Kıyamet gününü ancak sayılı bir müddet için tehîr ediyoruz

Kıyamet gününü ancak sayılı bir müddet için tehîr ediyoruz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Sûresi 100-104. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

100 . (Habîbim, yâ Muhammed!) Bunlar (helâk edilen) şehirlerin haberlerindendir ki, onu sana anlatıyoruz; onlardan (hâlâ) ayakta olan da vardır, biçilmiş (ekin gibi yok) olan da!

101 . Hâlbuki (biz) onlara (hak ettiklerinin dışında cezâ vererek) zulmetmedik, velâkin (onlar küfür ve isyanlarıyla) kendilerine zulmettiler; artık Rabbinin emri gelince, Allah’dan başka (kendisine) yalvarmakta oldukları ilâhları kendilerine hiçbir fayda vermedi. Onlara zarar vermekten başka bir şey de artırmadılar.

102 . İşte, (halkı) zâlim bir hâlde bulunan şehirleri (azâbıyla) yakaladığı zaman, Rabbinin yakalaması böyledir. Şübhesiz ki O’nun yakalaması, pek elemlidir, pek şiddetlidir!

103 . Doğrusu bunda (bu kıssada), âhiret azâbından korkanlar için elbette bir ibret vardır. Bu (kıyâmet vakti), insanların onda toplanmış olacağı bir gündür ve bu, (herkes tarafından) görülecek bir gündür.

104 . Fakat onu (o günü), ancak sayılı bir müddet için te’hîr ediyoruz. (*)

(*) “Bir gün gelecek ki, اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ [Güneş, dürüldüğünde!] وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ [Ve yıldızlar, döküldüğünde!] وَاِذَا الْجِباَلُ سُيِّرَاتْ [Ve dağlar, yürütüldüğünde!] اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ [Gök yarıldığında!] وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ [Yıldızlar saçıldığında!] وَاِذَا الْبِحاَرِ فُجِّرَتْ [Denizler (birbirine) katıldığında!] ma‘nâları ve sırları Kadîr-i ezelînin izniyle tezâhür edip (ortaya çıkıp) o dünya olan büyük insan, sekerâta (can çekişmeye) başlayıp acîb bir hırıltı ile ve müdhiş bir savt (ses) ile fezâyı (gök boşluğunu) çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek, sonra emr-i İlâhî (Allah’ın emri) ile dirilecektir.” (Sözler, 29. Söz, 206)