Dünyanın âkıbeti kimin lehine olacağını ileride bileceksiniz

Dünyanın âkıbeti kimin lehine olacağını ileride bileceksiniz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), En'am Sûresi 134-135. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

134-Şübhesiz ki ne va‘d olunuyorsanız mutlaka gelecektir ve siz (ona) mâni‘ olacak kimseler değilsiniz!(*)

135-De ki: “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; şübhesiz ben (de vazîfemi) yapıcıyım. Artık dünyanın âkıbeti kimin lehine olacağını ileride bileceksiniz.” Şu muhakkaktır ki, zâlimler kurtuluşa ermez!

(*)“Hiç mümkün müdür ki: Alîm-i Mutlak, Kadîr-i Mutlak (sonsuz ilim ve kudret sâhibi) olan şu masnûâtın Sâni‘i, (san‘atlı varlıkların san‘atkârı) bütün enbiyânın (peygamberlerin) tevâtürle (yalan olması aklen imkânsız sayıdaki) haber verdikleri ve bütün sıddîkīn ve evliyânın icmâ‘ (fikir birliği) ile şehâdet ettikleri (şâhidlik yaptıkları) mükerrer (tekrarlı) va‘d ve vaîd-i İlâhîsini (mükâfât ve cezâ va‘dlerini) yerine getirmeyip, hâşâ, acz ve cehlini göstersin?
Hâlbuki va‘d ve vaîdinde bulunduğu emirler (işler), kudretine hiç ağır gelmez. Pek hafif ve pek kolay! Geçmiş baharın hesabsız mevcûdâtını (varlıklarını), gelecek baharda kısmen aynen, kısmen mislen (benzerleriyle) iâdesi kadar kolaydır. Îfâ-yı va‘d (va‘din yerine getirilmesi) ise, hem bize, hem herşeye, hem kendisine, hem saltanat-ı rubûbiyetine (umum kâinâtı terbiye edişindeki saltanatına) pek çok lâzımdır. Hulfü’l-va‘d (va‘dinden dönmek) ise; hem izzet-i iktidârına zıddır, hem ihâta-i ilmiyesine (herşeyi kuşatan ilmine) münâfîdir (terstir).” (Zülfikār, 10. Söz, 32)