Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş

Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

YİRMİ ALTINCI ÂYET

Sûre-i Hûd'da فَمِنْهُمْ شَقِىٌّ وَسَعِيدٌ 1 âyetinin iki satır sonra gelen وَاَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِى الْجَنَّةِ 2 âyetidir. Şu âyetin şeddeli م ve şeddeli ل ve şeddeli ن ikişer sayılmak ve الْجَنَّةِ deki ت vakıfta olduğundan ﻫ olmak cihetiyle makam-ı cifrîsi bin üç yüz elli iki (1352) olmakla, tam tamına Resâili'n-Nur şakirtlerinin en meyusiyetli ve musibetli zamanları olan bin üç yüz elli iki (1352) tarihine tam tamına tevafukla, o acınacak hallerinde kudsî ve semâvî bir teselli, bir beşarettir. Ve âyetin münasebet-i mâneviyesi bir iki risalede, yani Keramât-ı Aleviyede ve Gavsiyede beyan edilmiştir. وَاَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا 3 de ki سُعِدُوا kelimesi 4 فَمِنْهُمْ شَقِىٌّ وَسَعِيدٌ deki سَعِيدٌ kelimesine Kur'ân sahifesinde tam müvâzi ve mukàbil gelmesi, bu tevafuka bir letafet daha katar. Bu âyetin küllî ve çok geniş mânâ-yı kudsîsinin cüz'iyatından Risale-i Nur şakirtleri gibi teselliye çok muhtaç bir cüz'îsi bu asırda bin üç yüz elli iki (1352)'de bulunduğuna tam tamına tevafukla işaret ederek başına parmak basıyor.

Eğer فَفِى الْجَنَّةِ kelimesinde vakfedilmezse ve خَالِدِينَ kelimesiyle raptedilse, o vakit ﻫ ,ت olmaz. Fakat daha lâtif tesellikâr bir tevafuk olur. Çünkü وَاَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا 5 kaide-i nahviyece müptedâdır. فَفِى الْجَنَّةِ خَالِدِينَ 6 onun haberidir. Bu haber ise, makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk dokuz (1349) adediyle, bin üç yüz kırk dokuz (1349) tarihinden beşaretle remzen haber verir. Ve o tarihte bulunan Kur'ân hizmetkârlarından bir taifenin ashab-ı Cennet ve ehl-i saadet olduğunu mânâ-yı işârîsiyle ve tevafuk-u cifrî ile ihbar eder ve bu tarihte Risale-i Nur şakirtleri Kur'ân hesabına fevkalâde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim risalelerin te'lifleri ve başlarına gelen şimdiki musibetin, düşmanları tarafından ihzarâtı tezahür ettiğinden, elbette bu tarihe müteveccih ve işârî, tesellikâr bir beşaret-i Kur'âniye en evvel onlara baktığını gösterir.

Evet فَفِى الْجَنَّةِ خَالِدِينَ de şeddeli ن , bir ن sayılmak cihetiyle ت dört yüz (400), خ altı yüz (600); bin (1000) eder. İki ن yüz (100); bir ى , iki ف , bir ل iki yüz (200); diğer ل otuz (30), ikinci ى on (10), iki elif ( ا ) iki (2), bir ج üç (3), bir د dört (4), kırk dokuz (49) eder ki; yekûnu bin üç yüz kırk dokuz (1349) eder.

Bu müjde-i Kur'âniyenin binden bir vechi bize teması, bin hazineden ziyade kıymettardır. Bu müjdenin bir müjdecisi bir sene evvel görülmüş bir rüya-yı sadıkadır. Şöyle ki:

Isparta'da başımıza gelen bu hadiseden bir ay evvel bir zâta, rüyada ona deniliyor ki, "Resâili'n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler."

Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş. HAŞİYE

Dipnot-1: "O gün insanlardan şakîler ve saidler vardır." Hûd Sûresi, 11:105.
Dipnot-2: "Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır." Hûd Sûresi, 11:108.
Dipnot-3: "Saidlere gelince…" Hûd Sûresi, 11:108.
Dipnot-4: "O gün insanlardan şakîler ve saidler vardır." Hûd Sûresi, 11:105.
Dipnot-5: "Saidlere gelince…" Hûd Sûresi, 11:108.
Dipnot-6: "Cennette sonsuza kadar kalacaklardır." Hûd Sûresi, 11:108.
Haşiye: Cihan saltanatından daha ziyade kıymettar bir müjde-i Kur'âniye, bir beşaret-i semâviye bu sayfada vardır.