Kim âhiret ekinini isterse, ona o ekininde ziyâdelik veririz

Kim âhiret ekinini isterse, ona o ekininde ziyâdelik veririz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 19-20. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

19 . Allah, kullarına çok lütufkârdır. Dilediğini (dilediği şekilde) rızıklandırır. (*) Çünki O, Kavî (pek kuvvetli)dir, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir.

20 . Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, ona o ekininde (kazancında) ziyâdelik veririz (artırırız). Kim de (sâdece) dünya ekinini (kazancını) isterse, ona (da) ondan veririz; ama (bu takdirde) onun âhirette, hiçbir nasîbi olmaz. (**)

(*) “Ey insan! Sen kendine mâlik (sâhib) değilsin. Sen, kudreti nihâyetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı zü’l-Celâl’in memlûküsün (kölesisin). Öyle ise, sen kendi hayâtını kendine yükleyip zahmet çekme; çünki hayâtı veren O’dur, idâre eden de O’dur. Hem dünya sâhibsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yükleterek ehvâlini (korkulu hâllerini) düşünüp merâk etme; çünki onun sâhibi Hakîm’dir (her işi hikmetlidir), Alîm’dir (sonsuz ilim sâhibidir). Sen de misâfirsin; fuzûlî olarak karışma, karıştırma. (...)

Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâun (vebâ) ve tûfan ve kaht (kıtlık) ve zelzeleye kadar bütün eşyânın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîmdir, abes (faydasız) iş yapmaz. Rahîmdir, rahîmiyeti (merhameti) çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi‘ lütuf var.” (Sözler, 32. Söz, 299)

(**) “Dünya mâdem fânîdir! Hem mâdem ömür kısadır! Hem mâdem gāyet lüzumlu vazîfeler çoktur! Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır! Hem mâdem dünya sâhibsiz değil! Hem mâdem şu misâfirhâne-i dünyanın gāyet Hakîm, Kerîm (ikrâm edici) bir Müdebbiri (idârecisi) var. Hem mâdem ne iyilik ne fenâlık, cezâsız (karşılıksız) kalmayacaktır. (...) Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır (tercîh edilir). Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.

Elbette en bahtiyâr odur ki, dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin,hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni (lüzumsuz) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misâfir telakkî edip (kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın; saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!” (Mektûbât, 16. Mektûb)