Havass-ı hamse (5 duygu), Cenâb-ı Haktan ihsan edilen hediyelerdir

Havass-ı hamse (5 duygu), Cenâb-ı Haktan ihsan edilen hediyelerdir

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

﴾ وَلَوْ شَۤاءَ اللهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْ 1 ﴿ Bu cümledeki kelimelerin işaretlerine gelince:

Evvelki cümlelerde gözlerini kör, kulaklarını sağır etmek şânında olan esbap zikredildikten sonra, bu cümlede müsebbebatı, meşiet-i İlâhiye ile bağlar.

Sonra, evvelki cümlelere atfeden و harfi, esbabın perdesi altında tasarruf eden ve bütün esbap ve illetler üzerinde murakebe eden bu kudretin, ancak nazar-ı hikmet olduğuna işarettir.

لَوْ 2 Bu kelimenin tazammun ettiği kıyas-ı istisnaî şöyle tasvir edilebilir: Meşiet-i İlâhiyenin olmaması; zehab-ı sem' ve basarın olmamasına illettir. Zehab-ı sem' ve basarın olmaması da meşietinin olmadığını bildirmeye bir delil ve bir illettir. Ve keza meşiet-i İlâhiyeden mâadâ bütün esbap tekemmül etmiş de olsa, ancak meşiet-i İlâhiyenin taallûkuyla göz ve kulaklarının işi bitmiş olacağına işarettir.

شَۤاءَ 3 tabiri, müsebbebatı esbapla bağlayan, meşiet ve irade-i İlâhiye olduğuna delâlet eder. Öyleyse tesir kudretindir. Esbab ise, kudretin, nazar-ı zahirîde umur-u hasise ile mübaşereti görünmemesi için vaz edilmiş perdelerdir.

اَللهُ Lâfza-i Celâlinin sarahatle zikri, halkı fazlaca esbaba ehemmiyet vermekten zecir ve men etmekle, esbabın perdesi altında tasarruf eden yed-i Kudreti görmeye fikirleri dâvet eder.

شَۤاءَ fiilinin bir mef'ul ile takyid edilmeyerek mutlak bırakılması, meşiet ve irade-i İlâhiyenin kâinatın ahvâlinden müteessir olmadığına ve mevcudatın sıfât-ı İlâhiyeye tesirleri bulunmadığına işarettir. Yani, beşerin iradesi ve sair sıfatları, mevcudatın hüsün ve kubuh, büyüklük ve küçüklük gibi ahvâlinden müteessir olduğu gibi, sıfât-ı İlâhiye müteessir olmaz. Sıfât-ı İlâhiyeye göre hepsi müsavidir.

Götürmek mânâsını ifade eden لَذَهَبَ 'den anlaşılıyor ki, esbap müsebbebat üzere musallat ve müstevlî değildir. Yani, esbabın irtifaı zamanında, esbapla bağlı ve kaim olan müsebbebatın adem deryasına düşmesi ihtimali yoktur. Ancak, esbabın arkasında hazır bulunan yed-i kudret o müsebbebatı hıfz eder. Ve hikmet-i İlâhiye muvazene ve nizam kanunu mucibince başka mevkilere gönderir, ihmal etmez. Evet, hararet suyu kaynatmakla suyun bünyesini tahrip ettiği zaman, o tahrip neticesi vücuda gelen buhar ademe gitmez, belki nizamat-ı havaiye mucibince muayyen bir mecrâya sevkedilir ve muayyen bir mevkie çıkar, emr-i İlâhiyeye intizaren orada durur.

Ve keza, ذَهَبَ 4tabirinden anlaşılır ki, havass-ı hamse denilen duygular, sağır, kör, câmid tabiattan neş'et etmiş değildirler. Ancak o duygular, Cenâb-ı Haktan ihsan edilen hediyelerdir. Yalnız göz, kulak tabirleri adi birer isimdirler.

Ve keza, ذَهَبَ 'nin harf-i cer olan ب ile beraber gelmesinden anlaşılıyor ki, müsebbebat esbaptan ayrıldığı zaman başıboş bırakılmaz, yine bir nizam altına alınır. Çünkü ذَهَبَ بِهِ "beraberce götürmek" mânâsını ifade eder. Beraber götürülen birşey sahipsiz, başıboş bırakılmaz.

İhtar: Sem'in müfred olarak, basarın cem olarak zikirleri işitilen bir, görünen çok olduğuna işarettir. Evet, söylenilen sözler birer birer kulağa girer, öyle işitilir. Fakat çok şeyler bir defa bakmakla göze görünür.

Dipnot-1: "Eğer Allah dileseydi, onların işitme ve görme özelliklerini giderirdi." Bakara Sûresi, 2:20.
Dipnot-2: Şayet
Dipnot-3: Diledi, istedi.
Dipnot-4: Götürdü.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz