Gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalbler (basîretler) kör olur

Gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalbler (basîretler) kör olur

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Hacc Sûresi 42-46. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

42,43,44 . (Habîbim, yâ Muhammed!) Seni yalanlıyorlarsa artık (bil ki) onlardan önce Nûh’un kavmi, Âd ve Semûd (kavimleri), İbrâhîm’in kavmi ve Lût’un kavmi, hem Medyen halkı da (peygamberlerini) yalanlamıştı. Mûsâ da yalanlandı. Fakat o kâfirlere mühlet verdim; sonra onları (azâbımla) yakaladım. (*) Artık (bak) benim (onları) inkârım (cezâlandırmam) nasıl oldu!

45 . Nitekim o (halkı) zâlim olan nice şehirler vardır ki, onları helâk etmişizdir. Şimdi o, duvarları çatıları üzerine çökmüş (harâb olmuş) bir hâldedir; kullanılmaz hâle gelmiş nice kuyular ve (bomboş) kalmış nice yüksek saraylar (hep sâhibsiz kaldılar)!

46 . (İnkâr edenler) yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendileri için onlarla akılerdirecekleri kalbler ve onlarla işitecekleri kulaklar olsun! Ama şu gerçek ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerdeki kalbler (basîretler) kör olur. (**)

(*) “Kurûn-ı sâlifede (önceki asırlarda) cereyân eden, âsî ve mütemerrid (inadcı) kavimlere gelen azablar gösteriyor ki: İnsan başıboş değil, bir celâl ve gayret sillesine (tokadına) her vakit ma‘ruzdur. Evet hiç mümkün müdür ki, insan umum mevcûdât (varlıklar) içinde ehemmiyetli bir vazîfesi, ehemmiyetli bir isti‘dâdı (kābiliyeti) olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnûâtıyla (intizamlı san‘atlı mahlûklarıyla) kendini tanıttırsa, mukābilinde (karşılığında) insan îmân ile onu tanımazsa, hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukābilinde insan ibâdetle kendini ona sevdirmese, hem bu kadar bu türlü ni‘metleriyle muhabbet (sevgi) ve rahmetini ona gösterse, mukābilinde insan şükür ve hamdle ona hürmet etmese, cezâsız kalsın, başıboş bırakılsın.” (Zülfikār, 10. Söz, 18)

(**) “Basar (göz) masnûâtı (san‘atla yaratılan varlıkları) görüp de, basîret (kalb gözü) Sâni‘i (san‘atkârı) görmezse, çok garib ve pek çok çirkindir. Çünki o hâlde, Sâni‘in ma‘nen ve kalben görünmemesi, ya basîretin fıkdânındandır (yokluğundandır) veya kalb gözünün kör olmasındandır veya idrâkinin pek dar olduğundan, mes’eleyi azametiyle (büyüklüğüyle) kavrayamadığından veya bir hezelândır (saçmalıktır). Ve illâ (yoksa) Sâni‘in inkârı, basarın şuhûdunu (gözün gördüğünü) inkârdan daha ziyâde münkerdir (çirkindir).” (Mesnevî-i Nûriye, Şemme, 188)