Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur, dilediğine rızkı genişletir ve daraltır

Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur, dilediğine rızkı genişletir ve daraltır

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Şura Sûresi 10-12. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

10-Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey ki, artık onun hükmü Allah’a âiddir. (Onlara de ki:) “İşte bu (sıfatların sâhibi olan) Allah, benim Rabbimdir. (Ben) ancak O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yönelirim.”

11-(O,) gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendi cinsinizden eşler, sağmal hayvanlardan da (kendilerine) eşler kılmıştır. Sizi bu sûretle çoğaltıyor. O’nun misli gibi hiçbir şey yoktur.(*) Ve O, Semî‘ (herşeyi işiten)dir, Basîr (hakkıyla gören)dir.

12-Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şübhesiz ki O, herşeyi hakkıyla bilendir.

(*) “Kur’ân-ı Azîmüşşân’da fermân ettiği gibi: لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَئٌ* dür. [O’nun misli gibi hiçbir şey yoktur!] Yani ne Zâtında, ne sıfâtında, ne ef‘âlinde (fiillerinde) nazîri (dengi) yoktur, misli olmaz, şebîhi (benzeri) yoktur, şerîki (ortağı) olmaz! Evet, bütün kâinâtı bütün şuûnâtıyla (hâlleriyle) ve keyfiyâtıyla (sıfatlarıyla) kabza-i rubûbiyetinde (terbiye ve idâresi altında) tutup, bir hâne ve bir saray hükmünde kemâl-i intizâm (mükemmel bir düzen) ile tedbir ve idâre ve terbiye eden bir Zât-ı Akdes’e (en mukaddes Zât olan Allah’a), misil ve mesîl (benzer) ve şebîh ve şerîk olmaz, muhâldir (imkânsızdır). Evet bir Zât ki, O’na yıldızların îcâdı (yaratılması) zerreler kadar kolay gele! Ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine musahhar ola (boyun eğe)! Ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni‘ olmaya! (...) Ve herşey O’ndan nihâyet derecede uzak olduğu hâlde, O ise herşeye nihâyet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-ı zü’l-Celâl’in (celâl ve hayat sâhibi ve herşeyin varlığı ve devâmı onun ile olan Allah’ın) elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, vezîri, zıddı, niddi (benzeri) olmaz ve olması muhâldir. Yalnız mesel ve temsîl sûretinde şuûnât-ı kudsiyesine (Zâtına lâyık pâk hâllerine) bakılabilir.” (Lem‘alar, 30. Lem‘a, 401-402)