Duruşması için trenden atlayan adam

Büyük davaların büyük insanları olur. Davaları gibi, davaya omuz vermiş şahsiyetleri de büyüktür.
Bu büyüklük; öncelikle feragat timsali olmalarıdır. Serdengeçti insanlar,ilmiyle amil,manasıyla şamil ve fıtratlarıyla meziyet ve kahramanlık destanıdırlar.

Konuyu,son yüzyılın Kur’an yolculuğunda, Bediüzzaman’ın saff-ı evvel nur talebelerine getirmek istiyorum. Bediüzzaman’ın dava şahsiyetinden,nurani prizmasından talebelerine yansıyan ulviyeti,azizliği ve farklılığı gözümüzün önüne koyalım.

Rahle-i tedrisinden geçmiş,diz çökmüş,hayatını Üstadına ve davasına adamış bir çekirdek halka  var ki,bunları yeterince bildiğimiz kanaatinde değilim. Şahsiyetleri üzerine,hayat hikayeleri,daha doğrusu hizmet hayatları üzerine eser yazılan ağabeyler için, daha çok tarihe ışık tutacak ve günümüze model olabilecek araştırma ve çalışmaların yapılması ciddi bir ihtiyaç.

Bu dava şahsiyetlerinden biri de Bekir Berk. Hayatın içinde,kariyeri ve popülaritesi ile malum ve meşhur bir zat iken,Bediüzzaman Said Nursi'ye tabiri caizse vurulmuş ve aynı anda bağlanmış müstesna bir insan.

“Bizi değil,davamızı savunacaksın.”iradesini ortaya koyan tutuklulardan Zübeyir Gündüzalp’ın bu beyanı “Nurcu” olmasına yetmiş.

Üstadı ilk ziyaretinde gösterilen nezaket ve konulan sandalye karşısında,hicap edip yerde oturmayı,diz çökmeyi  tercih eden bir asalet abidesi. Bir İstanbul beyefendisi.

Merhum Ali Ulvi Kurucu, Fevzi Çakmak’ın vefatı dolayısıyla duyarsız kalan TRT’ye gençlerin yaptığı protestosunun haberini ve öncü gencin fotoğrafını  gördüğünde,o’na şiir yazmıştı. Tanımadığı ama simasının ve duruşunun çok şey anlattığı bu genç, Bekir Berk’ten başkası değildi.

Bilinen “Asil gençlik” şiiri  bu manaları terennüm eder.
Hekimoğlu İsmail’in  yazı kahramanı “Taha”sı da Bekir Berk’tir.
Efsane, model, haykıran bir ses ve soluktu.

Risale-i Nur’un hukuk destanını yazdı. Hukuki  zeminde, menhus ruhun mahkeme aldatmalarına kök söktürdü. Risale-i Nur’un hukuk tapusu, din ve vicdan hürriyeti  onun eliyle ve gayretiyle alındı. 
“Olmaz” sözüne, mazeret kelimesine,O’nun lügatinde rastlayamazsınız.
Hiçbir müspet adımında geriye dönüşü olmayan,”daima ileri” diyen,teşvik eden,disiplinsizliği ve ehliyetsizliği asla affetmeyen bir liderdi.

Kükreyen ve kovalayan bir insan. Zalimlerin  haksızlık ve zulüm kokan   şahs-ı manevilerini kovan,kovduran ve kovalayan bir şecaat  insanı.
İstiğnası, minnetsizliği,herkese  açık gönlü  ve ikram sofrası,ayrı bir hüsn-ü ahlak nümunesi.

Yıl 1962 ya da 63. Balıkesir’den Dursunbey’e oğluyla birlikte trenle gidişi var. Nur maznunlarının duruşmasına katılacak, sonra da oğluyla beraber bir program yapacaklar.

Ancak trenin istasyonda durmadığı ve geçtiği  Dursunbey ilçesine  dönmek için, trenin hızını en düşük seviyeye çekecek şekilde ikaz ve tepkilerinden sonra, tatil sözü verdiği 9 yaşındaki oğlu Ertuğrul Hakan’la  birlikte trenden atlayışı, geri gelip duruşma için kendisini istasyonda bekleyen dava insanlarına ulaşması, tarihin çok nadir kaydedeceği bir hayat memat  ciddiyetidir.

Hem de çantasını ve daktilosunu önce atıp, sonra geriye doğru onları toplaması,Dursunbey’e  yetiştiğinde ahalinin,tren geçmesine rağmen saatlerce dağılmaması ve onu beklemesi,ayrı bir güven köprüsü.

Bekliyorlar,çünkü Bekir Berk gelecek.
Biliyorlar ki,Bekir Berk gelir. Hal ve şart ne olursa olsun gelir.

Böylesi bir güven ve itimat modeline ne kadar muhtacız.
Miras yedi olmamak adına bu rehber modellere çok ihtiyacımız var.

Gayr-i ihtiyari aklıma geliyor: Acaba Bekir Berk sisteminde bir hukukçu kadromuz olsaydı,sivil anayasa bu kadar savsaklanır  mıydı?
Başörtüsü zumlu bu kadar cesaret bulup katmerleşir miydi?
Kitlelerin fikir bataryaları bu kadar “nesnel” hale gelir miydi?
Ah ahh! Ah ihlas ve ihtisas ve yürek,üçünüzü birden o kadar arıyorum ki…

Bir Bekir ağabeyi,bir Zübeyir ağabeyi düşünüyorum birden… Beraberinde takva kaleleri Tahiri ağabeyi,mahviyet şahikası Hafız Ali ağabeyi ve diğerlerini. Farklı şahsiyetlerin imtizacından oluşan modelden   hasıl olan şahsiyet tekamülü,günümüzde bir boşluk olarak önümüzde duruyor. 

Bekir ve Zübeyir ağabeyler… İkisi de hayatın içinde,toplumu okuyan,kariyerleri olan Üstad aşıkları. İkisi de “Hemen,derhal,şimdi”ci. Bu  düsturu hizmet hayatlarında tatbik eden ve çığır açan öncü kuvvetler.
Ufukları ve sorumlulukları ile heyecanları, buna münasipti.
İkisinin de “mamelek” adına hiçbir şeyleri olmadı. Almadılar. Gönüllerde taht kurdular. Başkada taht aramadılar hizmet menzilinde ve  yerkürede.

Muhterem İhsan Atasoy'un "Hayatını Davasına Adayan Adam" kitabı bu anlamda binlerce anektodla doludur. İnşallah yeni çalışmalar bu tarihin belli dönemlerini daha da aralayacaktır.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.