Diriliş Ertuğrul'da Said Nursi'nin izzetini hatırlatan sahne

Diriliş Ertuğrul'da Said Nursi'nin izzetini hatırlatan sahne

Dursun Ali Erzincanlı'nın moğol komutan arasındaki konuşmalar Said Nursi'nin yaşadığı olayı hatırlattı

İbrahim Mert'in haberi:

RİSALEHABER-TRT'nin ilgiyle izlenen dizisi Diriliş Ertuğrul'un son bölümünde Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatında yaşadığı çok önemli bir kesit sahnelendi.

Dizide Söğüt İmamı'nı canlandıran Dursun Ali Erzincanlı, handa yemek yerken içeriye Moğolların zalim komutanı Alıncak içeri girer. Orada bulunan bir çok kişi anında ortamı terk ederken Söğüt İmamı istifini bozmadan yemeğine devam eder.

İmansız biri karşısında ayağa kalkmam

Moğol komutanının dikkatini çeken bu tavır üzerine komutan "bu kim, ne demeye ayağa kalmaz" diyerek elinde kırbacıyla imamın karşısına gelir ve "beni tanımadın mı" diye sorar. İmam rolündeki Dursun Ali Erzincanlı, "tanıdım, mazlumları kıran, şehirleri yıkan Alıncak" cevabını verir.

Alıncak, "Ne demeye kalkmazsın ayağa" diye bağırınca "Bizim dinimiz bize, küffar ve zalimlere karşı izzetli olmamızı emreder. Sadrında iman taşıyan biri Allahu tealadan gayrısına boyun eğmez. Biz karşımızdakine ancak Allah için hürmet ederiz. İmansız bir sineye karşı kılımızı bile kıpırdatmayız" cevabını verir.

İmamın yemeğini önünden alıp yemeye başlayan moğol komutan, korkutmaya başlar. Kılıcını imamın boynuna dayar ve "pusatım şahdamarında, de bakalım şimdi seni benden kim kurtaracak" diye sorar.

İmam, "bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah azze ve celle" ile başlayan iman dolu bir cevap verir ve ardından komutanın şaşkın bakışları arasında emin adımlarla handan çıkar.

Müslümanların dinlerine olan bağlılığını sarsmadığımız müddetçe

İmamın ardından sinirli sinirli bakan moğol komutan yine Said Nursi'nin hayatında önemli bir merhale olan İngiliz sömürge bakanının sözlerine benzer şu ifadeyi kullanır: "Müslümanların dinlerine olan bağlılığını sarsmadığımız müddetçe buralara hükmedemeyiz. Bunu bizzat Hülagu hana bildireceğim."

Said Nursi Rus komutanın önünde ayağa kalkmaz

Diriliş Ertuğrul dizisindeki sahne Bediüzzaman Said Nursi'nin yaşadığı olayı hatırlattı. O anlara Tarihçe-i Hayat kitabında şöyle geçmektedir:

Bediüzzaman’ı üserâ kampına götürürler. Burada şu şekilde şayan-ı takdir bir hâdise cereyan eder. Şöyle ki: Bir gün Rus Başkumandanı esirleri teftişe gelir. Teftiş esnasında, Bediüzzaman kumandana selâm vermez ve yerinden kalkmaz. Kumandan kızar, belki tanımamıştır diyerek tekrar önünden geçtiği zaman yine yerinden kalkmayınca, kumandan tercüman vasıtasıyla der: “Beni herhalde tanımadılar?”

Bediüzzaman: “Tanıyorum, Nikola Nikolaviç’tir.”

Kumandan: “Şu hâlde Rus ordusuna, dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorlar!”

Bediüzzaman: “Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman âlimiyim. İmanlı bir kimse, Cenâb-ı Hakkı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam etmem” der. Bunun üzerine Bediüzzaman divan-ı harbe verilir. Birkaç zabit arkadaşı, hemen özür dileyerek vahim neticenin önlenmesine çalışmasını istirham ederler.

Fakat Bediüzzaman: “Bunların idam kararı, benim ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir” deyip kemal-i izzet ve şecaatle hiç ehemmiyet vermez.

Nihayet idamına karar verilir. Hüküm infaz edileceği vakit, namaz kılmak için müsaade ister; vazife-i diniyesini îfadan sonra, atılacak kurşunlara göğsünü gereceğini beyan eder. Tam bu esnada, namazını eda ederken, Rus kumandanı gelerek, Bediüzzaman’dan özür dileyip: “O hareketinizin, mukaddesatınıza olan bağlılıktan ileri geldiğine kanaat getirdim, rica ederim, beni affediniz” diyerek verilen idam hükmünü geri alır.

"Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız"

Moğol komutanın son sözleri de yine Said Nursi'nin hayatında fırtınalar estiren şu olayı hatırlattı:

Bediüzzaman, Van’da bulunduğu zamanlarda, Vali Tahir Paşa ile bazı gazetelerden havadis okurdu. Bilhassa İslâmiyeti alâkadar eden hususlara dikkat ederdi. Van’daki ikameti esnasında, âlem-i İslâmın vaziyetini bir derece öğrenmiş bulunuyordu. Birgün Tahir Paşa bir gazetede şu müthiş haberi ona göstermişti. Haber şu idi:

İngiliz Meclis-i Meb’usan'ında Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur’ân-ı Kerîm'i göstererek söylediği bir nutukta, “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” diye hitabede bulunmuş.

İşte bu müthiş haber, onda târifin fevkinde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letâifi uyanık ve ilim, irfan, ihlâs, cesaret ve şecaat gibi harika inayet ve seciyelere mazhar olan Bediüzzaman’ın, bu havadis üzerine, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum