Hulusi'den Bediüzzaman'a: Bu biçarenin Nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır

Hulusi'den Bediüzzaman'a: Bu biçarenin Nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır

Madem ki, merkez-i feyze en uzak bulunan âciz bir kardeşlerinin mübarek eserler hakkındaki duyguları

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin BARLA LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)

Hulûsi Beyin fıkrasıdır.

Bu hafta Otuz Birinci Mektubun Yedinci Lem'asıyla Üçüncü Lem'asını, hazine-i Mektubata ilâve ve muhibbân ve müştâkana tilâvet eylemekle, vesâtat-ı âliyenizle, bir lütf-u azîm-i İlâhîye daha mazhar olduğumdan dolayı Kerîm, Rahîm, Bâkî-i Zülcelâl'e yüz binler hamd ve şükür eylemekte ve sevgili Üstadımı rızâ-yı Samedânîsine ve vazife-i meşkûre-i mâneviyesinde devamlı, nüfuzlu, şümullü muvaffakiyetlere mazhar buyurmasına, abîdâne tazarru ve niyazlarda bulunmaktayım. Bu biçare ve isyankârdan çok dua beklediğinizi emir buyuruyorsunuz. Ben o dergâh-ı âliye ancak bir nevi i'câzının izharına Fahru'l-Âlemîn, Habîb-i Rabbü'l-Âlemîn, Seyyidü'l-Mürselîn (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin en büyük mu'cizesi olan, tâ kıyâm-ı saate kadar hükmü ve i'câzı bâki olacağına iman ettiğim Kur'ân'ın nurları delâletiyle ve Üstadımın mübarek isimlerini, vesile-i kabul olmak üzere kullanarak iltica edebiliyorum. Hiç mümkün müdür ki, bu eşiğe yüzümü sürerken, "Ya Rab, Üstadım Said Nursî Hazretlerinden razı ol, dâreynde muratlarını hasıl kıl" diye yalvarmayayım? Asla ve kat'â! Bu bir vazife olmakla beraber, kanaatçe İnşaallah vesile-i icabe-i duadır.

Aziz Üstad, sadîkınız zaif ruhu, bu fâni hayatta olduğu gibi, bâki ve sermedî hayatta da inşaallah ulvî ruhunuzun cenâh-ı şefkatinden ayrılmayacaktır, ayrılamayacaktır ve ayıramayacaklardır.

Evet, gayr-ı kabil-i inkârdır ki, bu fâni hayatın dağdağaları arasında, havas ve letâif her zaman müştakı bulundukları münevver ve muhteşem âyineye bakamıyorlar. Fakat o meşgaleden feragat edildiği anda, yine Nur bütün haşmetiyle arz-ı dîdar ediyor. Bu zamanlarda hiç ayrılık hissetmiyorum. Hattâ ihtilâf-ı mekânı da tesirsiz görüyorum. Yedinci ve Üçüncü Lem'aların bura postahanesine vürûdu, Ramazan'ın on birine tesadüf ediyor. Bir gün postada kalmasına karşılık tutulursa, her bir Lem'a, bu mübarek ayın başından onuna kadar birer gün almışlar ve اَوَّلُهُ رَحْمَةٌ 1 olan aşr-ı ûlâ-yı Ramazan'da mahall-i maksuda vâsıl olmuşlardır. Müftülük ilânına göre tam onuncu gündedir. Dördüncü ve Sekizinci Lem'aları da bu mâh-ı gufrânın on dördüncü günü aldım. Posta bir gün evvel geldiğine ve bir gün de postada kalışına veya birinci makama sayılırsa, bu nurlu eser de, sanki Ramazan'ın her gününde bir Lem'a alarak, yerini bulmakla, hem bu adetlerin boşuna konulmadığına, hem de اَوْسَطُهُ مَغْفِرَةٌ 2 olan aşr-ı sâni-yi Ramazan'da yazıldığı mahalle yetişeceğine sarahat derecesinde delâlet ediyor.

Şu saatte şuaâtını gözüme sokan güneş gibi, bu kadar nurlu ve zahir hakaiki, mahzâ bir inâyet-i İlâhiye olarak bu biçareye gösterilen bu mübarek eserlerden, bu Nurların bihavlillâh gurupsuz tulû ettikleri mahalle, Utarid ve Zühre gibi maddeten ve mânen yakın bulunan Hizbü'l-Kur'ân'a dahi hafız, sadık, halis ve salih kardeşlerimin daha çok esrar anlayacaklarına şüphe etmiyorum.

Madem ki, merkez-i feyze en uzak bulunan âciz bir kardeşlerinin mübarek eserler hakkındaki duyguları, kendilerinin de lâyıklı, mânâlı çok değerli ihtisaslarını beyana vesile oluyor. İnşaallah, bu hareketleri hizmet-i Kur'ân'dan mâdud olur. Âli huzurunuzda kardeşlerimle biraz konuşmak istiyorum.

Kardeşlerim, bu biçarenin Nurlarla iştigali üç devreye ayrılmıştır.

Birincisi: Üstad Hazretleriyle ilk teşerrüf etmek saadetine nail olduğumdan itibaren intişar etmiş olan eserleri, kendim için istinsah etmek.

İkincisi: Yine muhterem Üstadımın emirlerine imtisalen, Sözler'in, muhtelif tabaka-i nâsa tesirleri ve kabil-i cerh, lâzımü't-tashih, mucib-i itiraz cihetleri olup olmadığı hakkında, kasır aklımla anlayabildiğim kadar ve kısa görüşümle seçebildiğim kadarını arz eylemek ve bütün fırsatlardan istifadeyle, din kardeşlerime faideli olmak, onlara da bu Nurları göstermek, dikkat-i nazarlarını celb etmek, kalbî ve bâtınî yaralarına merhem eylemek emeliyle, ihtiyarsız ve manevî bir tesir altında âsâr-ı Nuru aşkla okumak.

Üçüncüsü: Yine aziz ve müşfik Üstadımın emirlerine mutâvaatla, bildiğiniz veçhile herbirisi bir türlü letâfet ve belâgat ve celâdette ve çok kolaylıkla akıllara hayret verecek tarzda intişar etmekte olan nurlu âsar hakkındaki ihtisaslarımı arz eylemek ve bizzat veya kardeşlerim namına, bazı Kur'ânî müşkilât ve tereddüdatı makam-ı feyze takdim ederek, bu tarikle hem müşkilin halline, hem de sâil ile birlikte, diğer kardeşlerin de istifadelerine âcizâne hizmet eylemek. Denizden katre mesabesindeki bu Kur'ânî hizmetten dolayı, bu biçareye bir kıymet atfetmeyiniz. Çünkü maalesef hiç liyakatım olmadığını ben çok iyi biliyorum.

لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللهِ 3 âyet-i celilesi ümit vermemiş olsa, isyanımın nihayetsizliği karşısında çıldırmak işten bile değil.

Öyleyse, aziz kardeşlerim, bu zavallı kardeşinize hayır dua buyurmanızı bilhassa rica ediyorum. Kur'ân hesabına bakılırsa, o zaman belki bazı güzellikler görünebilir. Bu da, sevgili Üstadımızın buyurdukları gibi, Kur'ân'ın güzellikleri ve menba-ı kevserden gelen Nurların lâtifliği bu hususu temin etmişlerdir. Hîn-i sabâvetimden beri, en ziyade menfûrum, fe-lillâhi'l-hamdu yalan söylemektir. Onun için hakikati ifade ettiğime emin olabilirsiniz ki, yukarıda arz ettiğim üç safhada ihtiyar ve tesadüf yoktur. Hâkim olan, bir dest-i gaybî ve kader-i İlâhîdir. Bunu hissediyordum. Kader-i İlâhîyi izaha lüzum yok. Dest-i gaybın da Gavs-ı Âzam Sultan-ı Evliya Bâzü'l-Eşheb, Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (kuddise sırruhu'l-âlî) Hazretleri olduğunu son defa öğrenmiş olduk.

Fakat muhterem Üstadımın âli aflarına istinaden şunu ilâve edeyim ki, Gavs-ı Âzam Hazretlerinin keramet-i gaybiyeleri, sarahaten Üstadımız Said Nursî Hazretlerini göstermektedir. Çocukluğundan beri harika tercüme-i hali tetkik edilecek olursa görülür ki, bu zâtın vücudu sırf Kur'ân ve iman hesabınadır. Ondandır ki, o harika hâlâta mazhar olmuş biz biçareler, bu şem'in pervanesi oldukça, hizbü'l-Kur'ân namına Hazret-i Gavs'ın himmet ve duasına ve cedd-i zîşânı Peygamberimiz (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin şefâatine, iltimasına ve nihayet Münzilü'l-Kur'ân'ın affına, himâyesine mazhar olacağımıza da şüphe edilmemek lâzımdır.

Allahü Zülcelâl Hazretleri cümlemizi muhafaza buyursun. Âmin. Dâreynde bâis-i necâtımız olan bu hizmeti bilkülliye terk edecek olursak, o zaman helâkimiz muhakkaktır. Madem ki elimizde ma'fuv olduğumuza dair senedimiz yok. Bâis-i feyzimiz Üstadımız Hazretlerinin bizlere şefkatından dolayı, keramet-i gaybiyeden haber verdikleri müjdeler, yalnız şevkimizi ve şükrümüzü arttırmaya vesile olmalı. İsimlerinin sarahaten zikredildiğini bildirmekle beraber, gösterdikleri âli feragat, cümlemiz için nazar-ı ibretle görülmeli ve cidden taklit olunmalıdır.

Yine emirlerindendir ki, bizler hizmetle muvazzafız, mükellefiz. Neticeyle değil. Bu Nurlu hizmette bizleri birleştiren Allahü Zülcelâlden niyazım, haşirde de livâ-yı Muhammedî (a.s.m.) altında haşir ve cem olmaklığımızdır.

اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ 4

Müsaadenizle sadede geliyorum:

Otuz Birinci Mektubun Yedinci Lem'asına esas olan üç âyet-i celilenin tefsiri harika bir tarzdadır. Bilhassa İkinci Vecihle Birinci Vechin ikinci ihbar-ı gaybî ciheti, işitilmemiş bir surettedir. Bu Mektubun Üçüncü Lem'ası ki, كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ  5 âyetinin meâlini ifade eden يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى يَا بَاقِى اَنْتَ الْبَاقِى 6 cümlelerinin gösterdikleri iki hakikatten çok büyük feyiz aldım. Gariptir ki, bu mübarek eser, لَقَدْ صَدَقَ اللهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَق 7 âyet-i celilesiyle başlamakla, sanki bu fakirin

gördüğü rüyaya bir işaret yapıyor ve diyor ki: Senin rüyanda gördüğün kamer, bu âyette bahis buyurulan rüyanın sahibi, İki Cihanın Fahri (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Hazretlerinin bir parmak işaretiyle ve izn-i Hakla inşikak etmiştir. Şems onun hatırı için, On Dokuzuncu Mektupta beyan buyurulduğu üzere, bir saat hareketsiz görünmüştür, gibi mu'cizatını hatırlatarak, "Ey gafil, ittibâ-ı sünnet et!" diyor. Bu rüyayı nakleden mektubumda, Otuz Birinci Mektubun Birinci ve İkinci Lem'alarıyla, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Remzinin Birinci Makamından gelen feyiz neticesi, ihtiyarsız yaptığım tâbirin sonunda yazmış olduğum كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ 8 âyet-i celilesinin bir nevi i'câzlı tefsirini beyan buyurmakla, mektubuma gayet lâtif ve çok muhteşem bir cevap verilmiş oluyor. Otuz Birinci Mektubun Dördüncü Lem'asının Birinci Makamı "Minhâcü's-Sünne" denmeye hakikaten lâyıktır.

Birinci nükte: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ümmetine şefkatinin derecesini ve bihakkın şefîu'l-müznibîn olduğunu göstermekle beraber, Süleyman Efendi merhumun Mevlid-i şerifindeki,

Tıfl iken ol diler idi ümmetin,
Sen kocaldın, terk edersin sünnetin

vecizesini hatırlatmakta ve ol Hazrete ümmet olanlara, sünnetlerine riayet lüzumunu ehemmiyetle ders vermektedir.

İkinci nükte: Cenâb-ı Peygamber (sallâllahü teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretlerinin nesl-i mübareklerinin, ilâ yevmilkıyâm Hz. Hasan ve Hüseyin'den (radıyallahü teâlâ anhümâ) geleceklerini ve istikbalde çok mübarek zevâtın da bu meyanda zuhur edeceklerini nazar-ı Nübüvvetle gördükleri için, bu iki hafîdine bütün o nurlu zâtlar hesabına şefkat göstermesi öyle bir tariftir ki, beşerin düşünmesiyle yazılmasına imkân yoktur.

Üçüncü nükte: Nass-ı kat'î ile sabit ve hadis-i Nebeviyle müberhen Âl-i Beyte muhabbete işaret etmekte, bu vazifeyi ifâya davet eylemektedir. Çünkü, İslâmiyet bir vücutsa, bu vücudun belkemiği, muhakkak Âl-i Beyt ve başı her zaman Kitabullahtır.

Dördüncü nükte: Şîaları ilzam edecek kadar kuvvetli bir derstir. Bu şümullü dersten gaye ne olduğu, sonunda mükemmelen icmal edilmiştir.

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا 9 emr-i celiline tevfikan, bütün mü'minler tevhide çağırılmıştır.

Keramet-i Gavsiyenin işaratını teyid eden remizleri defaatle okudum. Bu müjdeler hamd ve şükrümü arttırmıştır. Zenbilli Ali Efendinin hale çok uygun olan fıkrası hoşuma gitti. Lâtif tefe'ülünüz خِتَامُهُ مِسْكٌ 10 kabilinden olmuştur.

Evet, Kur'ânî bahçede her zaman başka renkte, başka letâfette, başka tesirde hakikî cennet çiçekleri açılıyor. Bu mezherenin bülbülünü ve onun gönülleri teshir eden nağmesini dinleyen, meşk eden yoldaşlarına, dâreynde selâmet ve saâdet ve muvaffakiyetler temenni ve niyaz eylerim.

Şairin zamana muvafık bir beyti:

Bir mevsim baharına geldik ki âlemin,
Bülbül hamuş, havz tehî, gülistan da harâp

Ben de derim:

Öyle bir bid'alar devrindeyiz ki İslâmın,
Bir bülbülü, bir gülistanı kalmış Kur'ân'ın.

Keramet-i Gavsiyeyi henüz kimseye okuyamadım. İçinde bu biçareden bahsedilişi, okumak hususunu düşündürüyor. Mübarek Ramazan HAŞİYE bir an evvel bu isyankârların kadir-nâşinasların elinden yakayı kurtarmaya çalışır vaziyette, süratle elimizden gitmektedir. İmam Ömer Efendi geçen sene, "Ramazanın Hikmetleri" eserinin Ramazan ayı geçtikten sonra gelişinden, benim gibi müteessir olmuştu. Bu Ramazan'ın birinci Cuma hutbesinde, ben de hazır olduğum halde, yüzlerce cemaate, bu nurlu hikmetlerden birkaçını hemen aynen okudu. Bu anda bu fakirde husule gelen şükür hislerini tarif edemeyeceğim.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى 11

Hulûsi

1) "Başı (başlangıcı) rahmettir…" el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 2:94-95.
2) "Ortası bağışlanmadır…" el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 2:94-95.
Bediüzzaman, Said Nursi, Risalei Nur, Barla Lahikası
3) "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin." Zümer Sûresi, 39:53.
4) "Dualarımızı kabul et, ey Rabbimiz. Herşeyi hakkıyla işiten de, herşeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin." Bakara Sûresi, 2:127.
5) "Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 28:88.
6) Bâkî Sensin, ey Bâkî. Bâkî Sensin, ey Bâkî.
7) "And olsun ki, Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti." Fetih Sûresi, 48:27.
8) "Onun zâtından başka, her şey yok olup gidicidir." Kasas Sûresi, 28:88.
9) "Allah'ın dinine ve Kur'ân'a hep birlikte sım sıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın." Âl-i İmran Sûresi, 3:103.
10) "Sonu ise misk gibi güzel ve bereketlidir." Mutaffifîn Sûresi, 83:26.
11) Allah'a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.

Haşiye: Gariptir ki, Hulûsi'nin bu sözünü belki yirmi defa tekrar etmişim. Süleyman gibi dostlar şahittirler. Demek bir hakikat var ki, ikimizi böyle söyletmiş. Said

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum