Ey Resûlüm! O hâlde nasîhat et çünkü sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun!

Ey Resûlüm! O hâlde nasîhat et çünkü sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tûr Sûresi 29-32. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

29-(Ey Resûlüm!) O hâlde nasîhat et; çünki Rabbinin ni‘meti hakkı için, sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun!

30-Yoksa (*) (onlar): “(O) bir şâirdir; (biz) onun, zamânın felâketlerine uğramasını bekliyoruz!” mu diyorlar?

31-De ki: “Bekleyin; doğrusu ben de sizinle berâber (size gelecek azâbı) bekleyenlerdenim.”

32-Yoksa onlara bunu (bu iftirâlarını) akılları mı emrediyor? Yoksa onlar, bir azgınlar topluluğu mudur?

(*)“İşte şu âyâtın (âyetlerin) binler hakīkatlerinden yalnız beyân-ı ifhâmiyeye (beyânının susturucu oluşuna) misâl için bir hakīkatini beyân ederiz. Şöyle ki: ***** [Yoksa, yoksa] lafzıyla on beş tabaka istifhâm-ı inkârî-i taaccübî (hayret ifâdesiyle ve reddetmek için suâl etmek) ile ehl-i dalâletin bütün aksâmını (kısımlarını) susturur ve şübehâtın (şübhelerin) bütün menşe’lerini (kaynaklarını) kapatır. Ehl-i dalâlet için, içine girip saklanacak şeytânî bir delik bırakmıyor, kapatıyor. Altına girip gizlenecek bir perde-i dalâlet bırakmıyor, yırtıyor. Yalanlarından hiçbir yalanı bırakmıyor, başını eziyor. Her bir fıkrada (parçada) bir tâifenin hülâsa-i fikr-i küfrîlerini (küfre âid fikirlerinin özetlerini) ya bir kısa ta‘bîr ile ibtâl eder, ya butlânı (bâtıl olduğu) zâhir olduğundan sükûtla (susmakla) butlânını bedâhete (açıklığa) havâle eder. Veya başka âyetlerde tafsîlen (ayrıntılı olarak) reddedildiği için burada mücmelen (kısaca) işâret eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 19)