Kur'ân'ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı

Kur'ân'ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Sonra bu cümlenin ihtiva ettiği eczanın nazmında tezahür eden letaif cihetine bakalım.

اِنَّ ile اَلَّذِينَ 1 mevkilere göre ifade ettikleri nüktelerden maada, belâgatçe kıymetli sayılan iki nükteyi daha tazammun etmişlerdir ki, Kur'ân, pek çok yerlerinde اِنَّ ile اَلَّذِينَ 'yi mükerreren zikretmiştir.

Tahkiki ifade eden اِنَّ 'deki nükte şöyle tasvir edilebilir ki: اِنَّ herhangi bir cümlede bulunursa, o cümlenin damını deler, hakikate nüfuz eder. Ve o dâvâyı veya hükmü aşağıya indirir. Hakikate yapıştırmakla, o hükmün hayalî veya zannî veya mevzu veya hurafe hükümlerden olmadığını ve ancak hakaik-i sâbiteden olduğunu ispat eder.

Bu cümlede اِنَّ 'nin hususî nüktesi: Bu âyetin muhatabı olan Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) şek ve inkâr bulunmadığı halde şek ve inkârı ref etmek şe'ninde olan اِنَّ ile karşılanması, onların iman etmesi için Peygamberin (a.s.m.) şiddet-i hırsına işarettir.

اَلَّذِينَ kelimesi ise, göze görünmezden evvel akla görünen garip ve yeni hakikatlere bir vasıta-i işarettir. Bunun içindir ki, hakikatleri tebdil ve tecdid eden ve inkılâpları tasvir için kullanılan işaret ve vasıtalardan en çok kullanılan اَلَّذِينَ ve emsalidir.

Kur'ân'ın tecellîsiyle çok neviler silindi, hakikatler yıkıldı. Onlara bedel, yeni yeni neviler, hakikatler teşekkül etti. Evet, zaman-ı cahiliyete bak: O zamanda bütün neviler millî rabıtalar üzerine teşekkül ettiği gibi, içtimaî hakikatler de taassub-u kavmî üzerine bina edilmişti. Kur'ân'ın tecellîsiyle o rabıtalar kesildi, o hakikatler tahrip edildi. Onlara bedel, dinî rabıtalar üzerine yeni neviler ve hakikatler ihdas edildi.

Evet, Şems-i Kur'ân'ın tulûu ile, bazı kalbler, onun ziyasıyla tenevvür etti. Ve mü'minlerin nev'ini temyiz ve tayin eden bir hakikat-i nuraniye meydana geldi. Kezalik, o keskin ziya karşısında, mezbeleye benzeyen bazı pis kalbler de yanıp kömür oldular. Ve o kâfirlerin nev'ini ilân eden zehirli bir hakikat-i küfriye husule geldi. İşte bu hakikat-i küfriyeye işaret için اَلَّذِينَ zikredilmiştir.

Maahâzâ, her iki اَلَّذِينَ arasında tam bir münasebet vardır. Çünkü, herbirisi birbirine zıt olan bir hakikate işarettir.

Ve keza, harf-i tarif olan اَلْ 'in ifade ettiği beş mânâyı اَلَّذِينَ 'de ifade ediyor. O mânâların en meşhuru, ahiddir. Yani, gerek اَلْ 'den, gerek اَلَّذِينَ 'den, mâhut ve malûm birşey kasdedilir. Binaenaleyh, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ümeyye ibni Halef ve saire gibi mâhut ve meşhur büyük kâfirlere اَلَّذِينَ ile işaret edilmiş olduğu ihtimali pek kavîdir. Bu ihtimale binaen, şu âyet, gaybdan ihbar eden âyetlerden biri olur. Çünkü onlar küfür üzerine ölmüşlerdir. Ve aynı zamanda, i'câz-ı mânevînin dört nev'inden bir nev'i, şu gaybî ihbarlardan tezahür eder.

Dipnot-1: O kimseler ki.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz