Kur'an sempozyumu Said Nursi'yi hatırlattı

Kur'an sempozyumu Said Nursi'yi hatırlattı

Yeni Ümit Dergisi’nin tertiplediği “Kur’an ve Bilimsel Hakikatler” sempozyumu gösterdi ki

Sedat Gülmez'in haberi:

Yeni Ümit Dergisi’nin tertiplediği “Kur’an ve Bilimsel Hakikatler” sempozyumu gösterdi ki, “İslâm dünyası tekvinî emirlere riayet etmediği için hâlihazırdaki sıkıntıları yaşıyor.” Çözüm yine kendi medeniyet tarihinde saklı…

Vaka çoklarınca malum… Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî Birinci Cihan Harbi sonrası Tiflis’te Şeyh Sanan isimli tepeden etrafı seyretmektedir. Yanına bir Rus polisi gelir ve “Niye böyle dikkat ediyorsun?” diye sorar. Akabinde aralarındaki diyalog şöyle seyreder:

-Medresemin plânını yapıyorum.
-Nerelisin?
-Bitlisliyim
-Bu Tiflis’tir.
-Bitlis Tiflis birbirinin kardeşidir.
-Ne demek?
-Asya’da, Alem-i İslâm’da, üç nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde, birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, ben de gelip burada medresemi yapacağım.
-Heyhat! Şaşarım senin ümidine!
-Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın baharı, her gecenin bir nehârı vardır.
-İslâm parça parça olmuş…
-Tahsile gitmişler. İşte Hindistan İslâm’ın müstaid veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar. İlâ ahir... Yâhu, şu asilzâde evlad, şehadetnâmelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri İslâmiyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüç ettirmekle, kaderi ezeli nâzarında, feleğin inadına, nev’i beşerdeki hikmet-i ezeliyyenin sırrını ilan edecektir.”

Yeni Ümit Dergisi’nin organizasyonuyla 26-27 Haziran’da İstanbul Fırat Kültür Merkezi’nde (FKM) gerçekleştirilen “Kur’an ve Bilimsel Hakikatler” başlıklı uluslararası sempozyum hüviyeti itibarıyla bu hadiseyi hatırlattı. Prof. Dr. Ratib Nablusî, Prof. Dr. Zağlul en Neccar, Prof. Dr. Abdülmecid Belabid gibi İslam dünyasının önde gelen âlimleriyle, tıptan kimyaya ve jeolojiye sahalarında yetkin Türk bilim adamlarını buluşturan iki günlük etkinlik tam manasıyla 2 asrı aşkın süredir İlah-ı Kelâm’ın özüne yabancılaşan Müslümanların söz konusu eksikliğini bir defa daha gösterdi. Fakat fena tablonun değişebileceğine dair ümitleri de fazlasıyla yeşertti. Hatta bu yöndeki beklentilerin filize durduğunu gösterdi. Çünkü bu minvaldeki ilmî toplantılar ekseri 50 ila 150 kişilik dar akademisyen kadrosuyla başlayıp biterken, Kur’an ve Bilimsel Hakikatlere, bilhassa 20-30 yaş arası gençlerden müteşekkil 1500’ü aşkın meraklı iştirak etti. Peki, onları iki gün boyunca bir araya getiren sebep neydi? Cevap aslında İslam medeniyetinin seyriyle ilgili…

Miladî 610’da Hz. Muhammed’e (sas) nübüvvet vazifesinin ihsanıyla, Allah’ın varlığına ve birliğine iman dairesi etrafında halelenen inanmışlar kitlesi oluşmaya başladı. O güne kadar içine düştükleri her türlü hatanın ızdırabını İslam hududlarına girdikten sonra vicdanlarında duyan bu insanlar, ötesinde zihinlerini ve tahayyüllerini vahyin hakikatlerine açarak aldıkları yeni bilgilerle kuvvetlendi. Böylece sebeplere bağlansa gerçekleşmeyecek nice başarılara kavuştular. Tabii hiçbirini kendilerinden bilmediklerinden kârları bire milyonlar verdi. Formülleri gayet basitti: Teslimiyet. Ancak buradaki teslimiyet düşünmenin önünde engel değil, tam tersine akletme kapılarını sonuna kadar zorlayan ve nihayetinde açan bir hüviyete sahipti. Yaradan’larını tanıma adına O’nun kâinatını incelemeye başladılar. Arzın her kıvrımına nakşedilen tekvinî kaideleri Kur’an’ın nuru etrafında keşfettikçe diğer toplumlara üstün geldiler. Üstün geldikçe imanları arttı. İmanları arttıkça ilmî seviyelerini yükseltme adına daha çok araştırmaya ve öğrenmeye yöneldiler. Böylece İbn-i Sinalar, Cabirler, Birunîler ve daha nice insan bilim tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Lakin gün geldi ivme önce yavaşladı sonra durdu. Yine de ulaştıkları potansiyel başat güç rollerinin devamına 2 hatta 3 yüzyıl öncesine kadar imkân verdi. Sonrası; hızla yükselen Batı medeniyeti karşısında ardı ardına gelen mağlubiyetler.

Yeni Ümit Dergisi Genel Koordinatörü Dr. Ergun Çapan’ın tabloyu değerlendiren yorumu dikkat çekici: “Müslümanların son birkaç asırdır çektiği sıkıntıların sebebi tekvinî emirlere riayet etmemek. Kâinattaki işleyiş söz konusu kanunlarla yürür. Buna uyanlar kazanır. Yapmamız gereken tekrar Kur’anî hakikatlerle buluşmaktır. Sempozyum bu yönde bir tohum atımıdır.”

Organizasyona katılan ilim erbabının tebliğleri Dr. Çapan’ın tespitini haklı çıkaran muhtevalarıyla meselenin bamteline dokunuyordu. Çünkü bilim adamlarının anlatımları şu gerçeği akıllara tekrar gösteriyordu: Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiği hakikatler ulaşılası son noktayı insanların dikkatine sunmakta.

Mesela Fas Muhammed Evvel Üniversitesi İlimler Fakültesi Uygulamalı Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdülmecid Belabid Yusuf Sûresi’nde “… Ama biçtiğinizi, yiyeceğiniz az miktar dışında başağında bırakır depolarsınız…” ayeti ışığında bir deneye girişir. Bir yanda başaklı diğer tarafta başağından ayrılmış buğday depolar. Araştırma süresi sonunda başaklının besin değerini muhafaza ettiğini fakat diğerinin vasfını kaybettiğini tetkik eder. Yine insanın yaratılışıyla ilgili ‘Alak’ ifadesi kullanılır ki ‘asılı duran, yapışan’ şeyleri tanımlamak için tercih edilir. Prof. Dr. Adnan Yüksel’in sempozyumda sunduğu ‘Anne karnında çocuğun yaratılması’ başlıklı tebliğin görsel eklerinde insan embriyosunun anne rahmine ‘Alak’ ibaresindeki gibi asılı durduğu ve bu halde geliştiği açıkça sergilenince Kur’an hakikatlerinin bilimle ulaşılabilecek zirveyi ayan beyan 1400 yıl önce dillendirdiği hükmü açık ve net görülüyor.

Tabii bu ve benzeri çalışmalarda elde edilen neticeler dinin özelde de İslâm’ın bilimle çeliştiği iddiasının temellerini sarsıyor. Suriyeli ilim adamı Prof. Dr. Ratib Nablusî, “Dünya bilime inanıyor ve biz de bilimle mesaj vermek zorundayız. Batı’da ihtida edenlerin çoğu Kur’an’ın bilimsel yaklaşımını gördükten sonra İslamiyet’i seçiyor. Peygamber Efendimiz (sas), bilimle alakalı yaklaşık 1300 ayeti açıklamamış. Bunu çağlara, bilime ve bilim adamlarına bırakmıştır. Biz dinimizi doğru temsil edersek, Müslümanlığı yeniden ihya etmiş oluruz.” diyor.

Bu sözleri, daha 20’nci yüzyıl başında fikirden fiile geçiren Bediüzzaman Said Nursî gibi 1951’den itibaren Mısır’da aynı istikamette hizmet eden Prof. Dr. Zağlul en Neccar İslam dünyasının geleceğini zikredilen bakış açısında görüyor: “Çalışmaya başladığım dönemde bu tarz yaklaşımla ciddî mücadele ediliyordu. Bu fikirlerin yayılmasına ve bir yerlerde yayımlanmasına izin verilmiyordu. Ancak ciddî ihtiyaç ve boşluk vardı. Çünkü özellikle bilimsel alandaki fakülteler din bilim çatışması mantığını yayıyorlardı.”

El Cezire televizyonu 2000’de Prof. en Neccar’a ekranını açınca iş değişir. Ahbar’ül Yevm Gazetesi’nde bir hanım, âlimlerimize sahip çıkmamız lazım kabilinden bir yazı kaleme alır. “Gençlerimizin idolleri sadece sanatçılar, futbolcular değil âlimlerimiz olsun.” der. Akabinde Ehram Gazetesi sayfalarını açar. 2001’den bu yana da Zağlul Hoca din ile bilimin çatışmadığı hatta İslâm’ın hassaten Kur’an’ın bilime yol gösterdiği yönünde 500 küsur makale yayımlar. Zamanla gençlerin iştiyakı artar ve bugün gelinen noktada Mısır Yüksek İslâm Konseyi bünyesindeki Bilimsel Mucizeler Merkezi’nde onlarca insan çalışmaya başlar. Zağlul en Neccar’ın izlediği yol ile Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur Külliyatı’nı yazarken kullandığı tarzda benzerlikler gösteriyor. Zağlul Hoca da bunun farkında ve meseleye bakışı Said Nursî ile aynı yönde… Hatta ona göre Bediüzzaman, çoğu konuda zamanını aşkın şeyler söylüyor. Türkiye ziyareti sonrası Mısır’da yakalanan ivmenin sadece ülkesiyle sınırlı kalmadığına inanmış. Hâlihazırdaki pek çok olumsuzluğa rağmen “Gelecek İslâm’ın” diyebiliyor. Batılı zihniyetin çocuğu denilebilecek elit isimlerin tabir yerindeyse akın akın İslâm’a girmesiyse temel dayanağı. Sürecin devamı için gösterdiği yolsa sözden ziyade temsilin ön plana çıkması…

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.