Hem onların çoğunda ahde vefâ diye bir şey bulmadık

Hem onların çoğunda ahde vefâ diye bir şey bulmadık

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), A'raf Sûresi 100-102. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

100-(Eski) sâhiblerinden sonra yeryüzüne vâris olanları hâlâ (şu hakikat) yola getirmedi mi ki; eğer dileseydik, kendilerini günahları yüzünden musîbete uğratırdık. Hem (biz) onların kalblerini mühürleriz de onlar (nasîhati) işitmezler!

101-İşte o şehirler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Ve Celâlim hakkı için, peygamberleri kendilerine apaçık mu‘cizeler getirdiler! Fakat daha önce (mu‘cizeler gelmeden evvel) yalanladıkları şeylere, îmân edecek olmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalblerini (küfürlerindeki inadları sebebiyle) böyle mühürler!

102-Hem onların çoğunda ahde vefâ diye bir şey bulmadık. Fakat doğrusu onların çoğunu gerçekten fâsık kimseler bulduk. (*)

(*) “Fısk, haktan udûldür, ayrılmaktır, hadden tecâvüzdür, hayât-ı ebediyeyi terk etmektir ve hayât-ı ebediyeden çıkmaktır. Fıskın menşei (kaynağı), kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i şeheviye denilen üç kuvvetin ifrat (aşırı gitmesinden) ve tefrîtinden (geri kalmasından) neş’et eder (ortaya çıkar). Evet ifrat ve tefrit, delillere karşı bir isyandır. Yani sahîfe-i âlemde yaratılan delâil (deliller), uhûd-ı İlâhiye (İlâhî ahdler) hükmündedir. O delâile muhâlefet edenler, Cenâb-ı Hakk’la fıtraten yapmış oldukları ahdlerini bozmuş olurlar.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 217)