Kur’an’ı Risale-i Nurla daha iyi anlıyorum

Kur’an’ı Risale-i Nurla daha iyi anlıyorum

Mekke'de bulunan Seyyitler Cemaatinden Muhammed El-Mas, röportajının son bölümünde oldukça ilginç değerlendirmelerde bulundu

Röportaj: Abdurrahman Iraz
Tercüme: Muhammed Nur Sungur-Risale Haber

3. BÖLÜM:

KUR’AN-I KERİM’İ RİSALE-İ NUR’LA DAHA İYİ ANLIYORUZ

Hasta, ilerlemiş yaşı, ancak iki kişinin desteği ile yürüyebilmesine rağmen, hizmet denince hastalığı ve yaşlılığı arkaya atıp canlanan ve o haliyle bile hizmet eden Sungur ağabeyi anlatır mısınız? Gezdi, götürdü, dolaştırdı, gösterdi, okudu derken gözümde öyle 20’lik bir delikanlı canlanıyor…

Mustafa Sungur hizmet denince yorulmak nedir bilmiyor. Şunu bilmemiz gerekir ki, İslami ve ilahi hizmet yani iman ve Kur’an hizmeti, mücessem ruha dönmedikçe insanın, insani mertebeye çıkması katiyen mümkün olmuyor. Yani insanın kendini ilahi hizmete vermesi, onun ruhen mükemmeliyetini netice veriyor. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuyor mu?; “Biz insanı en üstün bir mertebede yarattık, sonra onu esfeli safiline attık ancak aman edenler ve salih amel işleyenler müstesna.” İşte ayet-i kerimedeki “illa”yı (ancak) bize Risale-i Nurlar öğretiyor. İman edenler. Nasıl bir iman? Salih ameller işleyenler. Nasıl salih amel? Nedir salihat? Haddi-hududu nedir? Miktarı ne kadardır? Nasıl yapılacak? İnsanın ruhunun ilahi hizmete inkişafı onun ruhunu kemale erdiriyor ve hakiki insaniyete yüceltiyor. İşte ahsen-i takvim sırrı budur. Bu büyük bir meseledir. Ve biz bunu Risale-i Nur’dan öğreniyoruz. Biz bu meseleyi tam olarak anlayıp kavradığımız zaman, ahsen-i takvim sırrını anlamış oluruz. Hakiki insan olmak isteyen kimse, bunun ehemmiyetle üzerinde durması ve muhafazaya çalışması lazımdır.

O halde Mustafa Sungur, Üstadının da öğretmesiyle ve Üstadın diğer talebeleri ve bütün şakirtleri hatta Risale-i Nurları okuyan hamiyet ve gayret sahipleri gerçek insanlık kerametini, insanın en yüce mertebede yaratılış sırrını Risale-i Nurlarda buldular. Binaenaleyh onların hayatlarının mihveri Risale-i Nur olmuş. Bu hususta  hamiyeti olmayanları da kınamamalı. Zira bu, gayret, cehd ve hamiyet gerektirir. Böylece Hak’kı bulmak, -hak bir bütündür parçalanamaz- insan bu noktada sadece aklıyla yaşayamaz. Belki aklıyla, kalbiyle, ruhuyla, hissiyat ve bütün latifeleriyle hatta vücudunda deveran eden, cismini hareket ettiren kanı onu Risale-i Nura çevirir, Risale-i Nurlar için çalıştırır. Her şeyi Risale-i Nur içindir. Risale-i Nur ne derse, ne isterse onu yapar, Risale-i Nurlar onun kanı olmuştur. Sadece düşünce değil, mücerred mesele ve malumat değil, nazar değil, sınırlı bir alaka da değil, belki hayatın ta kendisi. Bu şekilde Risale-i Nur İslamı ve Allah’ın insanı yaratış maksadını hayata çeviriyor. İste Mustafa Sungur ağabey nurları böyle hakkıyla yaşıyor. Acizane görüşüm.

CENAB-I HAK BU ŞAHSİYETLERİ SEÇMİŞ, İSTİHDAM ETMİŞ

Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Zübeyir ismini duymuşsunuzdur.

Evet duydum Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.

Zübeyir ağabey için fena fil üstad denmiş, yani üstadında fani olmuş, üstadın nefesine kadar her şeyiyle ilgili ve pür dikkat… Mustafa Sungur ağabey için de üstad “fena fin-nur” demiş.

Şu halde ikisinin de makamları ayrı. Çünkü bizzat Üstad Sungur ağabey için “hayatım hayatınla devam edecek Sungur” demiş olduğunu işittim. Belki bu daha yüce bir hakikat veya Üstad aralarında Risale-i Nura alaka yönünden birin diğerinden pek tefrik etmiyor.
Üstad Allah’ın kendisine bahşettiği basiretle Zübeyir ağabeyin Sungur ağabeyden önce ahirete irtihalini bilmiş ve Sungur ağabey için, “hayatım hayatınla devam edecek” diye ifade etmiş.

Bediüzzaman’ın talebelerinin her birinin ayrı ayrı vasıfları var. Mesela Abdullah Yeğin ağabeye Üstad, “sen nurcuların ağabeyi olacaksın, sen vakıfların başısın” demiş. Üstad talebelerinin her birisine ayrı ayrı iltifatlarda bulunmuş.

Cenab-ı Hak bu şahsiyetleri seçmiş, istihdam etmiş ve bu ahirzamanda nura musahhar ederek dinine hizmet ettirmiş. Hepimizin üzerinde çok hakları var, haklarını ödeyemeyiz mükafatlarını Allah versin. Çünkü bu zamanda İslama hizmet, iman ve Kur’an hizmetiyle çok yüce, çok ulvi bir vazifeyi eda etmişler. Bu tarz bir vazife yapma derecesi, ne Üstaddan evvel, ne de Üstaddan sonra olmamış.

muhammed_elmas_manset.jpgRİSALE-İ NURU GEÇ TANIDIĞIMA PİŞMANIM

Seyyid Muhammed hayatınızda pişmanlık duyduğunuz bir şey varmı?

Sizleri geç tanıdığıma pişmanım. Keşke aklımın erdiği andan itibaren risaleleri ve risalelerin metodunu tanımış olsaydım. Ta baştan beri Nurcu olsaydım, galiba farklı olurdu. Hala çoğu meselelerde nefsimle mücahade halindeyim. Üstadın cihadı nefs-i dediği gibi pek çok şeyde risalelerin metoduna tam manasıyla alışmış değilim. Alışmış olsam başka olurdu. Allah hakimdir.

ABDÜLKADİR GEYLANİ’NİN NESLİNDEN BİRİSİ SİZE İMAMLIK YAPACAK

En sevindiğiniz şey?

Pek çok şeyi fevt etmeme (kaçırmama) rağmen Allah bana en faziletli ve en güzeli verdi. Risale-i Nura hizmeti. Gerçi hizmet ettiğimi söyleyemem ama Risale-i Nura hizmet edenlerin hizmetkarıyım. Beni sevindiren bir başka hususu daha anlatayım. Seyit Salih Özcan’dan dinlemiştim. Seneler evvel bir ziyaretinde Üstad hazretleri şöyle buyuruyor; “seyyidlerden bir grup sizi ziyarete gelecekler, onların içinden seyyid Abdülkadir Geylani’nin neslinden birisi de size imamlık yapacak.” Türkiye’yi ziyaretimiz sırasında Elazığ mevlidinde anlatmıştı. Hakikaten biz Ömer Geylani ile beraber altı seyyid birlikte Elazığ mevlidine gitmiştik. Öğle namazı için hazırlanmıştık, cidden kalabalık bir cemaat kalkmış, namazı kıldıracak imam bekliyoruz. Nur talebelerinde bildiğim kadarı ile adet olduğu üzere bir kişi imamete geçer ve namazı kıldırır. Fakat o gün acip bir şey oldu herkes bekliyor ama kimse bir türlü imamete geçmiyordu. Seyyid Ömer El-Geylani abdest almaya gitmiş ve gecikmişti, nihayet o da abdestini bitirdi geliyorken, cemaat sanki onu bekliyormuş gibi safları açıyor ona yol veriyordu o da safları yara yara nihayet imamet makamına geçti. Bu esnada bir kişi, “kim bu adam” dedi. Ben de “Seyyid Abdülkadir Geylani’nin torunu Ömer Geylani’dir” dedim.

Allah-u Ekber diyerek namaza başladık biraz sonra ağlama ve hıçkırık sesi duyduk seyit Salih Özcan ağabey ağlamaktan namazı tamamlayamamış ve terk etmişti. Namazdan sonra cemaat toplanmış onlara bu hadiseyi anlatıyordu hem o ağlıyor hem cemaat ağlıyordu nihayet bana da aktardıkları zaman çok sevindim. Elhamdülillah ben de onlardan biriyim. Bediüzzaman da biliyor ben onların ayakkabılarının hizmetçisi olmak bana kafidir. Allah kerim. Cenab-ı Hak, bizleri bu hizmete ehil ve liyakatlı kılsın amin.

HAYATIMI RİSALE-İ NUR OLMADAN DÜŞÜNEMEM

Bu bir şereftir ve siz bu hizmetle müşerrefsiniz.

Estağfurullah…

En ileri, en son gayeniz nedir?

Şu anki hayatımı Risale-i Nurlar olmadan düşünemem, Risale-i Nurlara hizmetin dışında gelecek için kendime bir hedef belirleyemem, başka bir şey tasavvur edemem. Gerek şahsi, gerekse sosyal hayatımın çoğunda her vesile ve her alanda Risale-i Nurlar var. Talebelerime hemen hemen derslerimin yarısını risalelerden veriyorum.

Kaç talebeniz var?

70-80 kadar, onlara hem Risale-i Nurlardan ders veriyorum, hem de diğer ilimlerden tefsir, hadis, fıkıh usülü, mantık gibi dersler okutuyorum. Bu dersleri okuturken Risale-i Nurların daha iyi anlaşılması için her fırsatı değerlendiriyorum. Mesela; tefsir, hadis veya usüllerini okuturken Bediüzzaman’ın bunlarla ilgili bahislerini de beraberce ders veriyorum. İnşallah gün be gün, daha verimli olacak tedrisi, elde etmeyi sağlayacağız.

NUR TALEBELERİNİN TEBLİĞDE DİKKAT ETMESİ GEREKENLER

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Son sözlerim, bütün nur talebesi kardeşlerime Üstadın dediği gibi; ihlas, uhuvvet, tesanüd ve teavünden daha yüksek bir mesele yoktur. Bunlara havaya olan ihtiyacımız kadar muhtacız. Ve bunlar olmadan hizmetimizin istikamette olacağını düşünemiyorum.
Diğer bir husus; başkalarının nazar ve anlayışlarına bakmak, dikkate almak. Herkes Türkiye’deki gibi Risale-i Nurları hemen kabul etmiyor. Çünkü nurlar, özellikle Türkiye şartlarına uygun olarak meydana gelmiş ve milyonların kabulüne mazhar ve faydalı olmuştur. Ancak diğer milletlerin Risale-i Nurları anlamaları ve kabulleri için, bazı şeylerin kolaylaştırılmasına ihtiyaç var. Risale-i Nurların metodu, anlama yöntemi, bunların geliştirilmesi ve yeni yeni hizmet metodları geliştirmek…

Zaten Risale-i Nurların mefhumu, esasları ve metodları belli. Ama bunları muhtaç gönüllere nasıl ulaştırılacaksa ulaştırmak ve bunu iyi bir üslupla yapmak önem arz ediyor. Bilhassa nur risalelerinin neşrine çalışan arkadaşlara bu hususlara daha da dikkat etmeleri gerektiğini ifade ediyorum ki diğer insanlarda nefret uyandırmasınlar ve sıkılmalarına zemin hazırlamasınlar. Mesela bazı kardeşlerde heyecan şevk ve muhabbetin bazen aşırıya kaçtığını müşahede ediyorum ve bu kardeşler başkaların aynı şekilde Risale-i Nurların mefhumlarına bağlı olmaya mecbur kılıyorlar. Asla…

Ancak Risale-i Nur önce gıda, sonra deva, daha sonra da kan ve hava gibi şiddetli bir ihtiyaç olarak hissedildiği zaman tam bir nur talebesi hüviyeti hasıl olur. O zaman sen, onu seyret bak! Hareketleri, tavırları ve her şeyi farklılaşacaktır. Ama baştan hiç risaleleri bilmediği halde, sanki biliyormuş gibi beklenti içine girmek çok yanlıştır.
Risale-i Nurları evvela bir hediye, bir tatlı, bir şeker gibi sunmak, takdim etmek lazım. Çünkü damak tadı herkeste farklı. Türk yemekleri, Arap yemekleri birbirinden ayrı ayrı farklı lezzet ve tadlarda, sofraları farklı, ağız tadları farklı… Dolayısıyla Risale-i Nurları baştan bir baklava gibi, bir tatlı gibi vermek lazım. Yedikten sonra görecek ki bu mücerret gıda değil, deva imiş diyecek, deva olduğunu hissedecek, sonra hava olduğunu, sonra gören gözleri olduğunu anlayıp idrak edecek… Aşama aşama, merhale merhale bu iş.

Yoksa biz heyecanla ve zorla Risale-i Nurları kabul ettirelim diyenlerin, akıllarının dar olduğunu düşünüyorum. Veya hiçbir şey takdim etmeyelim, onları sıkmayalım veya sıkılmayalım tarzı da yanlış… O da yanlış bu da yanlış… O halde hikmetle yapmak, hikmetle hareket etmek, hikmetle davranmak ve sırren tenevveret…

Cenab-ı Hak bu yolda olanların amellerini, cehd ve gayretlerini mübarek kılsın ve bizleri bu davaya hizmet edenlerin hizmetkarı eylesin. Risale-i Nur, çok büyük bir dava, büyük bir iş. Allah bu yolda yardımcımız olsun, teşekkür ederim.

www.RisaleHaber.com

İKİNCİ BÖLÜM:

 
 Risale-i Nur olmasaydı Türkiye’ye gelmezdim

 

BİRİNCİ BÖLÜM:

 
 Risale-i Nur doğrudan Kur’an’a ulaştırıyor