Kastamonu Lâhika düsturları 29-2 (Risale-i Nur’a ekmek gibi ilaç gibi ihtiyaç(ı) olduğunu fark etmek)

Risale-i Nur Külliyatı başlı başına manevi bir ilaç olmakla beraber bâzı parçaları da hususi hastalıklara has ilaçlar sunuyor. Hastalar Risalesi hastalar için, Vesvese Risalesi bu hastalığa müptela olanlar için, İhtiyarlar Lem’ası ihtiyarlar için, Gençlik Rehberi gençler için ila ahir… mühim bir ilaç ve şifalı birer tiryaktırlar.

En başta küfür, dalalet ve gafletle mücadele eden Risale-i Nur bu asrın en şiddetli ve en ziyade tehlikeli olan pek çok manevî hastalıklarına devalar sunuyor. Bu hastalıklardan sadece bazıları; cehalet, dünyaperestlik, menfi milliyetçilik, söhretperestlik, suretperestlik, lafızperestlik, mühim vazifelerini bırakıp siyaset dairelerini merakla takip etmek, tamahkârlık, ye’s, gurur, riya, sıkıntı, istikbal endişesi, kaderi tenkit, ihtilaf, istibdat, ülfet gibi hem şahsı hem de toplumu ciddi sıkıntılara sevk eden hastalıklardır. Bu hastalıkların detaylı tarifleri ve Risale-i Nur’un bu hastalıklara hususî reçetelerinin tetkiki ayrı bir çalışmanın konusu olabilir.

Bahsi geçen hastalıklar ve ilaçlarıyla ilgili bazı mektubları numune olarak zikredelim:

Risale-i Nur’un şifasına vesile olduğu en mühim hastalıklardan biri menfi milliyetçilik hastalığıdır. Bediüzzaman’ın ‘frenk illeti’ olarak tâbir ettiği menfi milliyetçilik yani ırkçılık; başkasını yutmakla beslenen, adaveti ve yekdiğerine husumeti körükleyen ve bu husumet ile varlığını devam ettiren, bölünmeye ve zayıfların perişâniyetine sebeb olan bir hastalıktır. Yirmi Altıncı Mektub’un Üçüncü Mebhasında bu konu detaylı bir şekilde işlenmiş ve çareler zikredilmiş. Aynı zamanda müsbet milliyetçiliğin tarifi de yapılarak faydalarına değinilmiş.

Münâzarât eseri de menfi milliyetçilikle beraber içtimai hayata dair pek çok konuda başlı başına bir reçetedir.

Bediüzzaman‘ın elli beş sene boyunca en büyük hayali olan ve hiçbir zaman vazgeçmediği “Medreset’üz-Zehrâ” projesi menfi milliyetçiliğe en mühim bir ilaçtır. Herkesin kendi dili ile de eğitimine imkan veren Medreset’üz-Zehrâ; fen bilimleri ile din ilimlerinin mezcedilerek okutulması ile bugün kullandığımız ‘aydın’ tâbirinin yanında nâkıs kalacağı; evrensel düşünebilen, iki cihanı îmar edecek ferasetli ve bâsiretli âlimleri yetiştirecek nitelikte bir projedir. Kanaatimce Üstadın ve Risale-i Nur şimdiki nur talebeleri üzerindeki en büyük hakkıdır. Kimseyi rencide etmek istemem ama bazı nur talebelerinin Risale-i Nur’un okunmasını bu projenin hayata geçirilmesi yerine ikame etmesi, medreselerde okumak kâfidir düşüncesinde olmaları beni çok rencide ediyor. (bu parça saded harici girdi diyemeyeceğim çünkü asrımızın hastalıklarının Medreset’üz-Zehra eliyle yapılacak manevî bir ameliyatla şifa bulabileceği bence kat’idir.)

Risale-i Nur, siyaset sebebiyle yaralanan kalbleri ve azab içinde kalan vicdanları da tedavi ediyor:

“Evet, bu zamandaki siyaset, kalbleri ifsad edip, asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedarlıktan, azap çekiyor, perişandır…. Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunun içinde en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur dairesine sadakatle girenlerdir. Çünkü onlar, Risale-i Nur'dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, herşeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, yüzünü görüp

herşeyde kemâl-i hikmetini, cemâl-i adaletini müşahede ettiklerinden, kemâl-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlâhiyenin icraatından olan musibetleri teslimiyetle ve gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki, elem ve azap çeksinler.” [i]

Meyve Risalesi’nin Dördüncü Mes’elesi de ebedî saadeti kazanmak veya kaybetmek davasının bizim için en mühim dava olduğunu; afâki siyâsi daireleri takip etmekle hem kıymetli vakti kıymetsiz işlerde sarf etmenin hem de tarafgirlik ile zulümlere ortak olmanın ne derece lüzumsuz ve zararlı olduğunu izah ediyor. İmanı kazandıran Risale-i Nur’a çalışmanın her şeye tercih edilmesinin önemini hatırlatıyor.

Bu asrın başka bir acib hastalığı olan, dünya hayatını âhiret hayatına tercih etme hastalığı için de Risale-i Nur’lar ilaçtır:

“Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki, küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden elmas gibi umur-u diniyeyi terk eder….ednâ bir hâcât-ı hayatiyeyi büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor. Bu acip asrın bu acip hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sadık, fedakâr şakirtleri mukavemet edebilir. Öyleyse, her şeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acip hastalığın tesirinden kurtulsun.” [ii]

Dünya hayatını ebedî ahiret hayatına tercih etmekle ilgili Kastamonu Lâhikasında daha pek çok parçalar var. Uzun gitmemek için burada yer veremeyeceğiz.

Hastalar Risalesi’nin maddi ve manevi tüm hastalıklara mükemmel bir deva oluğunu söyleyen Hulûsi Ağabey, bu risaleyi hasta olan Hafız Hüseyin Efendi’ye götürüyor ve Hafız Hüseyin Efendi o günden sonra hastalığını soranlara diyor ki: "Çok mükemmel bir ilaç buldum. Doktorlara ilaç parası vermekten elhamdülillâh kurtuldum. Günden güne iyi oluyorum"

Sabri Ağabey’in mektubundan On Üçüncü Lem’aya dair bir cümle:

“Hikmetü'l-İstiâzenin ikinci kısmı öyle kıymettar bir hazine-i cevahir ve maraz-ı vesvesenin iksir bir ilâcıdır ki, âlem-i fâniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefis ve şeytanın hücumuna mâruz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı.” [iii]

Sabri Ağabey’in bir başka mektubu:

“Nur deryasından nûş etmek isteyen bir kimse, Birinci ve Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri alsa, diğerlerine eli yetişmezse dahi maraz-ı kalbîyi def ve ref'e, ruhu tenvir ve tesrire kâfi bulunduğu meşhud ve müsellemdir. Zira Birinci Söz tevhid miftahıdır. Yirmi Birin birinci şıkkı da mirkat-ı Cennettir. İkinci şıkkı da emraz-ı kalbiyenin tedavisi için nazirsiz bir şifahane-i eczadır. İksir ilâçlarıyla, bilâistisna herkeste bulunan vesvese marazını tedavi ve kal' eder.” [iv]

Hüsrev Ağabey de Hikmet-ül İstiaze Risalesini okuduktan sonra Üstadına böyle yazıyor:

“Ey sevgili Üstadım Bu kıymettar risaleyle mücahid talebelerinize öyle güzel bir ilâç takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla mânevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki, o pek müthiş yaralarımız bir anda iltiyâm buluyor, ıztıraplarımız o anda zâil oluyor, kalblerimiz serâpâ sürurla doluyor….Talebelerinin her an ihtiyaçlarını düşünüp çareler arayan, ilâçlar hazırlayan, ihzârâtını zahmetsiz olarak talebelerine istimal ettiren, mukabilinde hiçbir şey istemeyerek minnet ve medhin Cenâb-ı Hakka yapılmasını emreden sevgili Üstadım... Size evvelden beri "Lokman" nazarıyla bakmaktayım… Evet, hakikaten bir Lokman'sınız. Lokman Hekim gibi, kalbî arzularımızı işiterek bu risalelerle muâlece uzatıyorsunuz.” [v]

Hücumât-ı Sitte Risalesi; enaniyet, korku, tamah gibi nefsin desiselerini izale ederken Hutuvât-ı Sitte Risalesi de içtimai hayata dair vesveseleri tard ediyor.

Evladı küçük yaşta vefat edenlerin derin yaralarına hakikattar bir merhem olan “Çocuk Tâziyenâmesi” hem vefat eden çocuğun güzel âkibetini ve ahirette  şefaatçi olacağını hem de ebedî olarak kavuşulacağının müjdesi ile ve Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin muktezalarını nazara vererek büyük bir tesellici oluyor.

Müptela olduğumuz mânevi hastalıkların belki çoğunun farkında bile değiliz. Öyle hemhâl olup kanıksamışız ki bize hastalık gibi görünmüyor. Ama öyle bir hastalık var ki umumen herkes az çok onun farkında: “Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekvâ ediyor. Âdeta mânevî havanın bozukluğundan, maddî ve umumî bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hattâ bana dabirgün sirayet etti. Bizim her derdimize ilâç olan Risale-i Nur'la meşgul olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek azdır.” [vi]

Risale-i Nur’a işaret eden Kur’an ayetlerinin yer aldığı Birinci Şua’da Bediüzzaman risaleleri Kur’an ilaçlarının bu asırdaki bir kısım kavanozları olarak nitelendiriyor ve diyor:

“…eczahane-i kübrâ-yı İlâhiye olan Kur'ân-ı Hakîmin tiryakî ilâçlarından, Risalei'n-Nur eczalarının kavanozlarından alarak, belki bin mânevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resâili'n-Nur şakirtleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkül olan ve zındıka hastalığına müptelâ olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.” [vii]

Üniversiteli nur talebeleri mektublarında Risale-i Nur’un tedavi yönteminin ayırt edici hususiyetlerine değiniyorlar:

“Risale-i Nur, taklidî imanı tahkikî imana çevirip, imanı kuvvetlendirip, iki cihanın saadetini kazandırıp, hüsn-ü hâtimeyi netice verir. En büyük dinsiz feylesofları da ilzam etmiştir. Risale-i Nur'un bir hususiyeti de şudur ki: Diğer mütekellimîne muhalif olarak, ehl-i dalâletin menfîliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedavi etmesidir. Bu itibarla, bu zamanda Risale-i Nur, vehim ve vesveseleri mahvediyor; akla gelen sualleri, istifhamları, nefsi ilzam, kalbi ikna ederek cevaplandırıyor.” [viii]

Risale-i Nur’un tedavi ettiği bu asrın acib hastalıklarının bazı hususiyetlerine ve Risale-i Nur’a neden ekmek gibi ihtiyaç olduğuna dair bazı parçalara da bir dahaki yazımızda yer vereceğiz inşallah.

[i] Tarihçe-i Hayat s.397-398 (erisale)

[ii] Kastamonu Lâhikası s.133-134 (erisale)

[iii] Barla Lâhikası s. 260 (erisale)

[iv] Barla Lâhikası s.95 (erisale)

[v] Barla Lâhikası s. 255-256 (erisale)

[vi] Kastamonu Lâhikası s. 306-307 (erisale)

[vii] Şualar s.858 (erisale)

[viii] Tarihçe-i Hayat s.857 (erisale)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum