Hulusi'den Bediüzzaman'a: Sözler ve Mektuplar yazılmadan hayli intişar etmişler

Hulusi'den Bediüzzaman'a: Sözler ve Mektuplar yazılmadan hayli intişar etmişler

Bu nurlu tefekkür, bana büyük bir ümit bahşetti.

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)

Hulûsi Beyin fıkrasıdır.

Aziz ve muhterem Üstadım,

Nurların intişarında berk gibi bir sür'at lâzım gelirken cüz'î bir betâetten her zaman esefle bahsettiğim, malûm-u âlîleridir. Yakın vakitte bazı müştaklar daha söz dairesine iltihak ettiler. Kalbime gelen bir ihtarla keyfiyet-i intişarı düşündüm ve şu hakikatleri hissettim, hattâ kani oldum:

Mübarek Sözler ve Mektuplar tamamen olmasa bile bu muhitte de hem de yazılmadan hayli intişar etmişler. Civar diğer vilâyet kazâlarında, bu âsârı görmek ve işitmek isteyenler çok varmış. Fesübhânallah, bu kadar cüz'î ve nâkıs hizmetten bu derece faide elde edilmesi de gösteriyor ki, bu Sözler ve Mektuplar hakikaten "Nur" isminin tecellîleridir ki, suhuletle intişar ediyorlar. Bu hal karşısında hayretle tefekkürde iken, Bismillah ismini alan Birinci Söz, hatırıma getirildi. Ve şöyle düşünmeye başladım. Dünyaya arkasını çeviren Üstad, Hazret-i Gavs'ın teşvikiyle belki delâletiyle Kur'ân'ın gayr-ı mekşuf bir hazinesinden Bismillah ile giriyor, Kur'ânî tarlaya Bismillah diyerek Sözler tohumunu ekiyor, Furkanî bahçeye Bismillah diyerek nurlu Mektuplar çekirdeğini dikiyor. Emr-i İlâhîye imtisâlen ekilen tohum ve dikilen çekirdeklerin inkişaf ve intişarları şüphesiz harika-âsâ olur.

Birinci Sözdeki temsilde seyahat eden mütevâzi zât, tamamen Üstadımızdır. Nebat, ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök, damarları nasıl Bismillah tesiriyle, yer altında sert taşı toprağı delip, geçiyorsa, aynen onun gibi, Bismillah ile mevkî-i intişara vaz olunan Sözler de, harika bir tarzda arza yayılıyor. Ve en münevver ve mükemmel meyve olan beşerin mü'minlerinin kalblerine nüfuz ediyorlar. Bu bid'atların kesreti ve muharriplerin bolluğu devrinde Bismillah ile gars olunan Nur fidanının yaprakları olan, diğer Sözler ve Mektuplarla, bu kudsî fidanın dal ve budakları olan Hizbü'l-Kur'ân ve bu hizbin esası ve seyyidi olan muhterem Üstad da bir hıfz-ı gaybîye mazhar bulunuyorlar.

Şems-i Risaletten gelen Kur'ânî Nurların evvelen Üstada ve buradan da biz biçarelere, bizlerden de diğer müştaklara, ilh. intikal etmekte olduğunu tasavvur ettim. "Elhamdü lillâh" dedim. Mühim bir rüyamda arz ettiğim vecihle, Sözlerinizin mü'minlere intişarına küçük cemaatiniz inâyet-i İlâhiye ile âhize, vasıta olmuşlar. كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللهِ 1 sırrına mazhariyetle mânevî galebeyi temin, merkezdeki mürşidlerine müteveccih ve murakıp küçük bir halka-i tevhidi teşkil edenler gibi, bu küçük cemaatinizin herbiri arkasında, bir nisbet-i mütezâyide-i muntazama ile artan, mahrut şeklinde zümre-i muvahhidîni görür gibi oldum. Allahu ekber dedim. Bu kudsî tasavvuru, kardeşlerimize aşağıdaki levhayla daha ziyade izaha çalışacağım. Bu nurlu tefekkür, bana büyük bir ümit bahşetti. Muallim Cudî'nin kasidesindeki şu mısraı da derhatır ettirdi.

Cem etti kabâil ve şuûbu
Mevlâya muhabbeti müsellem
Bir kıbleye bağlandı kulûbu
Sallâllahü aleyhi ve sellem.

İşte, ittibâ-ı sünnete HAŞİYE pek büyük ehemmiyet veren muhterem Üstadımız da, bu asırda اَلْعُلَمَۤاءُ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَۤاءِ 2 sırrınca, içlerine saçılan nifak tohumu yüzünden, hergün biraz daha tevhidi bırakanları, bir kıbleye bağlamak için, Sözler ve Mektubat namındaki Nurlu eserlerle ehl-i imanı irşada çalışıyor. Küffara, hattâ cin ve şeytanlara dahi, mebde-i nüzulündeki gibi, nusûs-u Kur'âniyeyi ilan ediyor. Mahfî i'câzı izhar ediyor.

Vahdetü'l-vücuda dair olan risaleyi mühim zâtlara okuduktan sonra, bir sevk-i mâneviyle, ihtiyarsız, bir yere daha gittim. Orada vahdetü'l-vücud meşrep sahibi âlim bir zâtı hazır buldum. 3 Vahdetü'l-vücud hakkındaki mektubu okudum. Daha doğrusu, ihtiyarsız olarak okudum. Müstemî olan o mühim âlim, bidayette cüz'î itiraz parmağını uzatmak istedi. Sonuna kadar dinlemesini ihtar ettim. Tamamen okuduktan sonra, o zât hayretinden Sözler'in büyüklüğünü ve "Bu zamanda böyle büyük kelâmı acaba kim yazabilir?" diye merakı ve suali üzerine, Kur'ân'ın feyzine mazhar olan Üstadımızı haber verince, o zât tamamıyla arz-ı teslimiyet eyledi.

İşte, ihtiyarım olmayarak bu acip tesadüf ve teslimiyette kader-i İlâhînin bu cilvesi, dâvâmıza sadık bir burhan ve tesadüf oyuncağı olmadığımıza büyük bir delildir.

اِنَّ اللهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ 4

Hulûsi

1) "Nice az topluluklar, nice kalabalık topluluklara, Allah'ın izniyle galip geldiler." Bakara Sûresi, 2:249.
Haşiye: Hulûsi'nin tekerrür etmiş min haysü lâ yeş'ur bir kerâmet-i ihlâsiyesi şudur ki: Yeni yazılan ve daha ona gönderilmeyen risalelerin mevzuunu teşkil eden bir esası mektubunda yazar. Âdeta istiyor. Çok defa olduğu gibi, şimdi de, ittibâ-ı sünnete dair Mirkatü's-Sünne'ye sarih bir surette bir hiss-i kablelvuku ile talep ediyor. Said
2) "Âlimler peygamberlerin vârisleridirler." Buharî, İlim: 10; Ebu Davud, İlim: 1; İbn-i Mâce, Mukaddime: 17;Dârimî, Mukaddime: 32; Müsned, 5:196.
3) Elâzizli Hacı Şevket Hoca.
4) "Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir." Bakara Sûresi, 2:20.

Bediüzzaman, Said Nursi, Risalei Nur, Barla Lahikası, Risale-i Nur