Hem hiçbir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez

Hem hiçbir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), İsrâ Sûresi 15-17. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

15 . Kim hidâyete ererse, artık ancak kendisi için hidâyete ermiş olur. Kim de dalâlete düşerse, o takdirde ancak kendi aleyhine dalâlete düşmüş olur. Hem hiçbir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez. (Biz) bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azâb ediciler değiliz. (*)

16 . Ve (biz) bir şehri (isyanları yüzünden) helâk etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık ileri gelenlerine (Allah’a itâat etmelerini) emrederiz de (onlar) orada (emrimize) isyân ederler; (**) böylece oraya (azab) söz(ü) hak olur; artık (biz de) orayı tamâmen mahvederek helâk ederiz.

17 . Nûh’dan sonra da nice nesilleri (isyanları sebebiyle) helâk ettik. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar, kemâliyle görücü olarak Rabbin yeter!

(?) “ وَماَ كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰي نَبْعَثَ رَسُولًا [(Biz) bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azâb ediciler değiliz] sırrıyla; ehl-i fetret (iki peygamber arasında ve hak bir dînin hükümlerinin unutulduğu bir zamanda yaşayanlar), ehl-i necâttırlar (kurtulmuş kimselerdir). Bil-ittifak (ittifakla), teferruâttaki hatîâtlarından (hatâlarından) muâhezeleri (mes’ûliyetleri) yoktur. İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Eş‘arî’ce; küfre de girse, usûl-i îmânî de bulunmazsa (îmânın esaslarını da bilmiyorsa), yine ehl-i necâttır. Çünki teklîf-i İlâhî (mes’ûliyet) irsâl ile (peygamber göndermekle) olur ve irsâl dahi, ıttılâ‘ (haberdâr olmak) ile teklîf takarrur eder (gerçekleşir).” (Mektûbât, 28. Mektûb, 237)

(**) Şımarmış olan bu ileri gelenler, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine günahtan dönmelerihusûsunda olan emrini dinlemediklerinde, oranın halkı başlarındaki idârecilerin bu isyânına bizzat iştirâk ederek (veya hoş görerek) zulümlerine ortak olduklarında, artık isyan umûmîleşir ve böylece azab, o beldeye hak olur. (Râzî, c. 10/20, 178)