Hz. Yunus (as) ve Peygamberler günah işler mi?

Hz. Yunus (as) ve Peygamberler günah işler mi?

Peygamberler günah işler mi? Hz. Yunus (as) Allah'tan izinsiz tebliğ bölgesini terk etmesi ve ceza olarak balığın karnına alınmasını nasıl anlamak lazım?

Bütün peygamberler, gerek peygamberliklerinden önce, gerekse peygamberliklerinden sonra hiçbir şekilde büyük günah işlememişlerdir.

Ancak, bazı peygamberler hata yoluyla, unutmak veya daha iyiyi terk etmek suretiyle, bizim bildiğimiz şeklin dışında "zelle" denen bazı hatalar işlemişlerdir. (Muvazzah İlm-i Kelâm, s.184; Fıkh-ı Ekber Şerhi, s.154)

Hz. Âdem'in cennette iken yasak ağacın meyvelerinden yemesi zelleye misal olarak verilebilir. Hz. Âdem, yasak meyvelerden yemekle bizim bildiğimiz manada bir günah işlememiş, daha iyi olanı terk etmiştir. Çünkü, ağaçtan yemeleri kendilerine haram kılınmamıştı ki, bir günah şeklinde düşünülsün. Neticede de, bu hatalarından dolayı cennet nimetlerinden mahrum kaldılar. Cennette günah ve sevap mefhumunun olmaması bu günahın, bilinenden başka bir şeklinin olduğu da anlaşılır.

Cennet nimetlerinden birisi de orada "tuvalete gitme" gibi bir ihtiyacın mevcut olmadığıdır. (Müslim, Cennet: 15) Cennette yenip içilen şeylerin artıkları olmadığından Hz. Âdem ve Havva, cennette büyük ve küçük abdest yapmıyorlardı. Avret mahalleri elbise veya bir nurla kendilerinden gizlenmişti. (Tefsîr-i Kebir, 14/49; Hak Dini Kur'ân Dili, III/2140) Yasak ağacın meyvelerinden yemeleri avret yerlerinin açılmasına, küçük ve büyük abdest gibi eza verecek şeylere sebep olacağı için, Cenab-ı Hak o ağaçtan yemelerini men etmişti. (Hülasatül-Beyan, II/4748)

Nitekim, yasak ağacın meyvelerini yedikleri anda, daha önce hiç görmedikleri avret yerleri açılıverdi. O yerlerin açılması uygun olmadığı için, yaprakla örtünmeye başladılar. (bk. A'raf, 7/22)

Hz. Âdem'in yasak ağacın meyvesinden yiyerek cennetten çıkarılmasında kaderin hissesini unutmamak gerekir. Çünkü, Cenab-ı Hakk'ın insanı yaratmasındaki hikmet ve maksadın gerçekleşmesi, ancak Hz. Âdem ve Havva'nın cennetten yeryüzüne inmesiyle mümkün olmuştur. Ebu'l-Hasen-i Şâzelî, Hz. Âdem'in zellesi hakkında şöyle der:

"Ne hikmetli bir günah ki, kıyamete kadar gelecek insanlara tövbenin meşru kılınmasına sebep olmuştur." (Risale-i Hamidiye, s. 611)

HZ. YUNUS(A.S.)'UN ZELLESİNE GELİNCE

Hz. Yunus (a.s.) peygamberlikle vazifelendirildikten sonra, kavmini îmâna davet etmeye başladı. Otuz üç yıl gibi uzun bir müddet tebliğde bulunduğu halde, yine de halk üzerinde bir tesir vücuda gelmemişti. Bu durum Hz. Yunus (as)'ın canını sıktı. Bu sıkıntıdan kurtulma ümidiyle, Cenab-ı Hakk'ın izni olmadan kavmini bırakıp ayrıldı. Bir peygamber, Rabb'inden izin almadan bulunduğu yerden ayrılamazdı. Hz. Yunus (a.s.) bu hareketiyle efendisinden kaçmış bir köle durumuna düşmüştü. (Hülâsatü'l-Beyan , II/4748)

Ancak Hz. Yunus (as)'un bu hareketi vazifeden kaçış veya vazifeyi verene karşı bir isyan manasında anlaşılmamalıdır. Hz. Yunus (a.s.) sadece İlâhî davete uymayan halktan uzaklaşmıştır. Bu hareket peygamberlerin dışındaki insanlar için hata sayılmaz. Peygamber için de azabı gerektirecek bir günah değildir.

Bununla beraber, Cenab-ı Hak, zor şartlar altında kalsa da Hz. Yunus (a.s.) gibi davranmamasını Peygamberimize (a.s.m.) tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Ey Muhammedi! Sen Rabbinin hükmüne kadar sabret. Balık sahibi Yunus gibi olma." (Kalem, 68/48)

Evet, peygamberlerin "zelle"lerine bir günah gözüyle bakmamak gerekir. Çünkü, günah azabı gerektiren bir şeydir. Peygamberler ise zellelerinden dolayı herhangi bir cezaya uğramayacaklardır.

* * *

Esasen bütün peygamberler gibi bizim Peygamberimiz (asm) de "ismet" (Allah tarafından günah işlemekten korunmuş olma) özelliğine sahiptir, dolayısıyla zaten günahsızdır. Şu halde Peygamberimiz (asm),

“... Senin geçmiş gelecek bütün günahını Allah'ın bağışlaması…” (Fetih, 48/1-3)

mealindeki âyette bağışlandığı bildirilen günahı, fiilen işlediği yahut işleyeceği bir günah olmayıp, beşer olması hasebiyle kendisinde bulunan günah işleme potansiyelidir. "İsmet" sıfatı, peygamberlerdeki bu potansiyel günah işleme imkânının fiiliyata geçmesini önleyen ilâhî bir koruma ve esirgemedir; âyetteki af bu anlamdadır.

Peygamberler ümmetlerine örnek olduklarından, Allah onları günah işlemekten korumuştur. Buna rağmen Peygamberimiz (asm) gece gündüz nafile ibadetler yaparak ve özellikle çok namaz kılarak, hem bu konuda da ümmetine örnek olmuş hem de ibadetin cennet ümidi veya cehennem korkusundan değil, Allah buna lâyık olduğu, kul bununla manevî hayat ve huzur bulduğu için yapılacağını göstermiştir. Nitekim kendisine, günahlarının peşinen bağışlanmış olduğu hatırlatılarak niçin bu kadar çok namaz kıldığı soruldukça şu cevabı vermişlerdir:

"Elimden geldiğince Allah'a şükreden bir kul olabilmem için." (Buhârî, Tefsir, 48/2)

“Günahının bağışlanmasını iste ve sabah akşam Rabbini hamd ile tesbih et.” (Mü’min, 40/55)

mealindeki âyette Hz. Peygamber (asm)'den, günahının bağışlanması için dua etmesi istenmektedir; Fetih sûresinde ise ona gelmiş geçmiş bütün günahlarının bağışlandığı müjdelenmiştir. (bk. Fetih 48/1-7) Müfessirler bu durumu, Mü’min sûreninin Fetih sûresinden önce inmiş olduğuna delil göstermişlerdir. Bu sûrenin Fetih'ten önce indiği kesin olmakla birlikte gösterilen bu delil isabetli değildir. Nitekim en son inen sûrelerden olan Nasr sûresinde de Resûlullah'a, Allah'ı hamd ile tesbih ederek O'ndan mağfiret dilemesi emredilmektedir.

İslâm inancına göre diğer peygamberler gibi bizim Peygamberimiz (asm) de masum (günah işlemekten korunmuş) olduğu için, bazı müfessirler "Günahının bağışlanmasını dile" buyruğunun, peygamberlikten önceki hatalarıyla ilgili olduğunu veya bu buyruğun asıl muhatabının Resûlullah'ın şahsında onun ümmeti olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yorumlar doğru olmakla beraber, Peygamber Efendimiz (asm)'i bu buyruğun dışına çıkarma çabaları pek anlamlı görünmemektedir. Zira her şeyden önce tövbe ve istiğfar da birer ibadettir. Nitekim Resûlullah (asm), kendisinin günde yetmiş veya yüz kere istiğfar ettiğini yeminle ifade etmiştir. (Buhârî, Da'avât, 3; Müsned, IV/211)

- Öyleyse, Mü’min sûresi 55. âyetteki “günahının bağışlanmasını iste” ifadesi ile Muhammed sûresi 19. âyette geçen “kendi günahın için, erkek, kadın müminler için Allah'tan af dile.” ifadelerindeki “günah” ne demektir?

Peygamberler masumdurlar; ümmetlerine örnek olacakları için Allah onları günah işlemekten korumuştur, hatalarını da zamanında tashih ederek kalıcı olmasını engellemiştir. İslâm inancının önemli bir ilkesi olan ismet (peygamberlerin masumluğu), Hz. Peygamber (asm)'in günah işlediğini kabul etmemizi engellemektedir. Bu sebeple âyette geçen "Günahının... bağışlanmasını dile" cümlesini bu inanç esası çerçevesinde anlamlandırmak gerekmektedir.

Yapılan yorumlar şöyledir:

1. Sözün muhatabı Hz. Peygamber (asm) olmakla beraber, asıl hedefi ümmettir.

2. Hz. Peygamber (asm) tevazu gereği kendi hata ve günahından bahseder ve devamlı Allah'tan af diler olduğu için, bu güzel davranışa uygun bir ifade kullanılmıştır.

3. Hz. Peygamber (asm) için günah olan veya onun günah saydığı şey, sıradan insanlar için tabii ve mubah olan davranışlardır. Nitekim kendisi şöyle buyurmuştur:

"Kalbimin perdelendiği oluyor ve ben günde yüz defa Allah'tan af ve mağfiret diliyorum." (Müslim, Zikr, 41)

Burada "perdelenme" diye çevirdiğimiz kelime, "Allah'ı anma ve hatırda tutma konusundaki kesiklik" olarak açıklanmıştır. Yani Hz. Peygamber (asm) her an Allah şuuru içinde yaşamaktadır, bu şuurda anlık kesintileri günah sayıp onlara da tövbe etmektedir.

Hz. Peygamber (asm)'in, bütün müminler için Allah'tan af dilemesinin istenmesi, onun şefaat yetkisinin bir delili olarak da değerlendirilmiştir. (İsmet konusunda geniş bilgi için bk. Mehmet Bulut, "İsmet", DM, XXIII/134-136)

Sorularla İslamiyet

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.