Dünyada ebedî kalırsınız ümîdi ile sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?

Dünyada ebedî kalırsınız ümîdi ile sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Şuara Suresi 123-140. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

123 . Âd (kavmi) de peygamberleri yalanladı.

124 . O vakit kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “(Allah’a karşı gelmekten) sakınmıyor musunuz?”

125 . “Muhakkak ki ben, sizin için (gönderilmiş) emîn bir peygamberim.”

126 . “Artık, Allah’dan sakının ve bana itâat edin!”

127 . “Buna karşılık sizden bir ücret de istemiyorum! Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âiddir.”

128 . “(Siz) her yüksek yere bir alâmet binâ edip (oralarda ve gelip geçenlerle) eğleniyor musunuz?”

129 . Ve “(Dünyada) ebedî kalırsınız ümîdi ile sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” (*)

130 . “Yakaladığınız zaman da, (acımasızca) zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?”

131 . “Artık, Allah’dan sakının ve bana itâat edin!”

132 . “Bilip durduğunuz şeyler (ni‘metler) ile size yardım edenden sakının!”

133,134 . “(O,) size sağmal hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar ile yardım etmiştir.”

135 . “Şübhesiz ki ben, sizin üzerinize (dehşeti) büyük bir günün azâbından korkuyorum!”

136 . (Onlar şöyle) dediler: “(Sen) nasîhat etsen de, nasîhat edenlerden olmasan da, bizim için birdir. (Biz vazgeçmeyiz!)”

137 . “Bu (getirdiğin şeyler) öncekilerin âdetinden başka bir şey değildir!”

138 . “Biz, azâba uğratılacak olanlar da değiliz.”

139 . Böylece onu yalanladılar da onları (şiddetli bir rüzgârla) helâk ettik. Şübhesiz ki bunda, elbette bir ibret vardır. Fakat onların çoğu îmân etmiş kimseler değildir.

140 . Muhakkak ki, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Rahîm (çok merhamet eden) elbette ancak Rabbindir. (**)

(*) “Senin iktidârın kısa, bekān az, hayâtın mahduddur (sınırlıdır). Ömrün günleri ma‘dûd (sayılı), herşeyin fânîdir. Öyle ise şu kısa fânî ömrünü, fânî şeylere sarf etme ki fânî olmasın. Bâkî (ölümsüz) şeylere sarf et ki, bâkî kalsın. Evet, yaşadığın ömürden dünyada göreceğin istifâde ancak yüz sene olur. Bu yüz sene ömrünü yüz tâne hurma çekirdeği farz edelim. Bu çekirdekler iskā edilip (su verilip) muhâfaza edilirse, اِلٰي ماَشٓاَءَ اللّٰهُ (Allah-ü Teâlâ’nın dilediği vakte kadar) meyve verecek yüz tâne ağaç olur. Aksi takdirde ateşe atıp yakmaktan başka bir istifâde te’mîn etmez. Kezâlik (bunun gibi), senin o yüz senelik ömrün dahi şeriat suyuyla sulanır ve âhirete sarf edilirse, âlem-i bekāda (âhirette) ilelebed (sonsuza dek) meyvelerindenistifâde edeceksin.” (Mesnevî-i Nûriye, Zerre, 162)

(**) “Sûre-i طٰسٓمٓ de اِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ [Muhakkak ki, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Rahîm (çok merhamet eden) elbette ancak Rabbindir] âyeti, o sûrede hikâye edilen peygamberlerin necatlarını (kurtuluşlarını) ve kavimlerinin azablarını, kâinâtın netîce-i hılkati (yaratılışının netîcesi) hesâbına ve rubûbiyet-i âmmenin (Allah’ın umum kâinattaki terbiye ediciliğinin) nâmına o binler hakîkat kuvvetinde olan âyeti tekrâr etmek, Rahîmiyet ve izzet-i Rabbâniyenin o zâlim kavimlerin azâbını ve Rahîmiyet-i İlâhiyenin dahi enbiyânın (peygamberlerin) necatlarını iktizâ ettiğini (gerektirdiğini) ders vermek için binler def‘a tekrâr olsa yine ihtiyaç ve iştiyak var ve îcazlı (kısa) ve i‘cazlı (mu‘cize) bir ulvî (yüce) belâgattır (yerinde ifâdedir).” (Şuâ‘lar, 11. Şuâ‘, 236)