Hulusi'den Bediüzzaman'a: Şükre dair şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım

Hulusi'den Bediüzzaman'a: Şükre dair şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım

"Bak, bu, bu mânâya delâlet eder. Şu, şunun içindir. Bundaki maksat ve gaye ve hikmetler şunlardır. Gel, daha yukarı gidelim, daha ilerleyelim"

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)

Hulûsi Beyin fıkrasıdır.

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رِسَالَةِ النُّورِ وَمَكْتُوبَاتِ النُّورِ اَلْفِ اَمْثَالِهَا 1

Eyyühe'l-Üstadü'l-Muhterem,

Geçen hafta Yirmi Sekizinci Mektubun Beşinci ve Altıncı Meseleleri isimlerini alan biri şükre, diğeri Harem-i Şerif sualine cevap olan iki eser-i âlü'l-âlînizi kemâl-i şevkle aldım, zevkle mütalâa ettim. Çok susamıştım. Şükre dair çok derin mânâlı, şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım. Bu âciz talebenize nimetlerinin hadd ü pâyânı olmayan ol Hâlık-ı Kerîm, ol Mün'im-i Hakîm, ol Rezzâk-ı Rahîm Celle Celâlühü Hazretlerinin Nurlar namı altındaki in'am ve ihsanına karşı "Elhamdü lillâh, Allahu Ekber" dedim. 

Ve mânevî susuzluğumu, elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez, hülâsa acz-i tamm içinde, fakat rahmetinden ümit kesmediğim bir halde iken, ol Rahmânü'r-Rahîm Hazretlerinin muazzez Üstadım vasıtasıyla teskin ettiğine, yüz binler hamd ve şükür eyledim ve edeceğim. Mübarek Sözlerinizde öyle kudsî feyizler var ki, sanki talebenizin alâkayla mütalâa eden veya istimâ eyleyenleri elinden tutuyor. "Bak, bu, bu mânâya delâlet eder. Şu, şunun içindir. Bundaki maksat ve gaye ve hikmetler şunlardır. Gel, daha yukarı gidelim, daha ilerleyelim" diye, menbâdan menbaa, etekten tepeye, izden yola, hakikatten mârifete götürüyor, çıkarıyor, ziyaret ettiriyor, istifade ve istifaza ettiriyorsunuz. 

Bu defa, bu seyr ile şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine, şükür çığırının şehrâhına, şükr-ü mutlaktaki hakikatle mârifete götürüyor. Ve mebde'de olduğu gibi, müntehâda "Der tarîk-ı acz-mendi, lâzım âmed çâr-çiz/Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz" buyuruyorsunuz. Biz de "Fehimtü ve sadakte" diyerek mukabele ediyoruz. Dua ve salâvâtla bu kudsî seyahata nihayet veriyorsunuz.

İbraz buyurduğunuz pek âli şefkatten yüz bulan muhtaç ve âciz talebeniz, Üstadının nazarını başka tarafa çevirecek bir suale cür'et eylediği için, "Gel, haydi, Harem-i Şerife girelim. Oranın bugünkü halini ve esbabını biraz anlatayım" demek nev'inden olan Yirmi Sekizinci Mektubun Altıncı Meselesini de okudum. Çok istifade ettim. Allah sizden razı olsun.

Hulûsi

1) Risâletü'n-Nur'un ve Nur mektuplarının harfleri sayısınca ve onların bin katı daha fazlası kadar, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.