Ey îmân eden akıl sâhibleri! Allah’tan sakının! 

Ey îmân eden akıl sâhibleri! Allah’tan sakının! 

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Talak Sûresi 8-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

8-Nice şehirler (halkı) vardır ki, Rablerinin ve O’nun peygamberlerinin emrine isyân ettiler de onları şiddetli bir hesâb ile hesâba çektik ve onları görülmemiş bir azabla cezâlandırdık.

9-Öyle ki (onlar) işlerinin vebâlini tattı ve işlerinin âkıbeti hüsrân oldu!

10-Allah onlara (âhirette, pek) şiddetli bir azab hazırlamıştır; o hâlde ey îmân eden akıl sâhibleri! Allah’dan sakının! Şübhesiz ki Allah, size bir zikir (Kur’ân) indirmiştir.

11-Ve îmân edip sâlih ameller işleyenleri zulümâttan (küfür karanlıklarından) nûra (îmâna) çıkarmak için, Allah’ın apaçık beyan eden âyetlerini size okuyan bir peygamber (göndermiştir). (*) Artık kim Allah’a îmân edip sâlih amel işlerse, (Allah) onu altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar; (onlar) orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Gerçekten Allah, ona güzel bir rızık ihsân etmiştir.

(*) “Bak! Öyle bir ziyâ-yı hakīkat (hakīkat nûru) neşreder ki: Eğer onun o nûrânî dâire-i hakīkat-i irşâdından (teblîğ ettiği nûrlu hakīkat dâiresinden) hâriç bir sûrette kâinâta baksan; elbette kâinâtın şeklini bir mâtemhâne-i umûmî (umûmî bir mâtem yeri) hükmünde ve mevcûdâtı (varlıkları) birbirine ecnebî (yabancı), belki düşman ve câmidâtı (ruhsuz varlıkları) dehşetli cenâzeler ve bütün zevi’l-hayâtı (hayat sâhiblerini) zevâl ve firâkın (ayrılığın) sillesiyle (tokadıyla) ağlayan yetimler hükmünde görürsün.
 
Şimdi bak: Onun neşrettiği nûr ile o mâtemhâne-i umûmî, şevk ve cezbe içinde bir zikirhâneye (Allah’ın anıldığı yere) inkılâb etti (döndü). O ecnebî, düşman mevcûdât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite (ölü gibi donuk ve sessiz varlıklar); birer mûnis (dost) me’mur, birer musahhar (itâatkâr) hizmetkâr vaziyetini aldı ve o ağlayıcı ve şekvâ edici (şikâyetçi) kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir (zikredici) veya vazîfe paydosundan şâkir (şükredici) sûretine girdi.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 95-96)