mış­tı. De­mir Per­de yı­kıl­ma­mış­tı. Yi­ne de alı­nan acı ha­ber­ler­le içi­miz bur­ku­lur, soy­daş­la­rı­mı­zın acı­sıy­la in­ler­dik.

Adı ge­çen ha­tı­ra­dan et­ki­le­ne­rek "Kuyudaki Bebek" adlı bir de­ne­me ka­le­me al­mış­tım. Ye­ri gel­di­ği için o ya­zı­mı aşa­ğı­ya ay­nen alı­yo­rum:

“93 Har­bi’nde acı bir ai­le dra­mı ya­şa­nır. Rus zulmünü yaşamış genç bir lo­ğu­sa, göç­ten baş­ka ça­re­si ol­ma­yan bir mu­ha­cir ka­fi­le­si­ne ka­tı­lır. Bir elin­de kırk gün­lük be­be­ği, di­ğer elin­de ta­şı­ya­bi­le­ce­ği ka­dar mü­cev­her var­dır.

Ka­fi­le aç se­fil gün­ler­ce yol alır. Lâ­kin düş­man peş­le­rin­de­dir. Düş­man at­lıdır. Ken­di­le­ri ise yayan­..­.

Ayak­lar çat­lar, top­rak kan­la ku­cak­la­şır. Ama yi­ne yü­rü­ne­cek­tir. Kırk gün­lük lo­ğu­sa tü­ken­miş, pe­ri­şan ol­muş­tur. Bir ku­yu ba­şın­da din­le­ni­lir, su­lar içi­lir. Ka­dın el­le­rin­de­ki­nin bi­ri­ni bı­rak­mak zo­run­da ol­du­ğu­nu dü­şü­nür. Ve mü­cev­her çı­kı­nı­nı ku­yu­ya atar, yo­la de­vam edi­lir.

Dağ­lar aşı­lır, ova­lar ge­çi­lir...

Bir ara genç an­ne rü­ya­dan uya­nır gi­bi fer­ya­da baş­lar. Gön­lü ya­ra­lı an­ne­nin çığ­lı­ğı ile Kaf­kasya’nın ba­şı du­man­lı dağ­la­rı yan­kı­la­nır. Ka­fi­le do­na­ka­lır ol­du­ğu yer­de.

An­ne, mü­cev­her­ler ye­ri­ne yan­lış­lık­la yav­ru­su­nu at­mış­tır ku­yu­ya.

Çi­le­li an­ne ge­ri­ye dön­mek is­ter. Fa­kat Rus kor­ku­sun­dan dö­ne­mez. Ça­re­siz, yo­la de­vam eder. Be­de­ni yü­rür; ama kal­bi ku­yu­da­dır genç kadının. İn­san, ken­din­den bir par­ça­yı na­sıl arkada­ bı­ra­kır ki...

Dert­li ana­ya, ağ­la­ya ağ­la­ya yü­rü­mek dü­şer sa­de­ce. Kafile, yi­ne bir ku­yu ba­şın­da ko­nak­lar­. Tam kal­ka­cak­la­rı sı­ra­da baş­ka bir grup gö­rü­nür va­di­den. Bu ge­len­ler de dost­tur­lar. Bek­ler­ler, si­lu­et­ler be­li­rir; yüz­ler gü­ler.

Bir ku­cak­ta yav­ru­su­nu gö­rür yas­lı an­ne. Hem de er­kek kar­de­şi­nin ku­ca­ğın­da. Ku­yu­nun çık­rığı­na ta­kı­lıp kal­mış, on­lar da fark edip al­mış­lar, ge­tir­miş­ler. Bu de­fa göz­ler­den bo­şa­lan se­vinç göz­yaş­la­rı­dır. Yüz­ler apay­dın­lık­tır...

Göçmen an­ne, ço­cu­ğu­nu far­kın­da ol­ma­dan ku­yu­ya at­mış, öğ­ren­di­ğin­de de yü­re­ği dağlanmış­tı.

Ya gü­nü­mü­zün ba­zı an­ne­le­rine ne demeli?.. Ço­cuk­la­rı­nı şu­ur­suz­ca ka­ran­lık ku­yu­la­ra, canavar­la­rın ağ­zı­na atan annelerine... Yavrularını so­ka­ğın acı­ma­sız­lı­ğı­na terk edenlere... Boyun­la­rın­da­ki, kol­la­rın­da­ki ziy­net­ler ka­dar on­la­rı önemsemeyenlere..." Ne demeli, bilmem ki?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.