Ehl-i kitapla ancak o en güzel olan sûretle mücâdele edin ve deyin ki

Ehl-i kitapla ancak o en güzel olan sûretle mücâdele edin ve deyin ki

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Ankebut Sûresi 46-49. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

46 . İçlerinden zulmedenler hâriç, ehl-i kitabla ancak o en güzel olan (sûret)le mücâdele edin ve deyin ki: “(Biz,) bize indirilene de size indirilene de îmân ettik; bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da birdir ve biz ancak O’na teslîm olanlarız.”

47 . (Ey Resûlüm!) İşte böylece sana (önceki kitabları tasdîk eden) bu Kitâb’ı indirdik. Onun için, kendilerine kitab verdiğimiz kimseler ona îmân ederler. Şunlardan (Arab’lardan) da ona îmân eden kimseler vardır. Ve kâfirlerden başkası, bizim âyetlerimizi bilerek inkâr etmez.

48 . Hâlbuki (sen), bundan önce ne bir kitab okumuş, ne de sağ elinle onu yazmış değildin. Öyle olsaydı elbette bâtıla dalanlar şübheye düşerdi.(*)

49 . Hayır! O (Kur’ân), kendilerine ilim verilen kimselerin sînelerinde (bulunan) apaçık âyetlerdir. Zâlimlerden başkası, âyetlerimizi bilerek inkâr etmez.

(*) “Ümmî (okur-yazar olmayan) bir Zât’ta (ASM) zuhûr eden (ortaya çıkan) o Şerîat; on dört asrı ve nev‘-i beşerin humsunu (insanlığın beşte birisini), âdilâne (adâletle) ve hakkāniyet (haklılık) üzere ve müdakkikāne (gāyet dikkatlice), hadsiz kānunlarıyla idâre etmesi emsâl (kıyas) kabûl etmez. Hem ümmî bir Zât (ASM)’ın ef‘âl ve akvâl ve ahvâlinden (fiil, söz ve hâllerinden) çıkan İslâmiyet; her asırda üç yüz elli milyon insanın rehberi ve mercii (mürâcaat kaynağı) ve akıllarının muallimi ve mürşidi; ve kalblerinin münevviri (nûrlandırıcısı) ve musaffîsi (sâfîleştiricisi); ve nefislerinin mürebbîsi (terbiyecisi) ve müzekkîsi (arındırıcısı); ve ruhlarının medâr-ı inkişâfı (ma‘nevî yükselme sebebi) ve ma‘den-i terakkiyâtı (ilerleme kaynağı) olması cihetiyle, misli (benzeri) olamaz ve olamamış.” (Şuâ‘lar, 7. Şuâ‘, 119)