Ölümün keşif kolları olan hastalıklara ahirete iman nazarı ile bakmak

Hastalığın yaşı-başı olmaz, her an, her zaman her insanda yaşlı-genç demeden kapısını çalabilir. İmtihan oluşumuzun gereği ve sırrı budur. Hele bir de gençlik dönemini atlatıp yaşlılığa merdiven dayamışsanız hastalanma riskiniz daha fazladır. İnsan demirden ve çelikten da yaratılmamış ki kendisine güvensin. Neticede biz de Allah’ın yaratmış olduğu nazenin bir kuluz. Etten, kemikten, sudan ve kandan mürekkep bir varlığız bu geçici mekânda.

Fabrika ayarlarımı muhafaza etmek

Dünyada bir canlı gibi belki son demlerini yaşamakta ve bir gün emanetini tamamıyla sahibine bırakacağı günü bekliyoruz. Ahir zamanda yaşıyoruz. Evlenme yaşı, baba ve anne olma yaş ortalaması bir hayli ilerlemiş, yaşam süreleri eskiye nispeten artmış, hastalıkları daha erken teşhis ve tedavi yöntemleri artmış. Bununla beraber bir o kadar da hasatlık riski artmıştır. İnsanoğlu kendine verilen nimetleri yerli ve yerinde kullanmayıp hor bakınca, hoyratça kullanınca, suni gıdalar tüketerek fabrika ayarlarının dışına çıkınca, çevreyi ve vücudunu hor kullanınca hastalıklar da bir o derece yakasını bırakmayacaktır. Akılsız başın derdini ayaklar çeker misali bize verilen emaneti yerli yerinde kullanmamız gerekir. İnsanın başına gelen birçok marazi hastalıklar “Terkü’l âdât mine’l-mühlikât sırrıya, su-i ihtiyardan gelen bir adet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten bir marazdan ileri gelmiştir” [Lem’alar] diye düşünerek ona göre tedbirlerimizi önceden almalıyız.

Sağlık ve sıhhatin kıymetini bilmek

Elimize bir diken batsa acaba ne yapsam diyoruz. Cenab-ı Allah insana kendi canını ve nefsini korumada adeta bir sigorta görevi gibi hissiyatlar dercetmiştir. Vücut hanesinde en ufak bir değişiklik olsa hemen kendini çek etmeye başlayıveriyor. Acaba ne yaptım da böyle oldu diyerek içten içe muhasebe yaparak sebep sonuç ilişkilerini araştırmaya başlar. Etten ve kemikten yaratılan insan vücudunda bu değişimi ve oluşumu normal karşılamak gerekiyor. Öyle mükemmel yaratılmışız ki insan hayretler içerisinde kalarak bir o kadar tefekkür penceresini aralıyor. Merhum koca Kanuni Sultan Süleyman Han gibi, “Halk içinde muteber yok bir nesne devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demeliyiz.

Ahirete imanın verdiği lezzet ve rahat

İnsanoğluna yerleştirilen ebed duygusu bunun göstergesidir. Yaratılış gereği her nefis ölümü tadacağı için doğal olarak biliyorsunuz ki bir gün bu dünyadan herkes gibi biz de elimizi eteğimizi çekeceğiz. Bizi burada durdurmayacaklarının idraki çerisindeyiz. Bize en çok teselli veren şükür ki ahiret inancıdır. Eğer ahiret inancı olmasa idi halimiz nice olurdu. Ölümün habercisi ve keşif kolları olan hastalıklara bile nefret eder duruma gelebilirdik. Ama hamdolsun hastalılar bize ölümü hatırlatmaları yanında, Rabbimize şükür etmeyi, O’nun rızası dairesinde hareket edip etmediğimizi kontrol etme fırsatı vererek bizleri gaflet uykusundan uyandırıp, kendimize gelmeyi ve bir fani olduğumuzu hatırlatma görevi yapmaktadır. Adeta insanoğlu bu şekilde fabrika ayarlarına dönmeye fırsat bulmuş oluyor.

Rabbim dert vermiş ise bunun dermanını da vermiştir

Hakikaten Allah insana birçok nimetler vermiştir. Bunlardan biri de ilaç ve tedavidir. Hastalık gelir, vazifesini ve uyarısını yapar, eğer işi bitmişse Allah’ın izniyle çekip gider. Hayat boyunca bize düşen görev O’nun mülkü olan bu canı korumak ve onarmaya çalışmaktır. Burada koruma ve onarmaya çalışma esnasında fazla kaygı, endişe ve panik insanı gereğinden fazla ruhen yorabilir. Bu gibi durumlarda her zaman olduğu gibi Allah’a sığınmak, O’nu vekil tayin etmek ve O’ndan medet ummaktır. Aksi takdirde hastalıktan dolayı, yersiz, gereğinden fazla panik ve endişe bizi daha beter psikolojik sorunların içerisine atabilir. Ruhen çöken bir yapı bedenen de çökmeye elverişli hale gelebilir. Kendi irademizle hastalığı daha karmaşık hale getirerek adeta dövülmeden ağlayan insana benzeriz.

Sağlık ihmale gelmez

Az tamah nasıl ki çok zararlara sebep olabilir, burada biraz üşenmek veya vurdumduymazlık daha kötü sonuçlara sebebiyet verebilir. En iyisi biz elimizden gelen gayreti göstereceğiz, gerisini Rabbimin takdirine bırakacağız. Hasatlıklar bizleri şükre ve sabıra davet eden birer manevi paratonerlerdir. Eğer hastalıklar olmasaydı insanoğlu nasıl gafletinin farkına varabilir ve bunu izale edebilirdi. Bu nedenle hastalıkların var oluşuna pozitif yaklaşmak gerekir.

Hastalılar dua vaktinin habercisidir

Hastalıklara ve musibetlere insanoğlu bir uyarı ve sarı kart olarak bakmalıdır. Nasıl ki bir maçta iki sarı kart verilen oyuncu kırmızı kart yemiş olur. İnsan da bir sarı kart yiyince ikincisini yemeden kendine gelmelidir. Nefsi terbiye sisteminde ve gafletin izalesinde gerek hastalıklar ve gerekse musibetlerin yapıcı rolü göz ardı edilmemelidir. Bunu bu şekilde idrak etmeli ve kendimize çeki düzen vermeliyiz. Daha fazla şükür, daha fazla sabır, daha fazla aczimizi idrak ederek rabbimize iltica etmeliyiz. Bunun sonucunun da mükâfat olduğunu bilmeliyiz. Hastalıklar bir bakıma dua vaktinin de geldiğinin habercisidirler. Mademki insan bu dünyaya ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir, o zaman dua vaktini iyi değerlendirmek ve O’na yalvarmalı ve ondan yardım dilemeliyiz.

Hastalıkta şükür ve sabır

Her hastalığın illa da tedavi edilecek diye bir durumu yok. Bazen hastalılar bir ömür boyu uzun da sürebilir, kısa da sürebilir. Bizim görevimiz kul olarak Rabbimize iltica etmek ve yalvarmaktır. Bazı hastalıklar var ki görevini yaparken, şükür ister, sabır ister, medet ister. Bu şekilde hasta yaşarken uhrevi hayata gerekli olan levazımatını tedarik etmiş olur. İnsan acz ve fakr yoluyla kendini yaratan Rabbi le yakınlaşır, O’nunla ülfet peyda etmeye başlar. Dua ve tefekkür ile bir dakikalık anını bin dakikaya çevirerek ebedi hayatına gerekli olan şükür ve sabır depolarının anahtarlarını elde eder. İnsanoğlu nisyandan haber verir, çabuk unutur ve nefs-i emmâre sahibidir. Bu nedenle kendi yaratanını unutmamak, nefsini dizginlemek için hastalıkları birer fırsat bilmelidir. Kendine çeki düzen vermeli, varsa bir kusuru ve hatası tövbe ve istiğfar ederek gözü ve şuuru açıkken dili dönerken Rabbinden affını ve mağfiretini dilemelidir. O’nun huzuruna gönül rahatlığıyla varmaya çalışmalıdır.

Mevt yeniden dirilişin anahtarıdır

Bazı hastalıklar var ki bir müddet sonra ölümle de neticelenebilir. Sonuçta her nefis ölümü bir gün karşılayacaktır, ister öyle ister böyle. At üstünde de olsa yatakta da olsa, sağlıkta da olsa hastalıkta olsa bir gün ecel şerbetini her nefsin içeceği mukadderdir. Bize düşen görev daima uyanık olmalı, O’nun emri ve izni haricine taşmadan bize verilen ömür dakikalarını O’nun yolunda iman ve ibadet çerçevesinde harcamaktır. Mevt yeniden dirilişin şifresi ve anahtarıdır. Mevt olmasa hayatın ne önemi var. Nasıl ki bu dünyaya doğarak gelmek ana rahminden geçmeyi gerektiriyorsa, ölüm ile de berzah yolundan geçerek ebedi hayata ulaşabileceğimizi düşünmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekir.

Ne ekersen onu biçersin

‘Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme [RNK]. Varış yeri olan ahiret menziline giderken kabir ve berzah istasyonlarında bize ancak bu dünyada işlediğimiz hayır ve hasenatlar, ibadet ve kulluk bilincimiz eşlik edecektir. ‘Ne verirsen elinde o gelir seninle’, ‘Ne korsan kazanına o gelir kaşığına’ misali az veya çok zere miktar da olsa her türlü amalimizden muhasebe edileceğimizi hatırdan çıkarmamalıyız. Ahiretin meyvelerini bu fani dünyada tedarik etmeliyiz. Oraya mahcup olarak dönmemeliyiz. Bu kısa ve fani menzilde göç etmeden evvel tüm adetlerimizi ibadete çevirme fırsatını değerlendirelim. Gözümüz toprak ile dolmadan güzeli görmeli ve okumalı, dilimiz dönene kadar dua ve zikir etmeli, kulaklarımız sağır olmadan ezeli hitabeti dinlemeli, kalbimiz durmadan evvel O’nu zikretmeli ve O'nun için atmalıdır.

Emanetleri hakiki sahibine bırak

Sağ ve sağlıkta iken, elimiz ve ayağımız tutuyorken, dünyadan göç etmeden evvel mümkün mertebe yapabileceğin iyilik ve hasenatları kendi elinle yapmaya çalış. Bir gün ölüm gerçeği kapını çalana kadar sürekli teyakkuzda ol. Ne verirsen elinle o gelir seninle. Bu dünyada bırakacağın arşivlere, mala-mülke ve paraya güvenme, onlara mahzun bakma, bir gün onları da terk edeceğini bil ve ona göre hareket et. Gardıroplarda duran, daha giymediğin veya kullanmaya kıymadığın elbiselere bakıp böbürlenme, onları fakirlere gözün açıkken kendi elinle ver ve dağıt. Bir gün nefsin sana yüzünü dönmeden sen dünyaya yüzünü dön. “Der tarik-i Nakşibendi lazım amed çar’ı terk: Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hesti, terk-i terk” dediği gibi dünya menfaatleri için iş yapma, cenneti ve nimetlerini, İlahi Cemalini temaşa için O’nun rızasını gaye edinmeye çalış, kendi varlığını terk ederek Hakta fani ol, bütün terk ettiklerimizi de bir daha düşünme.

Amel defteriniz açık olsun

Asla ve asla bu dünyada yaptığımız iyiliklere, amellere, ibadetlere güvenerek kendimizi gurura ve kibre atmamalıyız. Bütün yaptığımız iyilikler Ondandır, yaptığımız tüm kötülükler ise bizdendir bilmeliyiz. Bu nedenle yaptığımız hayır ve ibadetleri temellük etmemeliyiz. Vaktimizi boşa harcamamalıyız, bize verilen kısa ve geçici ömür dakikalarını baki meyvelere çevirmeliyiz. Cemaati terk etmemeliyiz, sürekli derslere giderek bir arada bulunmak, Kur’an’ı anlamak için Risale-i Nurları tefekkür ederek bir arada okumak ve dua ederek zikir, fikir ve şükür üçgeninde birbirimize maddi ve manevi destek olmalıyız. Cemaat olarak manevi şirket oluşturarak 4 kişi yerine 4444 kişi kuvvetinde ve kıymetinde olarak şahsı-manevi düsturu ile iştirak-i amali uhrevi cihetine bakarak berzah âlemine göçsek bile bir cihette amel defterimizin açık olduğunu idrak etmeliyiz. Sayısız emellerimizi ve arzularımızı bu dünyada tatmin etmek için çalışmamalıyız. Sonsuz emel ve istekler insanın fıtratına dercedilmiştir, ancak kullanım yeri burası değil ebedi hayat menzilleridir. İçinde bulunduğumuz ve vardığımız ve gördüğümüz günlere şükretmeli, tüm adetlerimizi adeta ibadete çevirmeliyiz.

Hayatın provası yoktur

İnsan kendinden sonra yaşayacak insanlara ve yakınlarına elem ve ıstırap çektirmemeye gayret göstermelidir. Başa gelen hastalık ve musibetlere elbette sabır etmeliyiz. İnsanın yükü ağırdır, kimseye yük olmamak adına sağlığımıza dikkat etmeliyiz. Yine de O’ndan gelecek tüm hastalık ve musibetlere sabır ile rıza göstermeliyiz. ‘Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz’ denildiğini akıldan çıkarmadan bize verilen can emanetine hıyanet etmemeliyiz. Hayatta iken hiçbir zaman ben olmazsam bu işler de olmaz demeyin. Sen olmasan da dünya dönmeye devam edecektir. Herkesin kıyameti kendi başına kopacaktır, öldüğün günü kıyametin bilmelisin. Elindeki görevleri dağıtmaya ve bildiklerini başkalarına ölmeden önce öğretmeye çalış, ‘at ölür meydan kalır yiğit ölür şanı kalır’ misalince kendinden sonra hayır ile yad edilecek eserler bırakmaya gayret et. Bizden sonra arkamızdan ve kabrimizde Kur’an okuyacak nesiller yetiştirmeyi gaye edinelim. Bizleri kabrimize teslim ederken üzerimize toprak atacak, dua edecek, Yasinler ve Fatihalar okuyacak imanlı nesiller yetiştirelim. Neslimize iman şifrelerini vermeye çalışalım, onlara iman hakikatlerini izah eden Risale-i Nur reçetelerini kullanmalarını öğretelim. Mahiyetin altındakilere daima şefkat ve merhamet nazarı ile bak, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalış, parayı ve pulu saklama ve biriktirme, fakir ve düşkünlere yardım elini uzat. Sağlığında yerli yerince harca ki öldüğünde meyvelerini toplayabilesin. Dost ve akrabalarınla küs kalma bir gün öleceğini bilerek sürekli onlar ile iyi geçinmeye çalış. Onlardan haklarını helal etmelerini iste, senin de bir hakkın varsa yine de helal et. Bunların telafisi olmaz, hayatın provası yoktur bil.

Rabbim bizleri gördüğümüz günlerden geri bırakmasın, bizleri acı tecrübelerle sınamasın, her türlü bela ve musibetlerden muhafaza eylesin. Hastalarımıza şifa, dertlerimize deva, borçlarımıza eda, na-murad olanlarımızı der murad eylesin. Allah’a emanet olunuz. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum