Hırsızlık eden erkek ve kadının sağ elini kesin fakat...

Hırsızlık eden erkek ve kadının sağ elini kesin fakat...

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 38-40. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

38-Hem hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın yok mu, yaptıklarına bir cezâ, Allah’dan bir azâb olmak üzere onların (sağ) ellerini kesin! (*) Çünki Allah, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

39-Fakat kim zulmünden (yaptığı hırsızlıktan) sonra tevbe edip (hâlini) ıslâh ederse, artık şübhesiz Allah onun tevbesini kabûl eder. Muhakkak ki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

40-Bilmez misin ki şübhesiz göklerin ve yerin mülkü ancak Allah’ındır; dilediği kimseye (hak ettiği üzere) azâb eder, dilediği kimseye de (kendi lütfundan) mağfiret eder! Çünki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.

(*) Bu cezânın tatbîk edilmesi bazı şartlara bağlıdır: Hırsız, âkıl-bâliğ olmalı, kör veya sağır olmamalı, çalınan malın sâhibi ile aralarında ebeveyn-çocuk veya karı koca yâhut ortaklık münâsebeti olmamalı, çalınan mal alel‘âde, kıymetsiz veya çabuk bozulur cinsten olmamalı, hırsızlık eden kimse çok maddî sıkıntı çeken zarûret hâlindeki birisi olmamalı (ki Hz. Ömer (ra), kıtlık zamanında hırsızlık cezâsını uygulamamıştır) ve malı korunan bir yerden çalmış olmalıdır. (Bilmen, c. 2, 765)

“Bir hırsız, elini başkasının malına uzattığı dakīkada hadd-i şer‘înin icrâsını (İlâhi cezânın yerine getirilmesini) tahattur eder (hatırlar), arş-ı İlâhîden nâzil olan emir hatırına gelir. Îmânın hâssasıyla (husûsiyetiyle) kalbin kulağıyla, kelâm-ı ezelîden gelen ve hırsızın elinin i‘dâmına (kesileceğine) hükmeden, وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فاَقْطَعُٓوا اَيْدِيَهُمَا [Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadın yok mu, onların (sağ) ellerini kesin!] âyetini hissedip işitir gibi, îman ve i‘tikādı heyecâna ve hissiyyât-ı ulviyesi (yüksek hisleri) harekete gelir. Rûhun etrâfından, vicdânın derin yerlerinden o sirkat meyelânına (hırsızlık meyline) hücum gibi bir hâlet-i rûhiye (ruh hâli) hâsıl olur. Nefis ve hevesten gelen meyelân (meyiller) parçalanır, çekilir. Git gide o meyelân bütün bütün kesilir. Çünki yalnız vehim ve fikir değil, belki ma‘nevî kuvveleri, akıl, kalb ve vicdan birden o hisse, o hevese hücûm eder, hadd-i şer‘îyi tahattur ile ulvî zecir (yasaklama) ve vicdânî bir yasakçı, o hissin karşısına çıkar, susturur.” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 430)