Dostlarım intikamımı almasınlar

Dostlarım intikamımı almasınlar

Bediüzzaman yine zehirlenmişti. Dudakları çatlamış, vücudu simsiyah kesilmişti. Üstadım, diye inledi Mustafa Sungur. Gözyaşlarına boğuldu

Ömer Faruk Paksu'nun yazısı:
(Bediüzzaman'la Yaşayan Öyküler kitabından)

“İntikamımı almayın!”

Koğuşuna gardiyanlardan başka kimse giremiyordu. Talebelerinin onun koğuşunun önünden bile geçmeleri yasaktı.

Bir yolunu bulup ona yaklaşanlar falakaya yatırılıyor, ayakları paralanıncaya ve bayılıncaya kadar dövülüyorlardı.
Afyon Hapsinde şartlar çok ağırdı. Eşi benzeri görülmeyen bir zulüm yaşanıyordu.

Bediüzzaman’ın yemeğini, gardiyanlar kapısının önüne bırakarak gidiyorlardı.
Yine soğuk bir kış günü getirilen yemekten birkaç kaşık almış, fakat gerisini getirememişti.

Dayanılmaz bir acıyla kıvranmaya başladı. Zehirlenmişti. Bu ne ilk olacaktı, ne de son… Sadece bu cezaevinde üç defa zehirlemişlerdi.

Dua etmeye başladı.

O günlerde henüz on sekiz yaşlarında olan Mustafa Sungur, bu olaydan haberi olmuş gibi, gardiyanlardan gizlenerek kendini onun koğuşuna attı.

Bediüzzaman’ın dudakları çatlamış, vücudu simsiyah kesilmişti.
– Üstad’ım, diye inledi Mustafa Sungur. Gözyaşlarına boğuldu.

Bediüzzaman bir yandan talebesini teselli ederken, bir yandan da şunları söyledi, kısık bir sesle:
– Kardeşim, belki hayatta kalamayacağım. Bütün varlığım vatan, millet, gençlik, âlem-i İslam ve insanlığın ebedî refah ve saadeti uğruna feda olsun.

Ve şöyle ekledi:
– Ölürsem dostlarım intikamımı almasınlar!